ZÛKĀR SAVAŞI

Bekir b. Vâil kabilesi önderliğinde Arap kabilelerinin Sâsânîler’i mağlûp ettiği savaş (610 [?]).

Müellif:

Eyyâmü’l-Arab’ın en önemlilerinden biri olup Adnânîler’e mensup Bekir b. Vâil kabilesinin su kuyusu Zûkār mevkiinde daha sonra kurulan Kûfe ile Vâsıt şehirleri arasında cereyan etmiştir. Kaynaklarda savaşın sebepleriyle ilgili farklı rivayetlere yer verilmektedir. Bununla birlikte Kisrâ II. Hüsrev’in kâtibi ve mütercimi olan hıristiyan Arap şairi Adî b. Zeyd’in son Hîre (Lahmî) Hükümdarı III. Nu‘mân b. Münzir tarafından, Nu‘mân’ın da kisrâ tarafından öldürülmesi ve ardından gelişen olaylar genelde savaşın sebebi olarak gösterilmektedir. Konuya geniş yer veren Taberî de savaşın bu yüzden çıktığını yazar (Târîḫ, II, 193 vd.).

Taraflar arasındaki düşmanlık Kisrâ II. Hüsrev’in Nu‘mân b. Münzir’i Hîre hükümdarlığına tayin etmesiyle başladı. Kisrâ, Adî b. Zeyd’in tavsiyesi üzerine Münzir b. Münzir’in ölümünden sonra yerine Münzir’in oğullarından Nu‘mân’ı getirdi. Fakat Adî b. Evs bundan memnun kalmadı, çünkü Nu‘mân’ın yerine kardeşi Esved’in getirilmesini istiyordu. Bundan dolayı Adî b. Zeyd ile Nu‘mân’ın arasını açmaya karar verdi. Ardından Nu‘mân’a sürekli hediyeler gönderip güvenini kazandı ve Nu‘mân’ın Adî b. Zeyd hakkındaki olumlu kanaatini değiştirmeye çalıştı. Nihayet isteğine ulaştı; Nu‘mân, Adî b. Zeyd’i yanına çağırıp onu önce hapsetti, ardından da öldürdü. Fakat Nu‘mân daha sonra bu yaptığından pişman oldu; yanına gelen kisrânın elçisine rüşvet vererek Adî’nin eceliyle öldüğünü bildirdi. Bir müddet sonra da Zeyd b. Adî’nin, babası Adî b. Zeyd’in yerine tayinini sağladı.

Nu‘mân’ın kisrânın güvenini kazanma yolundaki bu girişimleri ilk başta kendisine yarar sağladıysa da sonraki gelişmeler taraflar arasında savaşı kaçınılmaz kıldı. Rivayete göre II. Hüsrev önceki hükümdarlar gibi güzellikleriyle meşhur câriyeleri sarayına almak istiyordu. Kisrânın yeni tercümanı Zeyd b. Adî hükümdara istediği güzellikte yirmiden fazla kızın Münzir hânedanında bulunduğunu söyledi. Bunun üzerine kisrâ kızları getirmesi için Zeyd b. Adî’yi elçiyle birlikte Nu‘mân’ın yanına gönderdi. Ancak Nu‘mân bu isteği aşağılayıcı bularak çok öfkelendi ve tepkisini ağır sözlerle ortaya koydu. Münzir hânedanında kisrâya uygun kızların bulunmadığını söyleyip elçileri geri yolladı. Medâin’e dönen elçiler durumu kisrâya anlattılar. Beklemediği bu tepki karşısında kisrâ da çok öfkelendi ve bir süre sonra onu bir mektupla yanına çağırdı. Nu‘mân b. Münzir kisrânın davetinin sebebini anladı ve Tay kabilesiyle diğer Arap kabilelerinden yardım istedi. Abs kabilesinden Benî Revâha b. Sa‘d dışında bu isteğine olumlu cevap verilmedi. Bunun üzerine Nu‘mân, Zûkār mevkiinde yaşayan Bekir b. Vâil kabilesinin kollarından Benî Şeybân’a giderek ailesini ve savaş teçhizatını kabilenin liderlerinden Hânî b. Mes‘ûd’a emanet etti. Ardından kisrâ ile görüşmek için Medâin’e gitti, fakat orada hapsedilerek öldürüldü (602). Böylece kisrâ Lahmî hânedanına son vererek Tay kabilesinden İyâs b. Kabîsa’yı Hîre valiliğine getirdi.

II. Hüsrev, İyâs b. Kabîsa’dan Nu‘mân’ın Hânî b. Mes‘ûd’un yanına bıraktığı emanetleri alıp kendisine göndermesini emretti. Fakat Hânî emanetleri sahibinden başkasına teslim etmeyeceğini bildirince kisrâ, Benî Şeybân’ın mensup olduğu Benî Bekir b. Vâil kabilesini yok etmeye ant içip onlara savaş ilân etti. Savaş planı için Tağlib kabilesinden istihbarat desteği aldı. Buna göre saldırıyı, Bekir b. Vâil kabilesinin yaz aylarında Zûkār suyunun etrafında toplandığı günlerde düzenlemeye karar verdi. Kabile Zûkār suyunun çevresinde bir araya gelince kisrâ Tağlib kabilesinden Nu‘mân b. Zür‘a’yı göndererek teslim olmalarını yahut yurtlarını terketmelerini, aksi takdirde kendileriyle savaşılacağını bildirdi. Bekrîler ise kisrâ ile savaşmaya karar verdiler. Kisrâ II. Hüsrev de Hîre Valisi İyâs b. Kabîsa’yı Sâsânî ordusunun başına getirdi. Orduda Sevâd bölgesi kumandanları, Benî İyâd ve Tağlib gibi Arap kabileleri de yer almaktaydı. Bekrîler de başta Benî İcl olmak üzere müttefik kabilelerin desteğiyle hazırlıklarını tamamladılar. Nihayet savaş Zûkār mevkiinde başladı. Bekir b. Vâil önderliğindeki Arap kabileleri savaşın başında çölün avantajlarından, savaş tekniklerinden ve orduda bulunan kadınlardan istifade ederek kendilerinden hayli güçlü olan Sâsânî ordusunu geri püskürttüler ve Sâsânî saflarındaki İyâd kabilesi mensuplarıyla gizlice anlaştılar. İyâd mensuplarının savaş alanını terketmesiyle de son darbeyi vurdular. Böylece müttefik Arap güçleri Sâsânîler’i mağlûp etti.

Zûkār Savaşı’nın sebebi olarak kaynaklarda başka rivayetler de zikredilir. Nu‘mân b. Münzir’in kisrâ adaylarından Behrâm’ı II. Hüsrev’e tercih etmesinin öldürülmesine kadar varan süreci hazırlaması, Nu‘mân ve yakınlarının diğer Araplar’la samimi ilişki kurmaları sebebiyle siyasî otoritenin Sâsânîler’den Araplar’a geçme ihtimalinin Nu‘mân’ın öldürülmesine yol açması, Nu‘mân liderliğinde kisrânın huzuruna çıkan heyetin Sâsânîler’e ödenen vergi hususunda rahatsızlıklarını dile getirmesi, hatta kisrâ ile tartışmasının tarafları savaşa kadar sürüklediği anlatılır. Savaşın ne zaman gerçekleştiği hususunda Hz. Muhammed’in doğum yılı, risâletin başlangıcı, hicretten hemen sonra ve Bedir Gazvesi’nden birkaç ay sonra gibi farklı tarihler zikredilmektedir. III. Nu‘mân’ın 602’de öldürüldüğünü, Nu‘mân’ın ardından yerine getirilen İyâs b. Kabîsa’nın Hîre’de 611 yılına kadar valilik yaptığını dikkate alan araştırmacılar Zûkār Savaşı’nın bu iki tarih arasındaki bir zamanda ve muhtemelen risâletin başlangıcı olan 610 yılında meydana geldiğini kabul ederler.

Araplar’ın sayı ve güç bakımından kendilerinden çok üstün olan Sâsânîler’i yenmesi hem bölgede hem de Arabistan’ın iç kesimlerindeki Arap kabilelerini çok sevindirmiştir. Resûl-i Ekrem’in de sonucu öğrendiğinde, “Bu zafer Araplar’ın Sâsânîler’e galip geldikleri ilk savaştır; benim sayemde onlar kazandılar” dediği nakledilir (Ma‘mer b. Müsennâ, II, 492; Taberî, II, 193; rivayetin sıhhat derecesi konusunda bk. Balcı, sy. 26-27 [2008], s. 70). Savaşın ardından Arap kabileleri Sâsânîler’in zannedildiği gibi yenilmez olmadığını öğrendiler. Bu savaş daha sonraki dönemlerde Sâsânîler’e yönelik mücadelenin de sembolü haline geldi. Hulefâ-yi Râşidîn devrinde İslâm fetihlerinin başlamasıyla Şeybân kabilesinden Müsennâ b. Hârise’nin Sâsânîler’e baskın düzenlemesinin ardından Hz. Ebû Bekir’in Hâlid b. Velîd’i fetih için bölgeye göndermesini bu şekilde değerlendirmek mümkündür. Arap-Sâsânî ilişkilerinin seyrini değiştiren Zûkār Savaşı’nda kazanılan zafer Arap dili ve edebiyatı açısından da önem taşımaktadır. Şairler bu zafer dolayısıyla methiyeler yazmış, savaşta gösterilen kahramanlıklarla ilgili şiirler kaleme almışlardır. Taberî bu şiirlere eserinde geniş yer ayırmıştır. Savaşın çok sayıda şiire konu olması Zûkār Savaşı’na eyyâmü’l-Arab içerisinde önemli bir yer kazandırmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Ma‘mer b. Müsennâ, Eyyâmü’l-ʿArab ḳable’l-İslâm (nşr. Âdil Câsim el-Beyâtî), Beyrut 1407/1987, II, 489-502.

, s. 56, 67-68, 109-110.

Ya‘kūbî, Târîḫ (nşr. Abdülemîr Mühennâ), Beyrut 1413/1993, I, 259-263.

, II, 193-212.

, II, 3-18.

, I, 261-262, 278; II, 100-102.

a.mlf., et-Tenbîh ve’l-işrâf (nşr. Abdullah es-Sâvî), Kahire 1357/1938, s. 207-209.

, IV, 333-334.

, I, 184.

L. Caetani, İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul 1927, X, 223-227.

M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr., Eyyâmü’l-ʿArab fi’l-Câhiliyye, Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), s. 6-39.

, III, 293-299.

, I, 22-23, 354-355, 364.

Abd al-Husain Zarrīnkūb, “The Arab Conquest of Iran and Aftermath”, , IV, 1-6.

Kadri Yıldırım, “Eyyâmu’l-Arab (Arap Savaşları) Bağlamında Zûkâr Savaşı ve Şiirleri Üzerine Bir İnceleme”, Marife, VIII/2, Konya 2008, s. 127-156.

İsrafil Balcı, “Zû Kâr Savaşı ve Arap-Sâsânî İlişkilerindeki Önemi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 26-27, Samsun 2008, s. 55-72.

W. Caskel, “Bakr b. Wāʾil”, , I, 962-964.

L. Veccia Vaglieri, “Dhū Ḳār”, a.e., II, 241.

Ahmet Önkal, “Bekir b. Vâil”, , V, 362-363.

Mehmet Ali Kapar, “Eyyâmü’l-Arab”, a.e., XII, 15.

Necde Hammâş, “Ẕîḳār”, el-Mevsûʿatü’l-ʿArabiyye, Dımaşk 2004, IX, 662.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 44. cildinde, 506-507 numaralı sayfalarda yer almıştır.