TOMAR-ı TURUK-ı ALİYYE

Sâdık Vicdânî’nin (ö. 1939) tarikatlar ve silsileleriyle ilgili eseri.

Müellif:

Kitapta Kādiriyye ve Halvetiyye tarikatları şubeleri ve silsileleriyle ele alınmış, ayrıca bazı tasavvuf kavramlarının açıklamasına yer verilmiştir. Müellif önsözde (ifade), büyük tarikatların silsilenâmelerini içeren bir külliyat meydana getirmek amacıyla çalışmalara başladığını belirttikten sonra eserini ıstılahlar ve silsileler şeklinde iki kısım halinde planladığını, birinci kısma Kāmûs-ı Turuk-ı Aliyye, ikinci kısma Tomar-ı Turuk-ı Aliyye adını verdiğini kaydeder. Ancak müellifin bu planını tam olarak gerçekleştiremediği anlaşılmaktadır. Nitekim Kāmûs-ı Turuk-ı Aliyye serisi halinde yayımlanmış herhangi bir eser bulunmamaktadır. Sâdık Vicdânî’nin bu kısma ait olduğunu belirttiği (, s. 13) sûfî ve tasavvuf kavramlarına dair eseri, Sûfî ve Tasavvuf Kelimelerinin Asıl ve Menşe’leri Hakkında Tedkîkāt ve Muhâkemât adıyla (İstanbul 1340-1342) Tomar-ı Turuk-ı Aliyye serisinin dördüncü kitabı olarak neşredilmiştir. Bu serinin ilk üç kıtabı Melâmîlik (İstanbul 1338-1340), Kādiriyye Silsilenâmesi (İstanbul 1338-1340) ve Halvetiyye Silsilenâmesi (İstanbul 1338-1341) başlıklarını taşır.

Tomar-ı Turuk-ı Aliyye serisine Melâmîlik kitabıyla başlamasının özel bir sebebi bulunmadığını, Melâmîlik’le ilgili notlar diğerlerinden daha önce hazırlandığı için seriye bununla başladığını söyleyen müellif, tarikatlar serisi içinde yer verilmiş olsa da Melâmîliğin aslında müstakil bir tarikat değil değişik tarikatlarda amaca riyasızca ulaşmak için benimsenen bir yol ve meşrep olduğunu vurgular. Kitabına tasavvufun kaynağı hakkında Hıristiyanlık, İran, Hint veya Yunan etkisinden söz eden şarkiyatçıların yanıldığını belirterek başlayan Sâdık Vicdânî tasavvufun Kur’an ve Sünnet’e dayandığını delilleriyle ortaya koyar. Ardından Melâmetîliğin Kalenderî tavırdan farkını ele alır. Müellif birinci kısımda şeriat ve tarikat kavramlarını açıklayıp tarikatların doğuşuna temas eder, ikinci kısımda “Devre-i Vüstâ Melâmîliği” başlığı altında Bayrâmî Melâmîleri’ni anlatır. Burada, tevhid ve kısımlarıyla ilgili açıklamanın yanı sıra Melâmîliğin esaslarını anlatan Sarı Abdullah Efendi’nin “Meslekü’l-uşşâk” adlı uzunca kasidesine ve La‘lîzâde Abdülbâki’nin buna yazdığı zeyle de yer verilir. Üçüncü kısımda Muhammed Nûrü’l-Arabî’ye nisbet edilen son dönem Melâmîliğini anlatan müellif, Harîrîzâde’nin Tibyân’daki görüşüne uyarak Nûrü’l-Arabî’nin bir Nakşibendî-Müceddidî şeyhi olduğunu ve Melâmiyye-i Nûriyye diye anılan son dönem Melâmîliğinin Nakşibendiyye’nin bir şubesi olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtir. Eser şeriat-tarikat birlikteliğinin vurgulandığı hâtime ile sona erer. Kādiriyye Silsilenâmesi’nde Kādiriyye tarikatının kurucusu Abdülkādir-i Geylânî’nin hayatı ve halifeleriyle tarikatının silsilesi ve şubeleri ele alınmıştır. Ricâlü’l-gayb, hırka, evrâd ve ezkâr gibi tasavvuf kavramlarının açıklamasının yapıldığı kitapta Kādiriyye-Eşrefiyye evrâdının metni, tercümesi ve şerhine yer verilmiştir. Halvetiyye Silsilenâmesi’nde Hz. Peygamber’den itibaren tarikatın kurucusuna kadar silsilede mevcut şeyhler ilgili kaynaklardaki bilgiler değerlendirilerek tesbit edildikten sonra tarikatın pîri Ömer el-Halvetî ve ikinci pîr Yahyâ-yı Şirvânî’nin hayatı anlatılmış, ardından tarikatın temel esasları, evrâd, ezkâr ve âdâbı üzerinde durulmuştur. Eserin üçte ikilik bölümü Halvetiyye’den ayrılan kollara ve bunların silsilelerine tahsis edilmiştir. Ana kollardan Rûşeniyye’nin ele alındığı bölümde bu kolun kurucusu Dede Ömer Rûşenî’nin Resûl-i Ekrem hakkındaki na‘tı ile tasavvuf tarifleri ve sûfînin özelliklerini içeren iki manzumesi kaydedilmiştir. Eser, yardımlarından dolayı müellifin Hüseyin Vassâf’a teşekkürünü de ihtiva eden bir hâtime ile son bulmaktadır. Serinin dördüncü kitabında sûfî ve tasavvuf kelimelerinin kaynağı, tarifleri, bir kavram olarak ortaya çıkışları üzerinde genişçe durulmuştur.

Sâdık Vicdânî yararlandığı kaynakları ve ilgili çalışmaları çoğunlukla metin içinde, yer yer de dipnotta kaydetmiştir. Kaynaklardaki bilgileri doğrudan aktarmayıp bunları değerlendirmiş, zaman zaman birtakım düzeltmelerde bulunmuş, birbiriyle çelişen bilgiler söz konusu olduğunda kendi tercihini de belirtmiştir. Bu açıdan eser akademik nitelikte bir çalışma sayılabilir. Metinde bazı manzum ifadelere de yer verilmiştir. Eser, İrfan Gündüz tarafından Tarikatler ve Silsileleri (Tomar-ı Turuk-ı Aliyye): Melâmiyye Kâdiriyye Halvetiyye Sofi ve Tasavvuf adıyla Latin harflerine çevrilip sadeleştirilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1995). Müellif Rifâiyye Silsilenâmesi, Mufassal Nakşıbendiyye Silsilenâmesi ve Mufassal Bektâşiyye Silsilenâmesi adlı kitapları da neşredeceğini duyurduğu halde (Sûfî ve Tasavvuf, s. 4, not: 1) bunu gerçekleştirememiştir. Bunlardan Rifâiyye ve Nakşibendiyye’ye ait müsveddeler kayıptır; Bektâşiyye’nin Enderun Kitabevi tarafından yayımlanacağı bildirilmişse de (Sâdık Vicdânî, Tarikatler ve Silsileleri: Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, haz. İrfan Gündüz, s. 257, not: 97) bu yayın henüz gerçekleşmemiştir. Müellifin neşredilen eserlerindeki ifadelerinden Bedeviyye Silsilenâmesi ile (, s. 11) Celvetiyye Silsilenâmesi’ni de hazırlamakta olduğu veya hazırlamayı planladığı anlaşılmaktadır (Tomar-Halvetîlik, s. 16, not: 1, 19).


BİBLİYOGRAFYA

, s. 11, 13.

, s. 16, not: 1, 19.

Sâdık Vicdânî, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye’den Sûfî ve Tasavvuf, İstanbul 1340-42, s. 4, not: 1.

a.mlf., Tarikatler ve Silsileleri: Tomar-ı Turuk-ı Aliyye (haz. İrfan Gündüz), İstanbul 1995, s. 257, not: 97.

Semih Ceyhan, “Sâdık Vicdânî”, , XXXV, 401-402.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 237-238 numaralı sayfalarda yer almıştır.