19. yüzyılda İstanbul’da kamu yapıları cephe düzenlemeleri (İstanbul Neo-Klasik dönem eğitim yapılarında cephe süslemeleri)

Tez KünyeDurumu
19. yüzyılda İstanbul’da kamu yapıları cephe düzenlemeleri (İstanbul Neo-Klasik dönem eğitim yapılarında cephe süslemeleri) / Facade ornament, public buldings in 19 th century İstanbul (Facade ornament in educational buildings in the Neo-Classical period Istanbul)
Yazar:METİN ERKAN KAFKAS
Danışman: PROF. DR. EROL ETİ
Yer Bilgisi: Marmara Üniversitesi / Güzel Sanatlar Enstitüsü / Tezhip-Minyatür Ana Sanat Dalı
Konu:El Sanatları = Crafts ; Sanat Tarihi = Art History
Dizin:19. yüzyıl = 19. century ; Cephe = Front ; Kamu kuruluşları = Public institutions ; Mimari eserler = Architectural works ; Mimari özellikler = Architectural characteristics ; Süsleme sanatı = Decorative art ; İstanbul = Istanbul
Onaylandı
Sanatta Yeterlik
Türkçe
1998
129 s.
IV ÖZET l6.YY’dan başlayarak Osmanlı mimarisine siyasi oluşumları arkasına alarak girmek isteyen ve bu konuda aşama/mesafe kat eden batı uygarlığı kısmen de olsa başarılı olmuştur. Batının Fransa’sında İtalya’sında, Almanya’ sındaki mimarinin benzerlerini İstanbul’da da görmekteyiz. Ne var ki; zaman zaman batı mimari ve süsleme sanatının yanında “Türk- İslam misyonuna da mimaride” yer verildiğini bu örneklemelerde görmekteyiz. Taç kapıların üstündeki İslami mitolojik süslemeler, hatlar ve desenler yeni boyutta bir Osmanlı mimari sanatını sergilemektedir. İtalyan mimarların Osmanlı saraylarındaki “Baş mimar” görevlerinde ve oluşturdukları eserlerde kendi öz mimari sanatını uygularken Osmanlı mimarisine de saygılı olmuşlar ve motifleri, yapı tarzını kendi mimarilerine katarak uygulamışlardır. Bu yapılaşmayı birçok eserde görmekteyiz. Bu tarz yapı çalışmalarında batılı mimarların, yakın doğu İslam mimari sanatına saygısı belki de beğeni kabulü olarak düşünmek mümkündür. Bu karışık yapılaşma üslubundaki eserlerde ve yaratılan fantazilerde göz zevkinin arandığı izlenmiştir. Bir müddet sonra yeniden “klasik devrin” eserlerine dönüldüğü gözlenmiştir. Türk mimari-süsleme sanatındaki Rönesansı yaratmak için, eski ustaların şaheser eserleri yeniden incelemeye alınmıştı. Neo-Klasik üslup bu anlatım çerçevesinde doğmuştur. Eski yapılaşma, mimari ve süsleme sanatı ve boyutlarının; “batılı-yerli” yapılaşma özelliklerinin bileşimi, kaynaşması ve birlikte kullanımının sonucunda doğmuştur. l6.yy’dan 19.yy’la kadar geçen süreç içinde ortaya çıkan ve giderek güçlenen “Neo-Klasik” üslup, mimari-süsleme sanatında özellikle devlet yapılarında etkin olmuştur. Bankalar, belediyeler, müzeler, iskeleler, okullar, hastaneler ve diğer kamu kuruluşları bu oluşumda örneklerle doludur. Batılı mimari ve süsleme sanatı uygulanmakla birlikte, Osmanlı/İslam sanatı mimari çalışmalarında ihmal edilmeyen bu veV düşünce saygı ile karşılanmıştır. Sözü edilen Neo-Klasik mimari tarz ileride örneklerde de görüleceği gibi yapılarının simgesi olmuştur. İstanbul’un yedi tepesinde ve birçok coğrafî bölgesinde görülen bu yapılar birer övünç kaynağı olarak coğrafyamızın süsü, tarihimizin de altın harfleriyle işli eserleri olmuştur.
VI SUMMARY Beginning from the 16th century, the western civilisation, which tried backed by formations, to penetrate into the Ottoman architecture and which made certain progress with this respect had a partial success. In Istanbul We can see the architecture that is similar to that of France, Italy or Germany from the western civilization. Notwithstanding this, we observe from these samplings that even the Turko-Islamic mission was sometimes included in architecture apart from western architectural and decorative arts. Islamic mythological decorations, calligraphy and patterns on crowned gates display the Ottoman architecture art. The Italian architects were also respectful to the Ottoman architecture when they, in their duty of Chief architects, applied their own architecture and when they created their works, adding motifs and the way of construction to their architecture. We can see such configuration in many works. It is possible to consider that the respect that western architects had towards the Islamic-Oriental architecture, in doing such construction works, was their acceptance with liking. It is observed that visual pleasure was of importance in works and created fantasias in such complicated construction style. However, a short period of time later, there was return to the works of the classic ear. In order for the creation of a renaissance in the Turkish architectural and decorative arts a review was started on the masterpieces of the former masters. This was the way to the bird of the new classic style. The new classic style was born within the following expression: a combination, coalescence and coexistent usage of the former construction and architectural and decorative art and dimensions whit the western domestic construction characteristics. The new classic style that arose and gained strength increasingly during the process from the 16th century to the 19th century, was influential in particular on the state constructions. Banks, municipalities, museums, quays and other public establishments are full of examples from such formations. Such way of working and thinking which applied the architectural and decorative art, without ignoring the Ottoman/IslamicVII architectural works at the same time, received respect. Such style of architecture become the political, cultural and in parallel art-related structure of state. These masterpieces that can be seen on the seven hill of Istanbul and in many other geographical region have become our pride as they ornament geographical region have become our pride as they ornament geography and they provide golden embroidery in our history.

Download: Click here