TUYUĞ

Klasik Türk edebiyatında kullanılan yerli bir nazım şekli.

Müellif:

Sözlükte “kapalı, imalı, cinaslı söz söyleme, şarkı söyleme” anlamındaki tuyuğ (toyık, toyuk) terim olarak genellikle “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılan, daha çok a a x a düzeninde cinaslı kafiyelenen, bir fikrin, bir hikmetin dile getirildiği dört mısralı nazım şeklinin adıdır. Mahlas kullanılmadan yazılan tuyuğların cinassız kafiyeli veya x a x a düzeninde yahut bütün mısraları kafiyeli (musarra‘) olanlarına da rastlanır. Tuyuğ Türk halk edebiyatında 11’li hece ölçüsüyle düzenlenen, mahlas kullanılmayan ve dört mısradan teşekkül eden cinaslı mâniye, iki beyitten meydana gelişi, yine mahlassız oluşu, kafiye yapısı ve konusu gibi hususlarda da rubâîye benzer. Ancak rubâî tamamen farklı bir aruz kalıbıyla yazılır.

Tuyuğ hikemî ve lirik muhtevalara uygun bir nazım şeklidir. Şairlerin önemli bir düşünceyi kısaca dile getirmek yahut görüşünü, inancını ortaya koymak istediğinde tuyuğu tercih ettiği görülmektedir. Tuyuğun ilk iki veya üç dizesinde anlatılacak fikre zemin oluşturulur, son dizede ise hüküm veciz şekilde söylenir. Ali Şîr Nevâî, “O vezinlerden birisi tuyuğdur ki iki beyitten ibarettir. Ve tecnis yapılmasına gayret ederler. Ve o vezin remel-i müseddes-i mahzûftur” dedikten sonra, “Yâ rab ol şehd ü şekker yâ leb durur / Yâ meger şehd ü şekker yalap durur / Cânıma peyveste nâvek atgalı / Gamze okun kaşıga yalap durur” rubâîsini örnek verir (Mîzânü’l-evzân, s. 115). Bâbür, Arûz Risâlesi’nde “fâilâtün fâilâtün fâilât” vezninden bahsederken tuyuğ hakkında geniş bilgi verdikten sonra bu vezinde Türkçe tuyuğlar yazıldığını, bunlarda iki veya üç kafiyenin cinaslı olabileceğini, ilk ve üçüncü mısraları kafiyesiz tuyuğlara da rastlanıldığını söyler ve Nevâî’den örnekler aktarır (vr. 138a-b).

Bu nazım şeklinin ortaya çıkışına dair farklı görüşler vardır. M. Fuad Köprülü’ye göre Oğuz Türkleri’nin Azerbaycan, Doğu Anadolu ve Irak’a yerleşmesiyle dört mısralık halk şiiri bu bölgede “fehleviyyât” adıyla ve aruzla yazılan, bestelenip söylenen rubâîlerden etkilenip tuyuğ şekline dönüşmüştür. Diğer bir anlayışa göre ise tuyuğ Türk halk edebiyatının millî nazım şekli olan dörtlüklerden çıkmıştır. Türk şairleri fehleviyyâttan etkilenseler de esas itibariyle mâninin cinaslı biçimini ve dört mısralık millî şekli aruzla birleştirerek yeni bir nazım kalıbı geliştirmiş, ayrıca aruzun 11’li hece ölçüsüne uygun olanını tercih etmiştir. Ali Şîr Nevâî ve Bâbür’den sonra yazılan nazariye kitaplarında tuyuğ hakkında bilgi yoktur. Modern araştırmalar içinde tuyuğdan ilk defa Gibb (Osmanlı Şiiri Tarihi, I-II, 73), ardından Samayloviç (bk. bibl.) bahsetmiştir. Konu hakkında en geniş ve sağlam bilgiyi ise M. Fuad Köprülü vermiştir (, II [1928], s. 219-242). Türk edebiyatında tuyuğ nazım şekli daha çok Âzerî ve Çağatay sahalarında kullanılmıştır. Anadolu’da ilk örnekleri bugünkü bilgilere göre Kadı Burhâneddin’e (ö. 800/1398) ait olup şair 119 tuyuğ yazmıştır. F. F. Godsell tarafından yayımlanan bu dörtlükler cinassız ve sade bir Türkçe ile kaleme alınmış tasavvufî mahiyette şiirlerdir. Kadı Burhâneddin ile aynı yüzyılda yaşayan Seyyid Nesîmî de önemli bir tuyuğ şairidir; cinassız ve çoğunun bütün dizeleri kafiyeli 382 tuyuğu vardır (bk. NESÎMÎ).

Ali Şîr Nevâî, Çağatay sahasındaki tuyuğlardan bazılarını tezkiresinde zikreder. Ona göre XV. yüzyıldan önce tuyuğ yazan şairler olmakla birlikte kendi çağdaşlarından İskender-i Şîrâzî ve Lutfî (ö. 897/1492 [?]) önemli isimlerdir. Divanında 113 tuyuğ bulunan Lutfî daha çok tuyuğlarıyla tanınmıştır. Nevâî’nin üçüncü divanı olan Bedâyiu’l-vasat’ında on üç tuyuğ vardır. Şair, “La‘lidin cânımga otlar yakılur / Kaşı kaddimni cefâdın ya kılur / Min cefâsı va‘desidin şâd min / Ol vefâ bilmem ki kılmas yâ kılur” gibi söyleyişleriyle Anadolu sahası şairlerini etkilemiştir (Türkay, IX/27 [1997], s. 1269-1280). Tuyuğda başarılı sayılan diğer Çağatay şairi Bâbür ise rubâîlerini tuyuğa benzetmeye çalışmış, âdet olmamakla beraber kafiyelerinde cinas yapmaya özen göstermiştir.

Anadolu sahası Türk edebiyatında tuyuğ fazla rağbet görmemiş, onun yerine rubâî tercih edilmiştir. Divanlarda rubâî başlığı altında birçok şiirin kıta, rubâî ve dûbeytle karıştırıldığı görülür. Yine cinassız tuyuğların yanlışlıkla rubâî veya kıta ismi altında toplandığı olmuştur (Bağırof, sy. 1 [1982], s. 16-17). Anadolu’daki en önemli tuyuğ şairinin İvazpaşazâde Atâî (ö. 841/1437-38 [?]) olduğu kaydedilmektedir. Latîfî’ye göre Atâî, devrinin Şeyhî’den sonra en büyük şairidir. Nazım tekniği oldukça güçlü olan Atâî’nin divanında güzel sayılan tuyuğları vardır. Ali Canip Yöntem onun tuyuğları ile birlikte çeşitli manzumelerinin bulunduğu bir mecmuayı Bursa Müzesi Kütüphanesi’nde tesbit etmiş ve bir makalede tanıtmıştır (, sy. 93 [1928], s. 286-287). XVI. yüzyılın başlarında yaşayan Amasyalı Münîrî’nin divanında ikisi Farsça, on dokuzu Türkçe yirmi bir tuyuğ vardır. Münîrî’nin divanı üzerinde doktora çalışması yapan Ersen Ersoy’un kanaatine göre şair Atâî’nin etkisinde kalmıştır. XV. yüzyılda Kemal Ümmî, Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah (Hakîkî), XVI. yüzyılın sonlarında Misâlî, XVII. yüzyılın başlarında Muhîtî ve Edirneli İlmî gibi şairler de tuyuğ kaleme almıştır. Bunların çoğunda Kadı Burhâneddin, Nesîmî, Ali Şîr Nevâî ve Atâî’nin tesirleri görülür. Nesîmî’nin etkisi bilhassa Hurûfî şairleri üzerindedir. XVII. yüzyıldan itibaren tuyuğ yerini tamamen rubâî ve mâniye bırakmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Ali Şîr Nevâî, Muhakemet-ül-lûgateyn (trc. İshak Refet Işıtman), Ankara 1941, s. 70-71.

a.mlf., Mîzânü’l-evzân (haz. Kemal Eraslan), Ankara 1993, s. 58, 115.

Bâbür, Arûz Risâlesi (nşr. I. V. Stebleva), Moskva 1972, vr. 138a-b.

Samaylovic, “Nevâî Tuyuğları”, İslam Dünyası, Petrograd 1917, I, 10-22.

İmâdeddin Nesîmî, I-III (haz. Cihangir Gehramanov), Bakı 1973.

E. J. W. Gibb, Osmanlı Şiiri Tarihi (trc. Ali Çavuşoğlu), Ankara 1998, I-II, 73.

Hüseyin Ayan, Nesîmî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni, Ankara 2002, I, 73.

Ersen Ersoy, II. Bayezit Devri Şairlerinden Münîrî Hayatı, Eserleri ve Dîvânı: İnceleme-Tenkitli Metin (doktora tezi, 2010), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 6, 24.

Ali Cânip, “Dokuzuncu Asır Şairlerinden Atâî’nin Tuyuğları”, , sy. 93 (1928), s. 286-287.

M. Fuad Köprülü, “Türk Klasik Edebiyatındaki Husûsî Nazım Şekilleri: Tuyuğ”, , II (1928), s. 219-242.

aynı yazı için bk. , s. 194-228.

Akif Bağırof, “Tuyuğun Tür Özellikleri” (aktaran: Recep Toparlı), Kardaş Edebiyatlar, sy. 1, Erzurum 1982, s. 16-17.

Kaya Türkay, “Alî Şîr Nevâyî’nin Tuyuğları”, Erdem, IX/27, Ankara 1997, s. 1269-1280.

Fatih Köksal, “Seyyid Nesimî’nin Bilinmeyen Tuyuğları”, , XXIV/1 (2000), s. 187-208.

Recai Kızıltunç, “Türk Edebiyatında Tuyuğ ve Bazı Problemleri”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy. 37, Erzurum 2008, s. 107-126.

Ömer Faruk Akün, “Bâbür”, , IV, 397, 398, 399.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 41. cildinde, 450-451 numaralı sayfalarda yer almıştır.