YEÛK

Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh kavminin taptığı belirtilen ve Câhiliye döneminde de tapınılan putlardan biri.

Müellif:

Kelimenin kökeni ve anlamı bilinmemekle beraber (, I, 663) Arapça olmadığı, ancak “menetmek, korumak” anlamındaki Arapça avk köküyle bağlantısının bulunabileceği, dolayısıyla kelimenin “koruyucu” mânasına geldiği, söz konusu puta tapanların kendilerini musibetlerden, sapkınlıklardan ve kötü olaylardan koruduğuna inandıkları için ona bu adı verdikleri ifade edilmektedir. Wellhausen, her ne kadar “korumak, muhafaza etmek” mânası vermek için kelimeyi Habeşçe’ye bağlıyorsa da kelimenin “menetmek” anlamındaki Arapça kökünden de aynı anlam çıkmaktadır. Bu puta “kabileye karşı düşman saldırılarını engelleyen” mânası bu yüzden yüklenmiş olmalıdır (, “ʿavḳ” md.; Mustafavî, XIV, 256; Fahd, s. 195). Bazan yağmur yağdırdıklarına, bazan da yağmasına engel olduklarına inanılan, bu yüzden de aynı ilâhın iki ayrı yüzü gibi telakki edildikleri için birlikte anılan iki puta Yegūs ve Yeûk adlarının verildiği de nakledilmektedir (Yâkūt, V, 439; Fahd, s. 194-195).

Nûh kavminin taptığı putlardan biri olan Yeûk (Nûh 71/21-23), İbnü’l-Kelbî’nin kaydettiğine göre, putları Arap yarımadasına getirip çeşitli kabilelere dağıtan Amr b. Lühay tarafından Mâlik b. Mersed b. Cüşem b. Hâşid’e, Hemdânî’ye göre ise Mâlik (Hayvân) b. Zeyd b. Mâlik b. Cüşem b. Hâşid’e verilmiş, o da bu putu San‘a’ya Mekke yönünde iki gecelik mesafede bulunan Hayvân adlı yerleşim merkezine koymuştur (Kitâbü’l-Esnâm, s. 8, 36; el-İklîl, s. 66). Bazı rivayetlerde Kinâne’nin veya Murâd kabilesinin taptığı, at şeklinde tasvir edilen Yeûk’un aslında Hz. Âdem’in çocuklarından biri veya Hz. Nûh öncesinde yaşamış sâlih bir kişi olduğu, ölümünden sonra şeytanın aldatmasıyla putlaştırıldığı belirtilmektedir. Yeûk’un Sebeli Kehlân’a ait bir put olduğu, daha sonra Benî Hemdân’a intikal ettiği de nakledilmektedir (Zemahşerî, VI, 218; Kurtubî, XVIII, 307; İbn Âşûr, XIV, 208-209). Hemdânîler ile Yemenliler’den onlara komşu olanların da bu puta taptıklarını belirten İbnü’l-Kelbî, Benî Hemdân’ın ve diğer Araplar’ın Yeûk kelimesini isim olarak kullanmadıklarını, herhangi bir şiirde de bu isme rastlamadığını belirtir (İbnü’l-Kelbî, s. 8). Ancak Yeûk adının zikredildiği şiirler mevcuttur (Fahd, s. 196). Yeûk diğer dört putla birlikte merkezî Arabistan’ın en eski putlarındandır; bunlar İslâm’ın gelişine kadar varlıklarını sürdürmüştür (a.g.e., a.y.).


BİBLİYOGRAFYA

, XIV, 255-256.

, s. 8, 36.

, XXIX, 98-99.

Hemdânî, el-İklîl (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Beyrut 1407/1987, s. 66-67.

Zemahşerî, el-Keşşâf (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Riyad 1418/1998, VI, 218.

, II, 237.

, V, 438-439.

, XVIII, 307.

Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm (nşr. Mustafa Seyyid Muhammed v.dğr.), Cîze 1421/2000, XIV, 142-143.

J. Wellhausen, Reste arabischen Heidentums, Berlin 1897, s. 22.

T. Fahd, Le pantheon de l’Arabie centrale à la veille de l’hegire, Paris 1968, s. 194-197.

, VI, 262-263.

M. Tâhir İbn Âşûr, et-Taḥrîr ve’t-tenvîr, [baskı yeri ve tarihi yok], XIV, 208-209.

Th. Nöldeke, “Arabs (Ancient)”, , I, 663.

G. A. Barton, “Incarnation (Semitic)”, a.e., VII, 199-200.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 43. cildinde, 508 numaralı sayfada yer almıştır.