TÂRIK yahut ENDÜLÜS FETHİ

Abdülhak Hâmid Tarhan’ın (ö. 1937) İspanya’nın müslümanlar tarafından fethine dair tiyatro eseri.

Müellif:

XIX. yüzyılın başından itibaren Avrupa’da İslâmiyet’e karşı gerçek dışı yayınların artışı bir yandan İslâmcılık ideolojisinin gelişmesine imkân sağlarken bir yandan da İslâm medeniyetinin parlak dönemlerini anlatan bir savunma edebiyatının doğmasına yol açar. Bu anlamda Ziyâ Paşa’nın Viardot’dan çevirdiği Endülüs Tarihi ile bilhassa Endülüs tarihi ve coğrafyasına ilgi artar. Abdülhak Hâmid beş tiyatro eserinde doğrudan Endülüs’ü konu alır. İspanya’da müslüman-Arap hâkimiyetinin sona erişini anlattığı Nazife ile (1876) başlayan bu seri, tarihin en süratli fetih hareketlerinden birini gerçekleştiren Târık b. Ziyâd’ı merkeze alan Târık (1879) ve Endülüs fethini ilk defa düşünen Mûsâ b. Nusayr ve oğlu Azîz b. Mûsâ’nın uğradıkları felâketleri işlediği İbn Mûsâ ile (1880) devam eder. Tezer’de (1880) Endülüs’ün büyük hükümdarı III. Abdurrahman’ın hayatındaki on beş günlük mutluluğu ele alan yazar seriyi Araplar’ın İspanya’dan çekilmelerini anlatan Abdullahüssagîr’le (1917) tamamlar. Bu beş oyun bozgun-fetih-yükseliş-bozgun şeklinde bir sıra takip etmektedir.

86 (705) yılında Mağrib Afrikası’nda kesin bir zafer kazanan Mûsâ b. Nusayr, Endülüs’ü de fethetmeyi planlar. Bunun için eski kölesi Târık b. Ziyâd’ı Endülüs’e gönderir. Târık, zalim İspanyol Kralı Rodrik’i (Rodrigo) yendiği takdirde hem İslâm dünyasına yeni bir toprak kazandıracak hem de İslâm ordusunda savaşan Mûsâ’nın kızı Zehrâ ile evlenecektir. Müslüman ordusu hazırlıksız yakaladığı İspanyol ordusunu Lata çayı kenarında bozguna uğratır ve Târık, Kral Rodrik’i öldürür. Afrika’da bulunan Mûsâ Afrika’ya dönmesi için Târık’a emir verirse de ordusu dağılan İspanya’nın bu durumundan yararlanmak isteyen Târık, İspanya içlerine doğru ilerlemeye devam eder. Zaferin kazanılması üzerine Endülüs’e gelen Mûsâ’nın ordusu ile Târık kumandasındaki ordu üç koldan Endülüs’ün değişik bölgelerine yönelerek birçok şehri kısa sürede fetheder. Nihayet Mûsâ ile Târık bir araya gelir. Mûsâ, verdiği emre uymamasını ve ele geçirdiği Hz. Süleyman’a ait 360 ayaklı masayı bir ayağı eksik olarak teslim etmesini gerekçe göstererek Târık’ı zindana atar. Ancak kızı Zehrâ ile Azra’nın gerçekleri hatırlatması üzerine vicdanen rahatsız olur ve üç ay sonra Târık’ı hapisten çıkarır; serdarlık görevini iade eder ve kızıyla evlendirir. İspanya’nın geri kalan topraklarını beraberce fethe başlamalarıyla oyun sona erer.

Abdülhak Hâmid, eserinin konusunu İslâm tarihinden almakla beraber onu çeşitli olaylar ve kahramanlarla zenginleştirmiş, ayrıca dönemin aktüel nitelikte düşünce ve meselelerine de yer vermiştir. Eser İslâm dünyası ile hıristiyan dünyasının karşılaştırılması üzerine kurgulanmıştır. Bunun için başta Târık, Mûsâ ve diğer kumandanlarla mücahidler, kişisel sorunlarının üstüne çıkmalarıyla ve temsil ettikleri kahramanlık, adalet, din ve nizama bağlılık, dürüstlük ve fedakârlıklarıyla kusursuz birer tip olarak canlandırılmıştır. Bu sebeple oyundaki çatışma, uzak bir ülkeye İslâmiyet’i götürmek amacıyla savaşan müslüman Araplar’la kötü idare edilen hıristiyan İspanyollar arasında geçmektedir. İslâm kahramanlarının karşısında Kral Rodrik ile asilzadeler, savaş meydanında ölen Lui Merkado ve kötü ruhlu papaz vardır. İspanyollar’ın oyundaki diğer bir rolü de ilk defa karşılaştıkları bir milletin askerî gücü kadar iman ve ahlâk gücünden de etkilenmeleridir. Savaş sırasında Rodrik’ten intikam almak için karşı tarafa geçen Kont Culyanus, Târık ve Azra ile mücahidlere hayran olur, müslümanları yakından tanıyınca da dinini değiştirerek mücahid bir kızla evlenir. Yazar, yabancılarda bu hayranlığı uyandırırken aynı zamanda müslümanların evrensel değerlere sahip olduğunu da göstermek ister. Kahramanlar arasında özellikle Târık, bir yandan İslâmiyet’in ve insanlığın yüksek değerlerini temsil ederken bir yandan da başarılarına rağmen son derece alçak gönüllü davranır. Bu arada yazar kahramanlarını üstün değerlerle donatırken doğallıktan uzaklaşır ve onlara âdeta insan üstü nitelikler verir. Oyunda Endülüs’ü fetheden kahramanlara ait gösterilen İslâm birliği, vatan sevgisi, halkçılık, istiklâl, adalet, eşitlik, insan hakları, toplumda kadının rolü gibi hususlar bir bakıma Tanzimat devrinin sosyal ve siyasal meselelerinin özeti gibidir.

Eserdeki Arap ve İspanyol kadınları bir yandan mensup oldukları milliyeti bir yandan da aşk duygusunu temsil ederler. Târık’a âşık olan Zehrâ ve Salhâ aynı zamanda birer mücahid ve ediptir. Nesir halinde kaleme alınan oyundaki manzum parçaların tamamı kadınlara aittir. Zehrâ’nın Târık ile atışması aşk ve gazâ üzerinedir. Eserde Lui Merkado’nun kızı Lusi’nin âşık olduğu İslâm mücahidinin mezarı başında söylediği, “Her yer karanlık pür-nûr o mevki / Mağrib mi yoksa makber mi yâ rab” mısralarıyla başlayan “Makber” adlı ünlü manzume aslında Abdülhak Hâmid’in Makber’ine bir nevi hazırlık mahiyetindedir. Târık’ın devrinde gördüğü büyük ilginin başında eserde işlenen kahramanlık duygusunun dönemin sosyal şartlarına uygun gelmesidir. Ayrıca yazar burada yer yer yeni ve oldukça kuvvetli, heyecan verici bir üslûp ortaya koymuş, meselâ Târık’ın Tuleytula sarayı hazinesinde zamanın fâniliği ve ölüm karşısında maddî ihtirasların boşluğu üzerine söylediği tirad önemli bir hitabet örneği sayılarak çeşitli antolojilere alınmıştır.

Târık’a yöneltilen eleştiriler arasında eserin tumturaklı bir dille yazılması, tiyatronun gereği olan çatışma ve onun yol açtığı gerilimin sadece iki din ve iki millet arasında geçmesi, dolayısıyla eseri tiyatrodan ziyade destana yaklaştırmış olması gelir. Buna rağmen Abdülhak Hâmid’in en çok beğenilen eserlerinden biri olan ve 1879 yılında basılan Târık’ın birçok kaçak baskısı yapılmış, 1919’da yazarın önsözüyle bir heyet tarafından ikinci defa basılmıştır. Eser 1960’ta Sadi Irmak ve Behçet Kemal Çağlar tarafından sadeleştirilerek, İnci Enginün tarafından 1975 yılında yine kısmen sadeleştirilerek yeni harflerle yayımlanmıştır. Son olarak İnci Enginün, “Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Tiyatroları” serisi içinde İbn Mûsâ, Tezer, Nazife ve Abdullahüssagîr ile birlikte bu eseri de hazırlamıştır (İstanbul 2002). Ele aldığı konu bakımından Mısır ve Suriye başta olmak üzere İslâm dünyasında büyük ilgi gören Târık Sırpça’ya ve Afganistan’ın İstanbul sefiri Ahmed Han tarafından Farsça’ya tercüme edilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Gündüz Akıncı, Abdülhak Hâmit Tarhan: Hayatı, Eserleri ve Sanatı, Ankara 1954, s. 99-109.

Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (İstanbul 1956), İstanbul 2009, s. 513-516.

Asım Bezirci, Abdülhak Hâmit ve Târık yahut Endülüs Fethi, İstanbul 1966, s. 59-110.

a.mlf., Abdülhak Hâmit: Hayatı, Şairliği, Oyun Yazarlığı, Târık yahut Endülüs’ün Fethi, İstanbul 1982.

Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Hâtıraları (haz. İnci Enginün), İstanbul 1994, s. 407-409.

Sema Uğurcan, Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Eserlerinde Tarih, İzmir 2002, s. 81-93.

İnci Enginün, “Târık, İbn Mûsâ, Tezer, Nazife, Abdullahü’s-sagîr Hakkında”, Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Tiyatroları V, İstanbul 2002, s. 7-29.

a.mlf., “Abdülhak Hâmit Tarhan”, Tanzimat Edebiyatı (haz. İsmail Parlatır), Ankara 2006, s. 528-535.

Celâl Sâhir, “Abdülhak Hâmid, Târık bin Ziyad”, , XXXVII/956 (1909), s. 313-316.

Ömer Faruk Akün, “Abdülhak Hâmid’in Basılı Eserleri Hakkında Yeni Bilgiler”, , XV (1967), s. 139-142.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2011 yılında İstanbul’da basılan 40. cildinde, 23-24 numaralı sayfalarda yer almıştır.