TAHRÎC

Mezhep birikimini kaynak sayan fıkhî bilgi elde etme süreci anlamında terim.

Müellif:

Sözlükte “çıkmasını sağlama, çekip çıkarma” anlamındaki tahrîc fıkıh literatüründe naklî şer‘î delillerin yanı sıra mezhep birikimini de kaynak kabul eden fıkhî bilgi elde etme sürecini belirtmek için kullanılır. Tahrîci yapan fakihe muharric denir. Mezhebe müntesip ictihad, tercih ve tahrîc mezhep içi fıkhî istidlâlin temel unsurlarını oluşturur. Tahrîc müctehidin naslar karşısında yürüttüğü faaliyete benzemektedir; ancak tahrîci gerçekleştiren fakih, nasların yanı sıra mezhep imamlarına ait olanlar başta gelmek üzere mezhebi temsil eden görüş ve metinlere dayanmaktadır.

Tahrîc mezhep birikimini hiyerarşik düzen içinde değerlendirdiğinden tahrîce mesnet teşkil eden bir görüşün belirlenmesi onun aynı konudaki diğer görüşe/görüşlere tercih edildiğini zımnen ifade eder. Genellikle tahrîcin mezhebin ilk nesillerinden gelen fıkhî birikimin sükût ettiği meselelerde işletildiği kabul edilir. Ancak hakkında mezhep imamının görüşü bulunan meselelerde de tahriç yapılabilir ve uygulamada bunun örnekleri vardır. Böylece mezhep imamının tercih edilmeyen görüşü yerine tercih edilen, fakat ilgili mesele hakkında hüküm koymayan başka bir görüşünden tahriç yapılmaktadır. Fıkıh usulünden tamamen bağımsız bir tahrîc metodolojisinden bahsetmek mümkün değildir. Fıkıh usulünde söz konusu olan kıyas, istihsan, mefhum, iktizâ gibi kavram ve metotlar tahrîc faaliyetinin öncelikli vasıtalarıdır. Ancak tahrîc mezhep içi istidlâl kaynağı insan ürünü beyanlardan meydana geldiği için özellikle vahyi anlamak üzere geliştirilen vasıtalar tahrîc usulünde hemen hiç yer almadığı gibi fıkıh usulünde mevcut olsa da naslar hakkında kullanılmayan bazı kavram tahlilleri tahrîc usulünde önemli bir yer tutar. Tahrîc ile elde edilen fıkhî bilgi, bunun dayanağını oluşturan mezhep birikiminin temel karakteristiğini yansıtan bir şekil ve mahiyete sahiptir. Bu bilginin meşruiyeti söz konusu birikimin delil değeri içinde saklıdır (Kaya, s. 35-36). Tahrîc bir yandan nasları, diğer yandan mezhep birikimini anlama ve değerlendirmeye yönelik çeşitli metot ve prensipleri fıkıh usulünün diliyle kullanan bir bilgi elde etme süreci olduğundan pek çok müellif tarafından bir ictihad türü kabul edilmiş ve tahrîci yapacak fakihin ictihad ehliyetini taşıması gerektiği vurgulanmıştır.

Tahrîcin mezheplerin teşekkülünün ardından ortaya çıkan bir gelişme olmadığı anlaşılmaktadır. Mezheplerin teşekkül sürecinde de tahrîce başvurulmuş ve bu tür uygulamalar tartışma konusu haline gelmiştir. Nitekim Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen bazı görüşlerin aslında onun talebeleri tarafından tahrîcle elde edildiğine dair dikkat çekici kayıtlar bulunmaktadır (Cessâs, III, 192). Ancak mezheplerin oluşum sürecinin sona ermesiyle birlikte mezhep kavramına ve mezhebe intisap anlayışlarına dair sınırların belirlenmesi tahrîc uygulamalarının gerek kaynak gerek metot açısından kurumlaşmasını sağlamıştır. Tahrîc fıkıh usulü ve fürû-i fıkıh literatürünün inşasında çok önemli bir role sahiptir. Fıkıh usulünde tartışılan birçok mesele hakkında mezheplerin ilk nesillerini teşkil eden imamların görüşlerini tesbit için tahrîce başvurulduğu anlaşılmaktadır. Her fıkıh mezhebi kendi fıkıh usulünü tahrîc sayesinde geliştirmiştir. Mezhep imamlarının görüşlerini bütün fıkıh sahasının problemlerine cevap verecek şekilde genişletmek, mezhebi temsil eden görüşler bütününde fıkıh sistematiği açısından görülen boşlukları doldurmak ve gelişen fıkıh terminolojisiyle yeniden ifadelendirmek tahrîc uygulamalarının ürünüdür. Fıkıh şerhleri tahrîc örneklerinin yoğun görüldüğü literatürdür.

Fıkıh usulü literatüründe tahrîc tartışmaları umumiyetle ictihada dair bölümler içinde yer almaktadır. Bu çerçevede en sık işlenen konu, tahrîcle elde edilen bilginin bu tahrîcin kaynağı olan görüşün sahibine izâfe edilmesiyle ilgilidir. Mezhep imamına ait bir görüşün kaynak kabul edilmesi suretiyle elde edilen tahrîc ürünü bilginin o mezhep imamının görüşü olarak vazedilmesi fıkhî görüş kavramının sınırları hakkında bir tartışma başlatmıştır. Bir müctehide ait ifadenin açık anlamı dışında hangi anlam kümesini kapsadığı hakkındaki tartışma pek çok fıkıh usulü eserinde tahrîc metotlarının işlendiği bölümlere dönüşmüştür (Kaya, s. 69-76, 85-86). Ayrıca mezheplerin teşekkülünden sonra gelişen fıkhî istidlâl türlerini tasnif için kaleme alınan tabakat kitaplarında bir yandan tahrîc kavramının tanımı tartışılmış, diğer yandan muharriclerin hangi sıfatları taşıması gerektiği üzerinde durulmuştur (bk. ASHÂBÜ’t-TAHRÎC).

Bazı çağdaş yazarlar tahrîcin üç türünün olduğunu ifade eder: Fer‘î hükümlerden kaide elde etmek (tahrîcü’l-usûl mine’l-fürû‘), kaidelerden fer‘î hüküm elde etmek (tahrîcü’l-fürû‘ ale’l-usûl), fer‘î hükümlerden fer‘î hüküm elde etmek (tahrîcü’l-fürû‘ ale’l-fürû‘) (Bâhüseyin, s. 6, 8, 19-23, 51, 186; Ahmad, s. 2-3). Bu türler açıklanırken kullanılan “kaideler” (usul) kelimesinin kapsamına fıkıh usulü kaidesi ve küllî kaidenin yanı sıra çoğunlukla fürû-i fıkha ait zâbıtların dahil edildiği anlaşılmaktadır. Tasnifteki “fürû‘” kelimesi kaide kavramına nisbetle daha dar kapsamlıdır ve somut hükümleri belirtmektedir. Bu tasnifin mezhep birikimiyle tahrîc neticesinde elde edilen bilgi arasındaki şümul ve tazammun ilişkisine işaret ettiğini, fakat tahrîcin metotları ve kaynaklarını ele almadığını, dolayısıyla türlerini de ifade etmediğini belirten Kaya’ya göre (Mezheblerin Teşekkülünden Sonra, s. 38) tahrîcde kullanılan metotlar, kapsamları açısından farklı iki önerme arasındaki ilişkinin türlerine yahut benzer bir mantık işlemine indirgenemez.

Tahrîcin kaynakları ile tahrîc neticesinde elde edilen bilgiler arasındaki irtibatı konu edinen bazı eserler kaleme alınmıştır. Bu çalışmalar, kavâid ve fürûk eserleri gibi fürû-i fıkıh sahasındaki mesele ve görüşlerin birbiriyle ve bir kısmı fıkıh usulü literatüründe ele alınan daha üst kavramlarla arasındaki ilişkileri göstermeyi hedeflemektedir. VII. (XIII.) yüzyılda ortaya çıktığı anlaşılan söz konusu eserlerin aynı dönemde kaleme alınan kavâid ve fürûk çalışmaları gibi didaktik amaçlı olduğu söylenebilir (a.g.e., s. 37). Şehâbeddin ez-Zencânî’nin Taḫrîcü’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl’ü, İsnevî’nin et-Temhîd fî taḫrîci’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl ve el-Kevâkibü’d-dürrî fîmâ yeteḫarrecü ʿale’l-uṣûli’n-naḥviyye mine’l-fürûʿi’l-fıḳhiyye’si, İbnü’l-Lahhâm el-Ba‘lî’nin el-Ḳavâʿid ve’l-fevâʾidü’l-uṣûliyye ve mâ yeteʿallaḳu bihâ mine’l-aḥkâmi’l-ferʿiyye’si, Muhammed b. Ahmed et-Tilimsânî’nin Miftâḥu’l-vüṣûl ilâ binâʾi’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl’ü bunlar arasında sayılabilir. Modern İslâm düşüncesinde her ne kadar mezheplerden bağımsız ictihadın gerekliliğine sürekli vurgu yapılmışsa da modern problemler karşısında çözüm üretmek isteyen İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu yoğun biçimde tahrîce başvurmuştur. Özellikle günümüzde borçlar hukukundan ticaret hukukuna, iktisattan tıbba kadar pek çok alanda ortaya çıkan sorunlara önde gelen İslâm hukukçularının getirdiği çözümler, fıkıh mezheplerinin literatüründe yer alan belirli görüşlerden elde edilmiş tahrîclere dayanmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Cessâs, el-Fuṣûl fi’l-uṣûl (nşr. Uceyl Câsim en-Neşemî), Küveyt 1405/1985, III, 192.

Şemsüleimme es-Serahsî, el-Uṣûl (nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgānî), Haydarâbâd 1372, I, 378.

Şehâbeddin ez-Zencânî, Taḫrîcü’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl (nşr. M. Edîb Sâlih), Dımaşk 1404/1984, tür.yer.

İbnü’s-Salâh, Edebü’l-fetvâ ve şürûṭü’l-müftî ve ṣıfati’l-müsteftî ve aḥkâmühû ve keyfiyyetü’l-fetvâ ve’l-istiftâʾ (nşr. Rif‘at Fevzî Abdülmuttalib), Kahire 1413/1992, s. 40-49.

Şehâbeddin el-Karâfî, el-Furûḳ, Kahire 1347 → Beyrut, ts. (Âlemü’l-kütüb), II, 107-110.

İbn Hamdân, Ṣıfatü’l-fetvâ ve’l-müftî ve’l-müsteftî (nşr. M. Nâsırüddin el-Elbânî), Beyrut 1404/1984, s. 13-28.

İbn Kayyim el-Cevziyye, İʿlâmü’l-muvaḳḳıʿîn (nşr. Muhammed el-Mu‘tasım-Billâh el-Bağdâdî), Beyrut 1418/1998, IV, 186-190.

Muhammed b. Ahmed et-Tilimsânî, Miftâḥu’l-vüṣûl (nşr. Ahmed İzzeddin Abdullah Halefullah), [baskı yeri yok] 1406/1996 (Dârü’s-saâde), tür.yer.

İsnevî, et-Temhîd fî taḫrîci’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl (nşr. M. Hasan Heyto), Beyrut 1400/1980, tür.yer.

a.mlf., el-Kevkebü’d-dürrî fîmâ yeteḫarrecü ʿale’l-uṣûli’n-naḥviyye mine’l-fürûʿi’l-fıḳhiyye (nşr. M. Hasan Avvâd), Amman 1405/1985, tür.yer.

İbnü’l-Lahhâm, el-Ḳavâʿid ve’l-fevâʾidü’l-uṣûliyye (nşr. M. Hâmid el-Fıkī), Kahire 1375/1956, tür.yer.

İbn Kemal, Ṭabaḳātü’l-müctehidîn, Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1602, vr. 155-156.

Kınalızâde Ali Efendi, Ṭabaḳātü’l-Ḥanefiyye (nşr. Süfyân b. Âiş b. Muhammed – Firâs b. Halîl Meş‘al), Amman 1425/2003, s. 17-24, 91-98.

Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, Ḥüccetullāhi’l-bâliġa (nşr. M. Şerîf Sükker), Beyrut 1990, I, 436.

Ya‘kūb b. Abdülvehhâb el-Bâhüseyin, et-Taḫrîc ʿinde’l-fuḳahâʾ ve’l-uṣûliyyîn, Riyad 1414, tür.yer.

Osman b. Muhammed el-Ahdar Şûşân, Taḫrîcü’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl: Dirâse târîḫiyye ve menheciyye ve taṭbîḳıyye, Riyad 1419/1998, I, 39-64.

Eyyüp Said Kaya, Mezheblerin Teşekkülünden Sonra Fıkhî İstidlâl (doktora tezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.

Wael B. Hallaq, “Takhrij and the Construction of Juristic Authority”, Studies in Islamic Legal Theory (ed. Bernard G. Weiss), Leiden 2002, s. 317-335.

Veliyyüddin b. Muhammed el-Ferfûr, Taḫrîcü’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl: Dirâse muḳārene ve taṭbîḳ, Dımaşk 2003.

Ahmad Atif Ahmad, Structural Interrelations of Theory and Practice in Islamic Law, Leiden 2006, tür.yer.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 420-422 numaralı sayfalarda yer almıştır.