YOLDAŞ

Osmanlı döneminde özellikle Garp ocaklarında askerî zümre mensupları için kullanılan terim.

Müellif:

Sözlükte “aynı yolda yürüyen, aynı ülküyü taşıyanlardan her biri, bu ülkü uğrunda iş birliği yapan kimse” anlamındaki yoldaş (< yol + daş) kelimesi Osmanlılar devrinde XVI. yüzyıldan beri Kuzey Afrika’daki Garp ocaklarında orduda görev yapan asker ve memurlar için kullanılmıştır. Yoldaş aynı zamanda yeniçeriler arasındaki mensubiyet bağını da ifade ederdi. Daha önce de “nöker” denilen askerî zümrelerin aidiyetini belirtmek için kaynaklarda zikredilmiştir. Fakat ocaklardaki yoldaş daha kapsamlı bir tabire dönüşmüştür.

Cezayir, Tunus ve Trablusgarp’ın Osmanlılar tarafından fethinden itibaren buralarda hâkimiyetin devamlılığını sağlamak ve bölgenin güvenliğini temin etmek için başta Anadolu olmak üzere Osmanlı memleketlerinden ocak yöneticileri tarafından gönderilen görevliler vasıtasıyla gönüllü yazılan askerlere yoldaş adı verilmiştir. Bunların kaynağı Türk gençleri olmakla birlikte esir alınan zümrelerden ve din değiştirerek müslüman olan hıristiyanlardan da yoldaş yazılması söz konusu olmuştur. 1787-1790 Osmanlı-Avusturya ve Rus savaşları sırasında, Rusya’nın düşmanı ve Osmanlılar’ın müttefiki olan İsveçliler Rus gemilerinden kurtardıkları elli üç müslüman esiri Akdeniz üzerinden İstanbul’a götürürken bunlardan otuz dokuzu Tunus Beyi Hammûde Paşa (Hüseynî) tarafından Tunus Ocağı’na yoldaş kaydedilmişti. Ocak yöneticileri, sık sık Anadolu’dan ve diğer Osmanlı memleketlerinden yoldaş toplamak için İstanbul’dan izin talep eder, her defasında sayıları 200 civarında olan Anadolu gencini Tunus, Cezayir ve Trablusgarp’a götürmek üzere yazabilirlerdi. Kaçak yoldaş toplamaya müsaade edilmezdi. Ocaklara yoldaş alınacağı haberini duyan Anadolu gençleri, memleketin her tarafından Batı Anadolu’ya gidip başta İzmir olmak üzere buradaki iskelelerde toplanır, ocak görevlilerince gönüllü asker yazılmayı beklerlerdi. Ancak Osmanlı hükümeti, ocaklarda istenmeyen bir vaziyet ortaya çıktığında veya adayların hükümetin siyasetine aykırı hareketlerini öğrendiğinde yoldaş toplanmasına izin vermezdi. Bu durum çoğu zaman ocak yöneticilerini sıkıntıya sokardı. Çünkü ocakların geleceği ve güvenliği Osmanlı topraklarından sevkedilecek insan gücüne bağlıydı.

Garp ocaklarına yeni kaydedilmiş yoldaşlar ocaklarda eğitimden geçirilirdi. Terfileri ocakların ordusunda belirlenmiş esaslara göre yapılırdı. Buradaki askerî hiyerarşi ve terfiler fiilî hizmete ve eyalet divanından kazanılan yükseliş derecesine bağlıydı. Ayrıca bilgi, tecrübe ve ehliyet de önemliydi. Ocakların ordusuna yeni dahil edilen yoldaş ordunun en alt kademesini oluşturuyordu. Bunlar ocaklara getirildiğinde önce yeniçeri defterlerine ve bu defterlerde belirtilen bir ortaya numara sırasıyla kaydedilirdi. Bu sıralar çoğu defa onların unvanlarını ve lakaplarını da teşkil ederdi. Yoldaşlar, Tunus’ta her biri yirmi beş-otuz beş kişiden oluşan en az 200-300 ortaya (oda) bölünmüştü. Her bir ortaya “bayrak” denirdi. Çünkü bunlar özel bayraklarıyla (sancak) ayırt edilebilirdi. Odalar odabaşı denilen bir reis tarafından yönetilirdi. Odabaşı, barış zamanında idaresi altında bulunan belli sayıdaki yoldaşla beraber bir odada yatar, seferde orta veya bölük çadırında otururdu. Askerlerin çadırına “hibâ” adı verilirdi. Yeni yazılan askere özel anlamda yeni yoldaş, genel anlamda yeniçeri denirdi. Üç yıl sonra da eski yoldaş olurdu. Cezayir’de terfilerdeki bu durum Tunus’takinden kısmen farklılıklar gösterirdi. Kıdemli asker (eski yoldaş) başyoldaş olurdu. Bu ise bir çadırda kalan yirmi askerin kumandanını ifade ederdi. Cezayir’de başyoldaş, bir karargâhın veya etkin bir sıra birliğin yönetiminden sorumlu olan vekilharç yahut kâhya olurdu. Daha sonra da eyalet divanında belli bir yere sahip sefer kumandanı olan odabaşılığa veya bölükbaşılığa yükselirdi.

Tunus’ta ise kıdemli asker başyoldaş olduktan sonra odabaşılığa terfi ederdi. Çok eski yoldaşlar arasından seçilen odabaşılar konumlarını gösteren bir palaska taşırlardı. Eski yoldaşlar tarafından seçilerek terfi ettikten sonra çeşitli haklara sahip biri olarak odabaşı başodalığa yükselirdi. Ardından üye/izleyici sıfatıyla divan danışmanlığını üstlenir ve divan toplantısına katılan üst düzey askerler arasına girerdi. Altı ay sonra da mümkün olduğu takdirde kâhya ve ağa rütbesine ulaşmadan yayabaşı yahut bölükbaşılığa terfi ederdi. Bu makama gelinceye kadar sırasıyla yeni yoldaş, eski yoldaş, başyoldaş, odabaşı, ardından mühürdar veya muhafız olan solakla başoda yahut danışmanlık makamlarına gelirdi. Bölükbaşılar ağalar tarafından başkumandan olarak değerlendirilirdi. Cezayir’de altmış kadar bölükbaşı vardı ve bunlar arasında rütbe farklılığı yoktu, ancak bazılarının ayrıcalıkları olabilirdi. Bölükbaşıların en eskisi altı ayda bir çavuşbaşı veya başçavuş unvanını almak için seçilirdi. Bölükbaşılar divan üyeliği görevini yerine getirdikten sonra bunların en eskileri, eyalette birkaç bölge ya da şehirde konuşlanmış garnizonda hizmet ve kumanda amacıyla divandan ayrılarak ağa unvanını alırdı. Tunus’ta bir şehrin garnizonunda ağalığa yükselen bölükbaşı bölge idarecisinin kumandanlık ve hâkimlik görevlerini de yapabilirdi. Bölükbaşı kendi idaresindeki yoldaşların ücretlerinin ödenmesi hususunda maaşlı askerlerin listesini yapar, bunu bir yazı ile ilgili makama bildirirdi. Beylerbeyi de divan hocasına bir tezkere yollayarak yoldaşların maaşlarının odabaşlarına teslim edilmesini isterdi. Uzun bir hizmet döneminin ardından ağalar emekliye ayrılır ve emeklilikte de maaşlarını alırlardı. Daha sonra da Cezayir’deki beylerbeyinin yardımcısı olan kâhyanın veya Kostantîne’deki kāidüddârın mahkemelerinin ya da şeyhülbeled mahkemesinin üyesi olurdu. Bir yoldaşla bir yerli kadının evliliğinden doğan ve “kuloğulları” denilen çocuklar Garp eyaletlerinin ordusunda yer alabilir, orduda bütün görevleri ve işleri yapabilirlerdi.

BİBLİYOGRAFYA :

Muhammed es-Sagīr b. Yûsuf, el-Meşraʿu’l-melekî: Chronique tunisienne (1705-1771) (trc. V. Serres – M. Lasram), Tunis 1900, tür.yer.; Aziz Samih İlter, Şimali Afrikada Türkler, İstanbul 1937, II, tür.yer.; Taoufik Bachrouch, Formation sociale barbarèsque et pouvoir à Tunis au XVIIe siècle, Tunis 1977, tür.yer.; J. J. Marcel, Histoire de Tunis, Tunis 1979, s. 144-228; A. Rousseau, Annales Tunisiennes, Tunis, ts. (Editions Bouslama), tür.yer.; M. P. les Rozet, “Univers ou histoire et description de tous les peuples, de leurs religions, mœurs, coutumes, etc., Alger”, Algérie-états tripolitains, Tunis 1980, s. 1-32; M. E. Carette, “Algérie”, a.e., tür.yer.; İbrahim Güler, “Osmanlılar Devrinde Tunus’ta Sivaslı ve İç Anadolulu Gençler”, Cumhuriyetin 80. Yılında Sivas Kültür-Turizm ve Ekonomi Bilgi Şöleni (15-17 Mayıs 2003, Sivas) Bildirileri, Sivas 2003, s. 59-86; a.mlf., “Osmanlılar Devrinde Diyarbakır-Kuzey Afrika İlişkileri: Garb (Batı) Ocaklarında Diyarbakırlı Gençler”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Diyarbakır: Diyarbakır in the Ottoman Era (ed. Bahaeddin Yediyıldız – K. Tomenendal), Ankara 2008, s. 325-341; a.mlf., “Bodrum’un Garb Ocakları ile İlişkileri ve İşlevleri: Garb Ocaklarında Bodrumlular”, Osmanlılardan Günümüze Her Yönüyle Uluslararası Bodrum Sempozyumu (24-25 Ekim 2007), Bodrum 2008, s. 397-414; a.mlf., “Inventaire partiel des documents turcs des archives nationales de Tunisie”, Anatolia Moderna: Yeni Anadolu, VII, Paris 1997, s. 59-78; a.mlf., “Tunus Milli Arşivi’nde Bulunan Türkçe Belgelerin Kısmi Kataloğu”, TTK Belleten, LXII/234 (1999), s. 529-550; a.mlf., “La question du recrutement des troupes d’Anatolie pour le service de la Tunisie à l’époque ottomane (XVIIe-XVIIIe siècle)”, Anatolia Moderna: Yeni Anadolu, X, Paris 2004, s. 53-59; A. Raymond, “l’Afrique du nord dans la période précolonial”, Encyclopédie générale de l’Islam, Cambridge 1986, s. 179-222.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 674-675 numaralı sayfalarda yer almıştır.