TAKSİT

Bir borcun belli zamanlarda ödenmesi gereken parçalarından her biri.

Müellif:

Sözlükte “adalet” ve “paylaştırma” anlamlarındaki kıst kökünden türeyen taksît, belli zaman dilimlerinde ve belli parçalar halinde ödenmek üzere borcun kısımlara ayrılmasını ifade eder. Bir akidle yüklenilen edimin en az iki farklı zaman diliminde ifa edilmesi halinde bu ifaların her birine taksit, yapılan işleme de taksitli işlem denir. Bu yolla yapılan satış işlemi “el-bey‘ bi’t-taksît” diye anılır. Ayrıca fıkıh literatüründe necm kelimesi “taksit”, tencîm “taksitlendirme” ve müneccem “taksitlendirilmiş” mânasında kullanılmıştır.

Taksitli satış vadeli satışın alt türü olup mutlak anlamıyla vadeli satıştan ayrıldığı nokta satış bedelinin daha sonra bir defada değil belli aralıklarla ödenmesidir. Malın akdin yapılışı esnasında teslim edildiği, bedelin ise parçalara ayrılıp her parçanın tarafların kararlaştırdığı zaman dilimlerinde satıcıya ödendiği ve en son taksidin ödenmesiyle deynin ifa edildiği satışa taksitli satış, hem malın hem bedelin parçalara ayrıldığı ve bedelin parçaları ödendikçe malın da parçalar halinde teslim edildiği satışa ardarda teslimli satış sözleşmesi denilmektedir. Yakın dönemde taksitli satış, önceleri ekonomik değeri yüksek dayanıklı tüketim mallarının satımında uygulanan bir yöntem iken artık hemen her malın satımında kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Taksitli işlemlerde akdin konusu mal, hizmet veya her ikisi birlikte olabilir. Uygulama büyük oranda mal üzerinde gerçekleşmekle birlikte hizmet bedelinin de takside bağlanması yaygınlık kazanmaya başlamıştır.

Hukukçu ve iktisatçılar taksitli satışın alıcı ve satıcı yönünden fayda ve zararları üzerinde geniş biçimde durmuştur. Bunun alıcı yönünden faydaları şöylece özetlenebilir: 1. Taksitli satış, ekonomik gücü yüksek olmayan veya ihtiyaç duyduğu malın bedelini karşılayacak kadar birikimi bulunmayan kişiler bakımından bir tür kredi kaynağıdır. Bu sebeple günümüzde finans kurumları, tüketiciye ihtiyaç duyduğu ev ve araba gibi temel ihtiyaç mallarını taksitlendirme yoluyla satma niteliği taşıyan işlem türlerini geliştirmeye çalışmaktadır. 2. Alıcı, ihtiyacı olan malı yeterli para biriktirmeden alabildiği için toplumdaki hayat standardı yükselmektedir. 3. Alıcı, taksitleri genellikle aydan aya ödeyeceğinden her ay bütçesinden belli meblağ ayırmak zorunda kalır ve düzenli tasarruf alışkanlığı edinmiş olur. Taksitli satışın satıcı yönünden başlıca faydaları da şöylece sıralanabilir: 1. Malların sürümü taksitli satış sayesinde artar. Nitekim üretici ve pazarlamacılar, çeşitli dönemlerde taksit miktarları ve taksit sayıları konusunda cazip fırsatlar sunarak satışlarını arttırma yoluna gitmektedir. 2. Taksitli satışın sürümü arttırması yeni sanayi kollarının açılmasına, eskilerinin gelişmesine ve istihdam alanlarının genişlemesine katkı sağlar. 3. Ekonominin durgun olduğu zamanlarda taksitli satış tüketiciyi mal almaya yönlendirir ve piyasanın canlanmasında etkin rol oynar.

Taksitli satışın hem alıcı hem satıcı bakımından -fakat çoğu zaman güçsüz taraf olan alıcı yönünden- sakıncaları ise şöylece sayılabilir: 1. Alıcı peşin ödeyeceği meblağın ve taksit miktarlarının düşük olduğuna aldanarak ileride ödeyemeyeceği bir borç altına girebilir. Kişiler genellikle ileri tarihte ödeyecekleri borcun hesabını daha az titizlikle yaparlar ve sonuçta sözleşme anında öngöremedikleri ekonomik sorunlarla karşılaşabilirler. 2. Çoğunlukla taksitli satış sözleşmeleri genel işlem şartları içeren tek tip sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerde zayıf durumda olan alıcının satıcı karşısında fazla pazarlık gücü olmaz. Alıcı ya satıcının şartlarını kabul ederek sözleşmeyi imzalar ya da sözleşme yapmaz. Her iki durumda da alıcının sözleşmenin içeriğine müdahale etmesi söz konusu değildir. 3. Bazı satıcılar çok yoğun ve cazip reklamlar yaparak alıcının serbest iradesini bozarlar. Böylece alıcının satın almayı düşünmediği malları vazgeçilmez ihtiyaç gibi gösterip almasını sağlarlar. Bu tür reklamlarda genellikle sözleşmenin bütün şartları değil sadece alıcı bakımından cazip gelenler yer alır. Alıcı da sözleşme yapacağı zaman diğer şartlara bakmadan sözleşmeyi imzalar. Akdin uygulanması aşamasında tüketici hiç düşünmediği durumlarla karşılaşabilir. 4. Satıcılar taksit miktarlarını ayarlarken satış bedeli üzerine vade farkı ilâve ederler. Ancak söz konusu vade farkı fâhiş miktarda olabilir ve alıcı ihtiyaç duyduğu malı satıcının belirlediği şartlarda kabul etmek durumunda kalabilir. 5. Satıcılar, alıcının taksitleri ödememe tehlikesine karşılık satış sözleşmesine alıcının aleyhine cezaî şart, muacceliyet, sözleşmeden dönme, yetkili mahkeme gibi bazı kayıtlar koymakta ve alıcı buna rağmen rıza göstermeye mecbur olmaktadır. 6. Satıcı, taksitle sattığı ve bedelini almadan alıcıya teslim ettiği malın bedelini kendisi ödemek zorunda kaldığı için daha çok sermayeye ihtiyaç duymakta, bu da sermayesi güçlü olanların piyasada tekel haline gelmesine yol açmaktadır. 7. Satıcı alıcının taksitleri ödeyememesi riskiyle karşı karşıya bulunduğundan bu riski satış bedeline yansıtmakta, bu durumda fiyatlar artmakta ve mal sürümü azalabilmektedir.

Günümüz hukukunda taksitli satış işlemleri tüketici hukuku kapsamında ele alınarak borçlar hukukuna hâkim olan akid hürriyeti ilkesi tüketici lehine sınırlandırılmakta ve alıcının karşılaşabileceği sakıncalar en aza indirilmeye çalışılmaktadır. Öte yandan taksitli satış uzun zamana yayıldığı için tarafların borç ve alacak miktarı ve taksitlerin ödenip ödenmediğinin ispatıyla ilgili hukukî problemlerle karşılaşılmakta, bu sorunu aşabilmek için taksit sözleşmelerinin yazılı yapılması geçerlilik şartı kabul edilmektedir. Bu durumda alıcı alışverişin içeriğini tam görebilmekte ve sözleşmeden doğan hak ve sorumluluklarını mukayese imkânı bulmaktadır. Günümüz düzenlemelerinde taksitli satışlarda alıcıyı korumaya yönelik tedbirler olmak üzere sözleşmenin kurulması aşamasında satıcının peşin ödenecek kısım, taksit sayısı ve ödeme süresinin belirtilmesi gibi hususları alıcıya bildirmesi hukuken zorunlu kılınmıştır. Tüketiciye, ayıp muhayyerliği yanında sağlanan kolaylıkların cazibesi altında gereksiz yere, hatta ekonomik gücünün üzerinde yükümlülük altına girmesi, çeşitli yöntemlerle iradesinin etki altına alınması riskine karşı belli süre düşünme imkânı verilmiş, bu süre zarfında (Türk hukukunda yedi gün) hiçbir gerekçe göstermeden sözleşmeden cayma hakkı tanınmıştır.

Türk hukukunda, peş peşe iki taksitin vaktinde ödenmemesi halinde satıcının diğer taksitlerin peşin hale dönüşeceğini alıcıya bildirmesi gerektiği ve bu bildirimden sonra belli bir süre geçmesine rağmen taksitlerin ödenmemesi halinde borcun geri kalan kısmının muaccel hale geleceği kabul edilmektedir. Burada tüketiciyi koruma amacıyla muacceliyet şartına sınırlama getirilmektedir. Taksitli satışta alıcının temerrüde düşmesi halinde vadeli borçların tahsilinde izlenen yol takip edilir. Alacak rehin veya kefalet yoluyla teminat altına alınmışsa bedel bu yoldan tahsil edilir. Bu mümkün değilse malın alıcının elinde olup olmamasına bakılır ve elinde ise geri alınır; mal alıcının elinde değilse icraya başvurulur. Günümüzde, malın mülkiyetinin alıcıya son taksitin ödenmesinin ardından devredildiği finansal kiralama (leasing) sözleşmesinde alıcının asıl niyeti malın mülkiyetine sahip olmaktır; fakat satıcı, bu tür akidle taksitleri tahsil edememe ihtimaline karşılık mülkiyeti devretme işini son taksite bırakmaktadır. Eğer alıcı belli bir taksitten sonra temerrüde düşerse daha önce ödediği taksitler kira sayılmakta, temerrüde düştüğü tarihten sonra kira bedelini ödemediği için kira sözleşmesi feshedilmekte ve satıcı malı geri almaktadır. Günümüz hukuk düzenlemelerinde tüketici hakları sebebiyle taksitli satışın feshi kira akdinin feshine göre daha ağır şartlara bağlandığından bazan bu akidler taksitli satışın dolambaçlı bir şekli olarak uygulanmaktadır. Doktrinde bu akidlerin kira veya taksitli satış sayılması konusunda iki yaklaşım bulunmaktaysa da hukukçular arasında hâkim görüş bunları kira akdi sayma yönündedir.

Borç ilişkisinin vadeye bağlanabileceğine dair âyeti (el-Bakara 2/282), Hz. Peygamber’in bir yahudiden vadeli yiyecek satın aldığı yönündeki rivayeti (Buhârî, “Büyûʿ”, 14) vb. delilleri dikkate alan fakihler, bedeli sonradan ödenmek üzere yapılan alım satımın câiz olduğunda görüş birliği etmişlerdir (bk. VADE). İslâm tarihinde taksitli işlemlerin uygulandığı bilinmektedir. Cizye, haraç ve diyetin, arazi kirasının taksitler şeklinde ödenmesi gibi uygulamalar bunun örnekleridir. Müşterinin malı taksitli almayı tercih ettiğinde aynı mal için peşin fiyatından daha fazla fiyat ödeme durumunda kalmasının fıkhî izahıyla ilgili tartışmalar vadeli satışlardaki vade farkının hukukî durumuyla ilgilidir. İslâm hukukçularının çoğunluğu bu tür işlemleri genellikle câiz görmektedir (tartışmalar ve değerlendirme için bk. VADE FARKI). Gerek kuruluş ve geçerlilik şartları gerekse hükümleri bakımından taksitli satış satım akdi gibidir. İlgili naslardan hareketle fakihlerin ekserisi vadeli borç ilişkisinin yazıya geçirilmesinin mendup, bazı fakihler ise farz olduğu sonucuna ulaşmıştır. Taksitli satışların yazıya geçirilmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Taksitli satış bakımından özel öneme sahip bir husus taksitlerin miktarı ve ödeme zamanının açık şekilde belirlenmesi gereğidir; bu konuda bilinmezlik söz konusu olursa akid fâsid kabul edilir. İslâm hukukunda akid tamamlandıktan sonra sebepsiz cayma muhayyerliği tanınmamakla birlikte günümüzde taksitli satışta tüketiciyi koruma gerekçesiyle tanınan, belirli süre düşünme ve bu süre içinde cayabilme hakkı maslahat ve kamu düzeni ilkeleriyle temellendirilebilir; ancak bunun satıcı açısından hak ihlaline yol açacak biçimde kullanılması meşrû sayılmaz.

İslâm hukukçuları, akid ve şart hürriyeti ilkesi gereğince taksitli satışlarda taksitlerden birinin ödenmemesi durumunda geri kalan taksitlerin muaccel hale geleceğini şart koşmanın câiz olduğunu kabul etmiştir (İbn Nüceym, VI, 133; İbn Âbidîn, IV, 531). İslâm hukukuna göre taraflar bedel üzerinde anlaştıktan sonra satıcı fiyat değişikliğine gidemez. Alıcının borcunu ödeyememesi durumunda temerrüt sebebiyle ilâve bedel talep edilmesi faiz sayılacağından câiz değildir. Bununla birlikte alıcının taksitlerini zamanında ödeyememesi halinde satıcının enflasyon sebebiyle uğrayacağı zararı tazmin ettirmesi konusunda satıcıya haksızlık olacağı gerekçesiyle cevaz veren ve faiz gerekçesiyle cevaz vermeyen iki farklı yaklaşım vardır. Günümüz İslâm hukukçularının çoğunluğu ilk yaklaşımı tercih etmektedir. İslâm Konferansı Teşkilâtı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin Cidde’de 14-20 Mart 1990 tarihinde yaptığı altıncı toplantısında aldığı 51/2/6 sayılı kararında, vadeli satışta peşin fiyatından daha fazla ücret istemenin ve sürenin belirlenmesi şartıyla vadeli satışı taksitler halinde yapmanın câiz olduğu, taksitlerin ödenmemesi durumunda geciken her ay için ilâve ücret talep etmenin faiz niteliği taşıdığı için câiz sayılmadığı, borçlunun vadesi gelen taksitini ödemeyip borcunu geciktirmesi câiz görülmemekle birlikte kendisine cezaî bir ödeme yaptırmanın câiz olmayacağı, borçlunun taksiti ödememesi durumunda geri kalan taksitlerin peşin hale dönüşmesi şartıyla anlaşma yapmanın ise câiz olduğu belirtilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “ḳsṭ” md.; Kâsânî, Bedâʾiʿ, III, 190; İbn Nüceym, el-Baḥrü’r-râʾiḳ, VI, 133; İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr (Kahire), IV, 531; Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, İstanbul 1330, I, 110; Bilmen, Kamus2, VI, 29; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s. 159-164; a.mlf., İslâmî Ölçülerle Ticaret Rehberi, İstanbul 1998, s. 95, 96, 174, 196; Refîk Yûnus el-Mısrî, Beyʿu’t-taḳsîṭ: Taḥlîl fıḳhî ve iḳtiṣâdî, Beyrut 1990, tür.yer.; Rahmi Yaran, İslâm Hukukunda Borcun Gecikmesi: Borçlunun Temerrüdü Alacaklının Temerrüdü, İstanbul 1997, s. 124, 126, 146-168, 189-194; Abdullah Çelik, Türk Hukukunda Taksitle Satış Sözleşmesi (yüksek lisans tezi, 2002), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 41, 42; Servet Bayındır, İslâm Hukuku Penceresinden Faizsiz Bankacılık, İstanbul 2005, s. 77-87, 136-138, 144-151; Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, İstanbul 2007, s. 138-148; Recep Özdirek, İslâm Hukukunda Akit Hürriyetini Sınırlayan Durumlar, İstanbul 2009, s. 40-42; M. Abdüllatîf Sâlih el-Ferfûr, “Beyʿu’t-taḳsîṭ”, Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmî, VI/1, Cidde 1990, s. 195-202; M. Atâ es-Seyyid, “Beyʿu’t-taḳsîṭ”, a.e., VI/1 (1990), s. 205-214; İbrâhim Fâzıl ed-Dîbû, “Beyʿu’t-taḳsîṭ”, a.e., VI/1 (1990), s. 217-246; Ali Ahmed es-Sâlûs, “Beyʿ bi’t-taḳsîṭ: Naẓarât fi’t-taṭbîḳi’l-ʿamelî”, a.e., VI/1 (1990), s. 249-273; M. Rızâ Abdülcebbâr el-Ânî, “Taḳsîṭu’d-deyn fi’l-fıḳhi’l-İslâmî”, a.e., VI/1 (1990), s. 277-290; Nizâmeddin Abdülhamîd, “Ḥükmü ziyâdeti’s-siʿr fi’l-beyʿ bi’n-nesîʾe şerʿan”, a.e., VI/1 (1990), s. 357-383; M. Takī el-Osmânî, “Aḥkâmü’l-beyʿ bi’t-taḳsîṭ”, a.e., VII/2 (1992), s. 29-67; M. Ukle el-İbrâhim, “Ḥükmü beyʿi’t-taḳsîṭ fi’ş-şerîʿa ve’l-ḳānûn”, Mecelletü’ş-şerîʿa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, IV/7, Küveyt 1987, s. 135-222; C. E. Bosworth, “Taḳsīṭ”, EI2 (İng.), X, 144.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 480-482 numaralı sayfalarda yer almıştır.