MUSTAFA EFENDİ, Feyzullahefendizâde

(ö. 1158/1745)

Osmanlı şeyhülislâmı.

Müellif:

1090’da (1679) İstanbul’da doğdu. II. Mustafa’nın hocası şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin oğludur. Babasından ve onun muhitine mensup ilim adamlarından ders alarak yetişti. Babasının nüfuzu sayesinde kısa sürede birbiri ardınca ilmiye pâyeleri aldı (tafra hareket), bu durum çeşitli dedikodu ve tenkitlere yol açtı. Henüz yirmi üç yaşında iken yüksek dereceli kadılıklardan olan Mekke kadılığına tayin edildi (1113/1701). Görev süresini doldurup İstanbul’a dönerken yol boyunca ilmiye ve mülkiye ricâlinin ona çeşitli ikramlarda bulunup hediyeler sunarak ağırlamada nasıl birbiriyle yarış ettiğini tarihçi Râşid anlatır (Târih, II, 555-556). Mekke’den dönüşünün hemen ardından Zilkade 1114’te (Nisan 1703) bilfiil Anadolu kazaskeri oluşu, uzun süreden beri kazasker olmayı bekleyen ulemâ arasında memnuniyetsizliğe sebep oldu (a.g.e., II, 581). Muharrem 1115’te (Haziran 1703) Rumeli kazaskerliği pâyesini aldı. Bu tevcîhata temas eden Râşid, ağabeyi Seyyid İbrâhim Efendi’nin Rumeli kazaskeri olmasını kıskanan Mustafa Efendi’nin üzülmemesi için “çok şefkatli” babaları Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin ona da Rumeli pâyesini verdiğini yazar (a.g.e., II, 586-587). Ancak Feyzullah Efendi’ye yönelik tepkiler ve onun 1703’teki Edirne Vak‘ası’nda feci şekilde öldürülmesi Mustafa Efendi’yi de etkiledi. Kısa bir süre için Yedikule’de hapsedildi (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. 794). Hapis cezası sürgüne çevrilerek önce Kıbrıs adasına gönderildi, ardından Bursa’da oturmasına izin verildi. III. Ahmed’in saltanatının sonuna kadar yaklaşık yirmi yedi yıl Bursa’da kaldı. 1730’da I. Mahmud padişah olunca İstanbul’a dönmesine müsaade edildi. 10 Safer 1145’te (2 Ağustos 1732) Rumeli kazaskeri oldu (Subhî, vr. 45a), Dürrî Mehmed Efendi’nin hastalığı sebebiyle görevinden ayrılması üzerine 1 Zilhicce 1148’de (13 Nisan 1736) şeyhülislâmlığa getirildi. İlmiye mesleğindeki bozuklukları düzeltmek isteyen I. Mahmud’un Mustafa Efendi’ye ilmiye tayinlerini doğrudan kendisine arz yerine sadrazam vasıtasıyla yapmasını tavsiye ettiği belirtilir. Hayatının sonuna kadar bu görevde kalan Mustafa Efendi, Osmanlı siyasî ve dinî çevrelerini oldukça uğraştıran Ca‘feriyye’nin beşinci mezhep olarak kabulü yolunda İranlılar’ın teklifleri dolayısıyla toplanan meşveret meclislerine de katılmıştır.

Kaynaklarda dürüstlük ve hakkaniyeti gözeterek uzun süre şeyhülislâmlık makamında kaldığı belirtilir. Herhangi bir eserinden bahsedilmediği gibi şeyhülislâmlığı devrinde verdiği fetvalar konusunda da bilgi bulunmaz. Geçirmiş olduğu felç dolayısıyla hastalanan ve bu durumda iken görevini sürdürmekte olan Mustafa Efendi 30 Muharrem 1158’de (4 Mart 1745) vefat etti. Üsküdar Karacaahmet’te Tunusbağı aile kabristanında eniştesi Mirzazâde Şeyh Mehmed Efendi’nin yanına defnedildi. Kaynaklarda iffet ve takvâ sahibi, halim selim bir şahıs olarak tanıtılır. Felçli olduğu son dönemlerinde imza atmakta zorlandığından mühür kullanmasına izin verilmiştir. Babası Feyzullah Efendi’nin medresesi yanında kurduğu kütüphane için 1149’da (1736) bir kitap sayımı yaptırmıştır (Erünsal, s. 66). İlmiye mesleğine giren iki oğlundan Müderris Osman Efendi 1738’de vefat etmiş, diğer oğlu Abdullah Efendi, Rumeli kazaskerliği ve nakîbüleşraflığa kadar yükselmiş ve 1770’te ölmüştür. Her ikisi de babasının yanına defnedilmiştir (Öztuna, II, 663). Nakşibendî tarikatına mensup olan Mustafa Efendi’nin Eyüp’te Düğmeciler Baba Haydar sokakta Şeyhülislâm Tekkesi olarak bilinen, 1157’de (1744) yaptırdığı bir Nakşibendî tekkesi bulunmaktadır (Ayvansarâyî, I, 283; Muslu, s. 306). Bu bakımdan kendisi kaynaklarda şeyh unvanı ile de anılır. Ayrıca İstanbul’da Saraçhanebaşı’nda Amcazâde Hüseyin Paşa Külliyesi’nin cümle kapısı yanında 1152’de (1739) inşa ettirdiği bir çeşmesi vardır.

BİBLİYOGRAFYA
Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 792, 794, 796; Râşid, Târih, II, 555-556, 581, 586-587; İzzî, Târih, İstanbul 1189, vr. 23a-24a; Subhî, Târih, vr. 45a, 92a-b; Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 106, 109, 116; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 283; Devhatü’l-meşâyih, s. 92-93; Sicill-i Osmânî, IV, 428; İlmiyye Salnâmesi, s. 518-519; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/2, s. 472-473, 490; a.mlf., İlmiye Teşkilâtı, s. 187; Danişmend, Kronoloji2, V, 139; Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, s. 65-66; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, 661-663; Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 306.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 31. cildinde, 297-298 numaralı sayfalarda yer almıştır.