MÜSTECÂR

Rüknülyemânî ile Kâbe’nin güneybatı duvarındaki kapalı kapı arasında kalan yer.

Müellif:

Sözlükte “sığınmak, yardım dilemek” anlamındaki isticâr masdarından türeyen müstecâr “günahların bağışlanması için sığınılan yer” demektir. Tavaf sırasında ve özellikle mültezemde, Makām-ı İbrâhim’de, altın oluğun altında (Hicr), Rüknülyemânî ile Hacerülesved arasında ve Rüknülyemânî ile Kâbe’nin kapalı olan arka kapısı arasındaki yerde (müstecâr) dua edilmesi Hz. Peygamber, ashap ve tâbiînden nakledilen rivayetler sebebiyle ulemâ tarafından müstehap kabul edilmiştir.

Takıyyüddin el-Fâsî, Rüknülyemânî ile Kâbe’nin Abdullah b. Zübeyr’in açtığı ve daha sonra Haccâc b. Yûsuf’un tekrar kapattığı arka kapısı arasındaki yerin adını bir eserinde “müstecâr” (Şifâʾü’l-ġarâm, I, 317; Cârullah İbn Zahîre, s. 47), diğerinde “müstecâb” (el-ʿİḳdü’s̱-s̱emîn, I, 75; M. Tâhir b. Abdülkādir el-Kürdî, III, 311) olarak zikretmektedir. Abdullah b. Zübeyr’in, İbn Abbas’tan farklı olarak Hacerülesved ve Kâbe kapısı arasına değil onun arka taraftan simetriği olan bu yere “mültezem” dediği rivayet edilmektedir (Ezrakī, I, 247; ayrıca bk. MÜLTEZEM). Hacerülesved ile Kâbe kapısı arasındaki yer için mültezem adı Hz. Peygamber ve ashap tarafından kullanıldığı halde buraya müstecâr veya müstecâb isminin kimin tarafından verildiği hususunda kesin bilgi yoktur. Fâsî önce Muhammed b. Sürâka’nın (ö. 410/1020 [?]), daha sonra İbn Cübeyr (er-Riḥle, s. 65) ve Muhibbüddin et-Taberî’nin (el-Ḳırâ, s. 318) müstecâr adını eserlerinde kullandıklarını belirtir (Şifâʾü’l-ġarâm, I, 317).

Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber, Rüknülyemânî’de yetmiş bin (bir rivayete göre yetmiş) melek görevlendirildiğini ve orada, “Allahım! Senden dünyada da âhirette de af ve esenlik dilerim; rabbimiz, bize dünyada da âhirette de güzellik ihsan et ve bizi cehennem azabından koru” diye dua edilince bu meleklerin “âmin!” dediğini haber vermiştir (İbn Mâce, “Menâsik”, 32; Fâkihî, I, 138; Muvaffakuddin İbn Kudâme, V, 229; İbnü’l-Hümâm, II, 456). Bazı âlimler bu rivayeti hasen, bazıları zayıf saysa da (Ebû Mansûr Muhammed b. Mükerrem el-Kirmânî, I, 409, neşredenin notu) Resûl-i Ekrem’in Rüknülyemânî ile Rüknühacerilesved arasında “Rabbenâ” duasını okuduğu sahih rivayet olarak nakledilmiş (el-Müsned, III, 411; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 51; Hâkim, I, 455; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, V, 84), bütün mezhepler de bunun müstehap olduğunu belirtmiştir. Bir rivayete göre Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem’in tövbesini Rüknülyemânî ile Kâbe’nin arka kapısı arasındaki yerde (Fâkihî, V, 235), diğer bir rivayete göre ise mültezemde (Ezrakī, I, 248; Muhibbüddin et-Taberî, s. 316) kabul etmiştir.

Mültezeme olduğu gibi müstecâra da ayrıca müteavvez (kötülüklerden sığınılan yer) denilmektedir. Nitekim Amr b. Şuayb’ın naklettiğine göre ashaptan Abdullah b. Amr b. Âs tavafı tamamlayıp Kâbe’nin arkasına geldiğinde kendisine, “Ateşten Allah’a sığınmıyor musun?” diye sorulmuş, o da, “Ateşten Allah’a sığınırım” demiştir (İbn Mâce, “Menâsik”, 35; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 54; Ezrakī, I, 246-247; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, V, 93). Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer’in burada dua ettiği (Fâsî, Şifâʾü’l-ġarâm, I, 318), Ömer b. Abdülazîz’in Hacerülesved ile Kâbe kapısı arasına mültezem, bu yere ise müteavvez dediği, İmam Mâlik’in önde gelen öğrencisi Abdurrahman b. Kāsım ve Selef ulemâsından başkalarının da burada istiâzede bulunduğu nakledilir (İbn Ebû Şeybe, III, 236-237; Ezrakī, I, 247; Fâkihî, I, 170-172; Cârullah İbn Zahîre, s. 48). Mâlikî fakihi Hattâb da bu yer için müstecâr yanında müsteâz adını kullanmıştır (Mevâhibü’l-celîl, IV, 158).

BİBLİYOGRAFYA
Müsned, III, 411; İbn Mâce, “Menâsik”, 32, 35; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 51, 54; Hâkim, el-Müstedrek, I, 455; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, es-Sünenü’l-kübrâ, Haydarâbâd 1352, V, 84, 93; İbn Ebû Şeybe, el-Muṣannef (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1989, III, 236-237; Ezrakī, Aḫbâru Mekke (nşr. F. Wüstenfeld), Göttingen 1275, I, 241, 246-248; Fâkihî, Aḫbâru Mekke (nşr. Abdülmelik b. Abdullah b. Dehîş), Mekke 1407/1987, I, 138, 162, 170-172; II, 291; V, 235; Ebû Mansûr Muhammed b. Mükerrem el-Kirmânî, el-Mesâlik fi’l-menâsik (nşr. Suûd b. İbrâhim b. Muhammed eş-Şüreym), Beyrut 1424/2003, I, 409; İbn Cübeyr, er-Riḥle, Beyrut 1384/1964, s. 65; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî – Abdülfettâh M. el-Hulv), Kahire 1412/1992, V, 228-229; Muhibbüddin et-Taberî, el-Ḳırâ li-ḳāṣıdi Ümmi’l-ḳurâ (nşr. Mustafa es-Sekkā), Kahire 1390/1970, s. 313, 315, 316, 318; İbn Balabân, el-İḥsân fî taḳrîbi Ṣaḥîḥi İbn Ḥibbân (nşr. Şuayb el-Arnaût), Beyrut 1412/1991, IX, 134; İzzeddin İbn Cemâa, Hidâyetü’s-sâlik ile’l-meẕâhibi’l-erbaʿa fi’l-menâsik (nşr. Nûreddin Itr), Beyrut 1414/1994, I, 68-71; Fâsî, el-ʿİḳdü’s̱-s̱emîn, I, 75; a.mlf., Şifâʾü’l-ġarâm bi-aḫbâri’l-Beledi’l-ḥarâm (nşr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî), Beyrut 1405/1985, I, 317-318; İbnü’l-Hümâm, Fetḥu’l-ḳadîr, II, 456; Hattâb, Mevâhibü’l-celîl (nşr. Zekeriyyâ Umeyrât), Beyrut 1423/2003, IV, 158; Cârullah İbn Zahîre, el-Câmiʿu’l-laṭîf fî fażli Mekke ve ehlihâ ve binâʾi’l-Beyti’ş-şerîf (nşr. Ali Ömer), Kahire 1423/2003, s. 46-49; M. Tâhir b. Abdülkādir el-Kürdî, et-Târîḫu’l-ḳavîm li-Mekke ve Beytillâhi’l-kerîm, Mekke 1385/1965, III, 311.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 133 numaralı sayfada yer almıştır.