SÜLEYMANNÂME

Kanûnî Sultan Süleyman’ı ve dönemini (1520-1566) konu alan eserlerin ortak adı.

Müellif:

Kanûnî Sultan Süleyman’ın tahta geçtiği 1520 yılından itibaren uzun süren saltanatı boyunca seferlerini ve dönemin diğer olaylarını anlatmak için yazılan eserler özel bir ad taşısın veya taşımasın genellikle “Süleymannâme” diye anılmıştır. Süleymannâme yazma geleneği, o sırada henüz teşekkül etmiş olan Selimnâme geleneğinin bir devamı şeklinde ortaya çıkmıştır. Hatta Kanûnî’nin tahta çıkışıyla ilgili ilk bilgiler kendisine takdim edilen bazı Selimnâmeler’de yer almıştır. Kazanılan zaferlerle birlikte yazılmaya başlanan Süleymannâmeler’in bir kısmı, müellifleri tarafından zaman içerisinde yeni seferleri ve olayları da içine alacak biçimde tekrar ele alınıp ilâvelerle genişletildiği gibi (Bostan Çelebi’nin Süleymannâme’si) birbirini takip eden seferlerin farklı isim ve cüzler halinde kaydedildiği, fakat neticede bir Süleymannâme’yi oluşturan eserler de mevcuttur (Matrakçı Nasuh’un Süleymannâme’si). Bir diğer Süleymannâme çeşidi de Kanûnî’nin uzun saltanatının sonuna doğru yazılan ve geçen sürede telif edilmiş tarihlerden ve diğer resmî belgelerden faydalanılarak bir terkip şeklinde kaleme alınanlardır (Gubârî ve Ârifî’nin Süleymannâme’leri).

Kanûnî Sultan Süleyman’ın uzun saltanatı, döneminde yaşayan tarihçilerin yazdığı tarihlerin adları bakımından da belirleyici olmuştur. Pek çok Süleymannâme yazarı ise bu devri tamamlayamamış görünmektedir. Kanûnî döneminin ilk elden kaynaklarını oluşturan belli başlı Süleymannâmeler şöylece sıralanabilir: 1. Bostan Çelebi, Süleymannâme. Kanûnî Sultan Süleyman devrinin ilk yirmi iki yılının (1520-1542) önemli bir tarih kaynağı olup dört ayrı telif safhası vardır ve nüshaların hiçbirinde telif tarihi yazılmamıştır. Nüshaların muhtevasından ve diğer ipuçlarından ilk telifin 1524’te, ikincisinin 1537’de, üçüncüsünün 1541’de ve son telifin 1547’de yapıldığı anlaşılmaktadır. Edebî bir üslûpla kaleme alınan eser çağdaş tarih kaynaklarını tamamlar niteliktedir. Bostan Çelebi’nin Kanûnî’nin hocası Hayreddin Efendi’ye intisabından dolayı sarayla ilgili hadiseler diğer çağdaş kaynaklara göre oldukça geniş bir şekilde ele alınmıştır. Ancak eser daha sonraki tarihçilerin dikkatini çekmemiştir. Hammer’in tesiriyle uzun yıllar Ferdî adlı bir kişiye atfedilmişse de Hüseyin Gazi Yurdaydın’ın çalışmaları neticesinde bu yanlışlık düzeltilmiştir. Eserin bilinen nüshaları Süleymaniye (Ayasofya, nr. 3317), Topkapı Sarayı Müzesi (Revan Köşkü, nr. 1283), Türk Tarih Kurumu (nr. 18), Viyana Millî (nr. 998, 999) ve Torino Millî (nr. 103) kütüphanelerindedir. Bunların içinde muhtevası en geniş olanı Viyana nüshasıdır (nr. 998).

2. Matrakçı Nasuh, Süleymannâme. Mecmau’t-tevârîh adlı genel bir tarih yazan Matrakçı Nasuh’un Kanûnî Sultan Süleyman dönemini anlattığı, bugün elde parçalar halinde bulunan ve telif sırasına göre bazan farklı isimler verilmiş olan cüzlerin tamamı Târîh-i Sultan Süleyman’ı oluşturmakta ve 958 (1551) yılına kadar gelmektedir. Hüseyin Gazi Yurdaydın eseri şu şekilde tasnif etmiştir: a) Süleymannâme (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1286). 926-944 (1520-1537) yılı olaylarını içermektedir. Bu bölüm üzerinde Davut Erkan yüksek lisans tezi hazırlamıştır (2005, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü). b) Mecmû-i Menâzil (İÜ Ktp., TY, nr. 5964). Hüseyin Gazi Yurdaydın tarafından tıpkıbasımıyla birlikte yayımlanmıştır (Ankara 1976). c) Fetihnâme-i Karaboğdan (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1284/2). Kanûnî’nin 1538 yılındaki Boğdan seferine dairdir. d) Süleymannâme (TSMK, Hazine, nr. 1608). 949-950 (1542-1543) yılları hadiselerini ihtiva eden minyatürlü bir nüshadır. Eser Sinan Çavuş’a mal edilerek Tülay Duran tarafından neşredilmiştir (İstanbul 1987, 1998). e) Süleymannâme (Arkeoloji Müzesi Ktp., nr. 379). 950-958 (1543-1551) yılları arasındaki olayları ele alan eser üzerinde Sinan Çukuryurt yüksek lisans tezi hazırlamıştır (2003, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü).

3. Gubârî Kireççizâde Mahmud Çelebi b. Ahmed Çelebi, Süleymannâme. Farsça olan eserin müellifi, muhtemelen İsmet Parmaksızoğlu’nun etkisiyle yanlış olarak Abdurrahman Gubârî diye gösterilirse de eser, Parmaksızoğlu’nun Abdurrahman Gubârî ile ilgili çalışmasının ana kaynaklarından olan Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuarâ’sında biyografilerini verdiği “Gubârî” mahlaslı iki şairden ikincisine, yani Gubârî Kireççizâde Mahmud Çelebi’ye aittir. Kitabın adı, müellif nüshasının dîbâcesinde Kenzü’l-cevâhiri’s-seniyye fî fütûḥâti’s-Süleymâniyye olarak verilmektedir. Müellif eserini Şâhnâme olarak da nitelendirmekte ve telif tarihini 959 (1552) diye vermektedir. Bostan Çelebi ve Matrakçı Nasuh’un süleymannâmelerinin aksine Gubârî’nin Süleymannâme’si Kanûnî’nin saltanatının ileriki yıllarında kaleme alınmış ve o zamana kadar yazılan kaynakların incelenmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Yer yer uzun manzumelerin bulunduğu eserin metin kısmı mensurdur. Kitabın özelliklerinden biri de mevcut nüshalarının içerdiği olayların Şehnâmeci Ârifî Fethullah Çelebi’nin Süleymannâme’siyle (Şâhnâme-i Âl-i Osmân) benzerlik göstermesidir, yani Gubârî’nin eseri Şâhnâme-i Âl-i Osmân’ın temel kaynağı durumundadır. Tam bir nüshası mevcut olmayan eserin en az iki farklı tertibinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Günümüze parçalar halinde ulaşmış dört eksik nüshası bilinmektedir. a) Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı nüsha (Ayasofya, nr. 3392) müellif nüshası olup uzun girişte Kanûnî’nin şecaati, iffeti, dirayeti ve diğer özellikleri anlatılmaktadır. Ardından tahta çıkışı ile birlikte olaylara geçilmektedir. Nüshada Rodos’un fethi hazırlıkları ve sefere çıkılmasından itibaren eksiklikler vardır. Daha sonra Receb 935 – Rebîülâhir 936 (Mart-Aralık 1529) tarihlerinde I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan seferle ilgili olarak İstanbul’dan çıkıştan tekrar dönüşe kadar geçen hadiseler yer almaktadır. Nüshanın sonunda boş sayfalar mevcuttur. b) Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Ali Paşa nüshası (nr. 764) başından itibaren Rodos Seferi’ne kadar Ayasofya nüshası ile aynıdır. Ancak Rodos Seferi kısmında muhtevada farklılıklar vardır; yine seferin başlangıcında Herke adasının fethiyle kesilmektedir ve sonu eksiktir. Ayasofya nüshasındaki son Budin ve Viyana kısmı bu nüshada bulunmamaktadır. c) Manisa Genel Kütüphanesi Murâdiye’de bulunan nüsha (nr. 1346) ilk iki nüshadan farklıdır. Eserin giriş kısmını münâcât, tevhidler, na‘tlar, kasideler, terciibendler ve methiyeler oluşturmaktadır. Olaylardan sadece Yavuz Sultan Selim’in ölümü, Kanûnî’nin cülûsu anlatılmakta ve Canbirdi Gazâlî’nin isyanının başlamasıyla sona ermektedir. d) Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’ndeki nüsha (nr. 769) sadece Ayasofya nüshasının son kısmını (I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan sefer) ihtiva etmektedir. Fakat anılan nüsha ile aynı olmayıp eserin ilk tertibine ait bir parçadır.

4. Ârifî Fethullah Çelebi, Süleymannâme. Ünlü şehnâmecilerden Ârifî Fethullah Çelebi’nin Farsça beş ciltlik Şâhnâme-i Âl-i ʿOs̱mân’ının V. cildini oluşturmaktadır. Manzum olan eserin I. cildi peygamberler tarihine, II. cildi İslâmiyet’in doğuşuna, III. cildi Selçuklular’a kadar eski Türk devletlerine, IV. cildi Kanûnî’ye kadar Osmanlı tarihine ayrılmıştır. V. ciltte cülûsundan 1555 yılına kadar Kanûnî dönemi olayları anlatılmaktadır. Toplam 60.000 beyit olan Şâhnâme’nin en büyük bölümünü yaklaşık 36.000 beyitlik V. cildi oluşturmaktadır. Eser altmış dokuz minyatürle süslenmiştir. Bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı olan eserin (Hazine, nr. 1517) minyatürleri Esin Atıl tarafından yayımlanmıştır (Süleymannâme [The Illustrated History of Süleyman the Magnificent], Washington 1986).

Teliflerinden itibaren zeyillerle oluşan veya daha sonra bir defada yazılan genel Süleymannâmeler yanında belli seferlere mahsus veya manzum olarak daha muhtasar şekilde kaleme alınan Süleymannâmeler de mevcuttur. Bu tarzda yazılmış, nüshaları bilinen Süleymannâmeler’in bazıları şunlardır: 1. Mahremî, Süleymannâme (Şehnâme). 12.280 beyit olan eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm (beyit 1-2263) ayrı bir cilt halindedir ve II. Bayezid’in seferlerini konu edinmektedir. Bilinen tek nüshası Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde olup (nr. Y-I/I), başı ve sonu eksiktir. İkinci bölüm Yavuz Sultan Selim’in gazâlarını, üçüncü bölüm kısmen Kanûnî dönemini ihtiva eder. Kanûnî dönemi methiye ile başlar, ardından Canbirdi Gazâlî’nin isyanına, Belgrad ve Rodos seferlerine geçilir; Kara Boğdan ve Eflak’ın cizyeye tâbi olmasıyla sona erer. Olaylar rivayet ve nakillere dayanılarak anlatılır. Dili sadedir. İkinci ve üçüncü bölümü içeren yazmanın bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir (Revan Köşkü, nr. 1287). Yavuz Sultan Selim devriyle ilgili bölümü Hatice Aynur tarafından doktora tezi olarak hazırlanmıştır (Mahremî ve Şehnâmesi I. Kısım Yavuz Sultan Selim Dönemi: İnceleme-Metin-Sözlük-Dizin, 1993, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). 2. Senâî, Süleymannâme (Süleymâniyye, Fütûhât-ı Sultan Süleyman). Mesnevi tarzında kaleme alınan eser 4500 beyitten oluşmakta ve Kanûnî dönemi olayları Kara Boğdan seferiyle sona ermektedir. Eserde geçen bazı beyitlerden müellifin eserini savaşlara katılanların rivayetlerine dayanarak yazdığı anlaşılmaktadır (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1288). 3. Eyyûbî, Süleymannâme. “Eyyûbî” mahlaslı bir şair tarafından manzum olarak kaleme alınmıştır. Eserde Nahcıvan seferine kadar Kanûnî’nin seferleri edebî bir dille kısaca anlatıldıktan sonra onun hayratına geçilir. Sırasıyla Medîne-i Münevvere, Kudüs, Şam ve Osmanlı ülkesinin diğer bölgelerindeki hayratı belirtilir, en sonunda İstanbul hayratı zikredilir. İstanbul için en önemli bölümü su kemerlerinin inşası, su yolları ve çeşmelerle ilgili bölümdür. Eser Mehmet Akkuş tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1991). 4. Hâkî, Süleymannâme. “Hâkî” mahlaslı bir kişiye ait olan eserde önceki seferlerden kısaca bahsedildikten sonra Kanûnî’nin Nahcıvan seferi konu edilir; Amasya Antlaşması ve Kanûnî’nin İstanbul’a dönüşüyle sona erer (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1289). Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra da ona ithaf edilen bazı eserler kaleme alınmıştır. Bunlardan en önemlisi Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Süleymannâme’sidir (Bulak 1248). Kanûnî döneminde ona ithafen yazılan ve farklı başlıklar taşıyan bazı tarihler de literatürde Süleymannâme diye nitelendirilmiştir. Tamamıyla Kanûnî devrine ayrılmış olan Kemalpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osman, X. Defter’i ve Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin Tabakātü’l-memâlik’i buna örnek gösterilebilir.


BİBLİYOGRAFYA

Şerafettin Severcan, “Süleymannâmeler”, Osmanlı, Ankara 1999, VIII, 301-317.

Sinan Çukuryurt, Matrakçı Nasuh’un Süleymanname’si (1a-95b) (Transkripsiyon ve Değerlendirme) (yüksek lisans tezi, 2003), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.

Davut Erkan, Matrâkçı Nasûh’un Süleymânnâmesi: 1520-1537 (yüksek lisans tezi, 2005), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.

Abdülkadir Özcan, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan (ed. Zeynep Tarım Ertuğ), İstanbul 2006, s. 113-154.

Erhan Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, İstanbul 2007, s. 46-54.

İsmet Parmaksızoğlu, “Abdurrahman Gubârî’nin Hayatı ve Eserleri”, , sy. 2 (1950), s. 347-356.

Hüseyin Gazi Yurdaydın, “Bostan’ın Süleymannâmesi (Ferdî’ye Atfedilen Eser)”, , XIX/74 (1955), s. 137-202.

a.mlf., “Matrakçı Nasuh”, , XXVIII, 143-146.

Tahsin Yazıcı, “Ârifî Fethullah Çelebi”, a.e., III, 371-373.

Nezihi Aykut, “Bostan Çelebi”, a.e., VI, 308.

Ali Alparslan, “Gubârî Abdurrahman”, a.e., XIV, 167-169.

Hatice Aynur, “Mahremî”, a.e., XXVII, 390-391.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 124-127 numaralı sayfalarda yer almıştır.