MÜSTECÂBÎZÂDE İSMET BEY

(1868-1917)

Servet-i Fünûn topluluğundan önce faaliyet gösteren ara nesil şair ve yazarı.

Müellif:

Balıkesir’e bağlı Balya kazasının Müstecâb köyünde doğdu. İcra memuru Mehmed Ali Efendi’nin oğludur. Karesi İdâdî Mektebi’nden mezun oldu (1895). İstanbul’da girdiği Mekteb-i Hukuk’u 1897’de bitirdi. Yakın dostları Mehmed Suûd el-Mevlevî, İbnülemin Mahmud Kemal ve Bursalı Mehmed Tâhir buradan ruûs derecesiyle mezun olduğunu bildirmektedir.

Müstecâbîzâde İsmet, bir ara II. Abdülhamid’in yâverlerinden Çerkez Ahmed Celâleddin Paşa’nın hususi kâtipliğini yaptı. Bir kısım Jön Türkler’le ilişkiler içine girdi, bu arada Konya’da sürgünde bulunan Ebüzziyâ Mehmed Tevfik’le mektuplaştı. Bu temasları kısa zamanda sarayın şüphelerini üzerine çekti. Aralık 1901’de sarayda bir iftara davet edilerek Jön Türkler’le ilişkisini kesmesi yolunda uyarıldı. Bundan sonra sürekli göz hapsinde tutuldu; fakat Jön Türkler’le temasını sürdürünce verilen bir jurnal neticesinde tutuklanıp mahkemeye sevkedildi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Karesi Meşâhiri adlı eserinde Mehmed Suûd el-Mevlevî’den naklen bu tevkifin sebebini, İngilizler’in Transval savaşında Boerler’e karşı kazandıkları başarı üzerine Servet-i Fünûn topluluğu mensuplarından bir grup gencin İngiliz sefâretine giderek büyükelçi Sir Nicholos O’Connor’ı tebrik etme hadisesine Müstecâbîzâde İsmet’in de katılmasına bağlar. Ancak kaynaklarda tebrik ziyaretinde bulunanlar arasında onun adı geçmediği gibi kendisi de bunun iftira olduğunu belirtmektedir.

Muhakeme sonunda arkadaşları Yunus Nadi, Nuri İzzet ve Remzi ile birlikte beş yıl sürgün olarak Bodrum Kalesi’nde kalebentliğe mahkûm edildi, fakat İzmir’e ulaştıklarında Vali Kâmil Paşa’nın aracılığıyla sürgün yeri Midilli’ye çevrildi. O sırada Cezâyir-i Bahr-i Sefîd valisi olan Mes̱nevî şârihi Âbidin Paşa sayesinde Midilli’de nisbeten rahat bir hayat yaşadı, ayrıca adada serbestçe dolaşabildi. Adanın mutasarrıfı Ali Galib Paşa ile diğer askerî ve mülkî erkân tarafından himaye edildi ve geçimine yardımda bulunuldu. Bununla birlikte Midilli’den dostlarına yazdığı mektuplarda karamsar bir psikoloji içinde sürekli olarak şikâyet etmekte ve bir iftiraya kurban gittiğini söylemektedir.

Müstecâbîzâde, sürgün hayatının Ocak 1905’te sona ermesi üzerine bir süre bir aile dostunun yanında Ayvalık’ta kaldı, ardından Kâmil Paşa’nın davetiyle İzmir’e giderek hayatına yeni bir yön verme yollarını aradı. Önce İzmir’de Reji İdaresi Umûr-ı Hukūkıyye Müdüriyeti’ne tayin edildi, kısa bir süre sonra Mart 1906’da Foçalı Yunus Bey’in kızı Nâbia Hanım’la evlendi. Bir ara Foça’ya yerleşip herkesten uzak bir şekilde yaşamaya çalıştı.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine değişen siyasî şartların verdiği yeni bir ümitle İstanbul’a geldi ve bir süre dostu Mehmed Suûd el-Mevlevî’nin yanında kaldı. O sırada sadrazam olan Kâmil Paşa’nın kendisini takdir ettiğini bildiğinden önemli bir görev beklentisi içindeyken hükümet düştü ve ardından Otuzbir Mart Vak‘ası meydana geldi. Bu olaydan sonra değişen dengeler ve Kâmil Paşa’nın sadrazamlıktan uzaklaştırılması Müstecâbîzâde’nin İstanbul’daki beklentilerini neticesiz bıraktı. Kendisine teklif edilen Kütahya mutasarrıflığı veya Anadolu Vilâyeti Hey’et-i Teftîşiyye kâtipliği görevlerini kabul etmeyip tekrar İzmir’e döndü. Bir müddet sonra Mekteb-i Hukuk’tan arkadaşı Adliye Nâzırı Necmeddin Molla’ya başvurarak İzmir İstînaf Hukuk Mahkemesi üyeliğine tayin edildi. Nisan 1914’te bu görevinden istifa edip aynı mahkemenin eski üyelerinden dava vekili David Efendi ile birlikte avukatlık yapmaya başladı. Yıllardır yayımlamayı düşündüğü ve İstanbul’daki dostları Tâhirülmevlevî, İbnülemin Mahmud Kemal, Yunus Nadi, Kemalpaşazâde Said, Mehmed Suûd el-Mevlevî ve Ahmed Midhat Efendi’ye yazı siparişlerinde bulunduğu Hıyâbân’ı 29 Mayıs 1914’te çıkardı. Fakat bir yandan yaklaşan I. Dünya Savaşı’nın memleket ekonomisinde yol açtığı olumsuz durum, bir yandan okuyucunun ilgisizliği yüzünden derginin yayımını ancak beş sayı sürdürebildi. Ardından avukatlığı da bırakıp 1916 yılı ortalarında Isparta İstînaf müddeiumumiliği görevine başladı. Müstecâbîzâde’nin son yılları büyük sıkıntılar içinde geçti ve üst üste gelen hastalıklar sonucu Mayıs 1917’de Isparta’da vefat etti. Kaynaklarda ahlâklı, vefakâr, dürüst olarak nitelenen, kıymetinin bilinmediğinden sürekli şikâyet ettiği belirtilen Müstecâbîzâde başta divan edebiyatı olmak üzere Arap-Fars edebiyatlarını ve tercüme yapabilecek derecede Fransızca biliyordu.

Tanzimat’tan sonraki yıllarda özellikle Abdülhak Hâmid’in yeniliğin göstergesi diye kabul edilen şiirlerinin yayımlanmaya başlamasıyla birlikte ortaya çıkan edebiyatta eski-yeni tartışmalarında Müstecâbîzâde, eski edebiyatı savunan Muallim Nâci’nin çevresinde toplanan gençler arasında yer almıştır. Henüz Balıkesir’de talebe iken şiir yazmaya başlamış, ilk şiir denemeleri Bursa’da çıkan Nilüfer mecmuasında neşredilmiştir. Bir edebiyatçı olarak adı daha Mekteb-i Hukuk’ta okurken duyulmuş, başta Mekteb olmak üzere devrin edebiyat dergilerinden Maârif, Hazîne-i Fünûn, Ma‘lûmât, 1898’de başmuharrirliğini de yaptığı Musavver Terakkî ile İrtikā, Resimli Gazete ve Ma‘rifet yanında Tercümân-ı Hakîkat, Sabah ve İkdam gazetelerinde şiir ve edebî makaleleri çıkmıştır. Hayatının son yıllarında İzmir’de çıkan Hizmet ve Âhenk ile İttihad, Tenkid ve Muallim gibi gazete ve dergilerde adına rastlanır. İzmir’de bulunduğu yıllarda bir süre edebiyat ortamından uzaklaşmaya çalışan Müstecâbîzâde, Temmuz-Ağustos 1906’da Hizmet gazetesini buradaki arkadaşları Hâfız İsmâil ve Panayot Mümtaz ile birlikte yeniden çıkarmaya teşebbüs etmişse de bir dizgi hatası yüzünden gazetenin kapatılması üzerine muhtemelen cezaya çarptırılma endişesiyle II. Meşrutiyet’in ilânına kadar basın ve edebiyattan uzak durmuştur.

Eserleri. 1. Lugat-ı Nâcî (İstanbul 1308). Muallim Nâci’nin ölümü üzerine yarım kalan sözlüğün “fetvâ” kelimesinden sonrasını onun müsveddelerine dayanarak tamamlamıştır (bk. LUGAT-ı NÂCÎ). 2. Furûk-ı Elfâz (İstanbul 1311). Osmanlı Türkçesi’nde çoğu Arapça ve Farsça’dan geçmiş eş anlamlı gibi kullanılan kelimeler arasındaki anlam ve kullanılış farklarına dair bir çalışmadır. Eser Müstecâbîzâde’nin her üç dilin inceliklerinden haberdar olduğunu göstermektedir. 3. Terâne (İstanbul 1311). Gençlik dönemi şiirlerini topladığı kitabıdır. 4. Muvaffakiyyât-ı Osmâniyye yâhud Yâdigâr-ı Zafer (İstanbul 1315). Osmanlı basınında ve edebiyat dünyasında büyük yankılar uyandıran 1897 Türk-Yunan savaşının kısa bir tarihçesiyle savaşa dair gazete ve dergilerde yayımlanan resim, şiir ve düşürülen tarihlerden meydana gelmiştir. 5. Dâstân-ı Zafer (İstanbul 1316). Tarihî ve hamâsî mahiyette manzum bir risâledir. Eserde Rumeli fâtihi Süleyman Paşa’nın ve beraberindeki gazilerin kahramanlıkları anlatılmıştır. 6. Rafael (İstanbul 1316). Lamartine’in bu romanını Ma‘lûmât mecmuası muharrirlerinden İskender Freri ile beraber tercüme etmiştir. 7. Yâdigâr-ı Şehrâyîn (İstanbul 1318). Şairin kendi şiirlerinden bazılarını bir araya getirdiği küçük bir kitaptır. 8. Nâilî-i Kadîm (İstanbul 1318). 9. Rehber-i İttihâd (İzmir 1325). İlkokullar için ders kitabı olmak üzere hazırlanmıştır. 10. Şükûfeçîn (1. Kısım, İzmir 1327). İzmir’de yayımlanan Âhenk gazetesinde Ocak-Şubat 1912 tarihlerinde tefrika edilen yazı serisinin kitap haline getirilmesiyle oluşmuştur. Tarihî ve edebî büyük şahsiyetlerin hikmetli sözlerinden, onlara ait fıkralardan ve nüktelerden meydana gelmektedir. Eserin ikinci kısmı Hıyâbân’ın beş sayısında yayımlanmıştır. Şairin kitap halinde neşredilmemiş bir eseri de Ömer Hayyâm’ın 170 kadar rubâîsine dair Müntehab Rubâiyyât-ı Hayyâm Tercümeleri’dir. M. Fatih Andı bu eser üzerine bir çalışma yapmıştır (Türk Edebiyatında Hayyâm Tercümeleri ve Müstecâbîzâde İsmet’in Müntehab Rubâiyyât-ı Hayyâm Tercümeleri Adlı Eseri, doçentlik takdim tezi, 1998, İÜ Ed. Fak.).

BİBLİYOGRAFYA
[Ebüssuûdzâde] Suûd el-Mevlevî, “Bu Eser-i Güzînin Mütercim-i Mağfûru Müstecâbîzâde İsmet Bey Merhûma Dair Birkaç Söz”, Müntehab Rubâiyyât-ı Hayyâm Tercümeleri, Millet Ktp., Ali Emîrî, TY, nr. 21, s. 3; a.mlf., “Müstecâbîzâde İsmet Bey”, Mahfil, sy. 6, 8, 10, 17, 19, 30, 32-33, İstanbul 1339-41; a.mlf., “Müstecâbîzâde İsmet”, Kaynak, IX/102-103, Balıkesir 1941, s. 531-570; a.mlf., “Müstecâbîzâde İsmet Bey” (tercüme-i hâline dair el yazısı ile bir makale müsveddesi), Abdullah Uçman özel kütüphanesi; İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Karesi Meşâhiri, Balıkesir 1339, s. 39-81; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, II, 717-722; Tâhirülmevlevî, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri (haz. Atilla Şentürk), İstanbul 1991, s. 66-69; Halid Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl, İstanbul 1936, IV, 75; Bezmi Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, İzmir 1955, s. 22-23; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük: 1889-1902, İstanbul 1985, s. 574-575; a.mlf., “Servet-i Fünun ve Siyaset: İngiliz Sefareti Ziyareti Olayı”, Gergedan, sy. 11, İstanbul 1988, s. 109-112; Ömer Faruk Huyugüzel, İzmirli Şair ve Yazarlar, İzmir 1998, s. 286-291; a.mlf., İzmir’de Edebiyat ve Fikir Hareketleri Üzerine Araştırmalar, İzmir 2004, s. 202-207.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 131-132 numaralı sayfalarda yer almıştır.