NUAYMÂN b. AMR

Nuaymân b. Amr b. Rifâa el-Ensârî

Sahâbî.

Müellif:

Bazı kaynaklarda adı Na‘mân diye geçer. Medineli Neccâroğulları’ndandır. İkinci Akabe Biatı’na katıldı; Bedir, Uhud, Hendek başta olmak üzere bütün gazvelerde bulundu. Sahâbe arasında aşırı derecede şakacı olması sebebiyle kaynaklarda bu özelliği öne çıkarılmış ve Hz. Peygamber’i tebessüm ettiren davranışlarından söz edilmiştir. Genellikle ağır şakalar da yapan Nuaymân’ın en masum şakası, Medine’ye yeni gelen bir meyveyi veya pazarda satılan yağ ve bal tulumunu satın alıp Resûl-i Ekrem’e hediye etmesiydi. Aldıklarının parasını ödemek zorunda kalınca satıcıyı Hz. Peygamber’in yanına götürür ve aldıklarının parasını ödemesini isterdi. Resûlullah onları kendisinin hediye ettiğini hatırlatınca da yanında parası bulunmadığını, fakat Resûl-i Ekrem’in bu güzel şeyleri tatmasını arzu ettiği için satın aldığını söyleyerek onu güldürürdü. Bu olayla Nuaymân’ın biyografisinde geçen diğer bazı özelliklerin Abdullah el-Himâr adlı sahâbînin biyografisinde de kaydedilmesi (İbn Hacer, el-İṣâbe, I, 351-352; II, 385) ikisinin aynı kişi olduğunu düşündürmekteyse de İbn Hacer el-Askalânî, Abdullah el-Himâr’ın Nuaymân’ın oğlu olabileceği ihtimalini daha kuvvetli görmektedir (Fetḥu’l-bârî, XII, 78-79). İbn Hacer el-Askalânî ayrıca “himâr” kelimesini “hammâr” diye okumanın isabetli olmadığını söyler (a.g.e., XII, 78). Kelime-yi “hammâr” diye okuyanları kısmen haklı gösteren husus, hem Nuaymân’a hem Abdullah el-Himâr’a nisbet edilen içki içme alışkanlığıdır. Buna göre içki haram kılındıktan sonra da içkiyi bırakamayan Nuaymân veya İbnü’n-Nuaymân yahut Abdullah el-Himâr içki içerken yakalanıp cezalandırılmıştır. Bu zatın aynı suçla Resûl-i Ekrem’in huzuruna birkaç defa getirilmesi üzerine sahâbîlerden biri, “Allah ona lânet etsin” diye beddua etmiş, bu ifadeyi tasvip etmeyen Hz. Peygamber onun Allah’ı ve resulünü sevdiğini söylemiştir (Müsned, IV, 8, 384; Buhârî, “Vekâlet”, 13, “Ḥudûd”, 3, 4, 5). İbn Abdülber en-Nemerî’ye göre Nuaymân sâlih bir kimse olup içki içen ve bu yüzden dört defa cezalandırılan kişi onun oğludur (el-İstîʿâb, III, 578).

Nuaymân’ın Resûl-i Ekrem’in vefatından bir yıl önce yaptığı bir başka şaka Resûlullah’ı ve sahâbîleri çok güldürmüştür. O yıl Hz. Ebû Bekir, Busrâ’ya bir ticaret seferi düzenlemiş, Nuaymân ile Bedir gazisi Süveybıt (Selît) b. Harmele’yi de beraberinde götürmüştü. Nuaymân yemek işlerinden sorumlu olan Süveybıt’tan yiyecek bir şeyler istemiş, o da Ebû Bekir gelmeden yemek veremeyeceğini bildirmişti. Kafile bir yerde konaklayınca Nuaymân rastladığı deve tüccarlarına satılık bir kölesi olduğunu ve onun kendini hür zannetmekten başka bir kusuru bulunmadığını söyleyerek Süveybıt’ı on deve karşılığında sattı. Süveybıt’ı satın alanlar onun itirazlarına aldırmadan kendisini götürdüler. Daha sonra durumu öğrenen Hz. Ebû Bekir tâcirlere paralarını iade ederek Süveybıt’ı kurtardı (Müsned, VI, 316; İbn Mâce, “Edeb”, 24).

Nuaymân’ın kaynaklarda yer alan son macerası Hz. Osman döneminde yaptığı ağır şakadır. Gözlerini kaybeden yaşlı sahâbî Mahreme b. Nevfel mescidin bir köşesinde abdest bozmaya kalkışınca sahâbîler kendisine engel olmuş, Nuaymân onu dışarı çıkaracağını belirterek mescidin bir başka köşesine götürmüş ve burada ihtiyacını görebileceğini söyleyip uzaklaşmıştı. Olup bitenlerden sonra zor durumda kalan sert mizaçlı Mahreme elindeki sopayla Nuaymân’ın kafasını yaracağına ahdetmiş ancak bir süre sonra bunu unutmuştu. Bir gün Nuaymân mescidde oturan Mahreme’ye yaklaşarak kendisine Nuaymân hakkındaki ahdini hatırlattı, kendisini namaz kılmakta olan Halife Osman’ın yanına götürdü ve onun Nuaymân olduğunu söyledi. Mahreme’nin sopayla Hz. Osman’ın başını yarması üzerine Benî Zühre Nuaymân’dan intikam almaya kalkıştı, fakat Hz. Osman, “Bırakın onu, cezasını Allah versin! Ne yapalım ki Bedir gazisidir” diyerek Mahreme’nin akrabalarını teskin etti. Nuaymân’ın Muâviye’nin hilâfeti döneminde vefat ettiği söylenmiş, o dönemde ölen sahâbînin onun oğlu olduğu da zikredilmiştir. Nuaymân’ın muhtelif eşlerinden birçok evlâdı olduğu, ancak soyunun devam etmediği belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA
Müsned, IV, 7, 8, 384; VI, 316; Buhârî, “Vekâlet”, 13, “Ḥudûd”, 3, 4, 5; İbn Mâce, “Edeb”, 24; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, III, 493-494; İbn Abdülber, el-İstîʿâb, III, 573-578; İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), XXII, 161-162; LXII, 139-149; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), II, 49-50, 487; V, 337, 351-352; İbn Hacer, el-İṣâbe, I, 351-352; II, 97-98, 385-386; III, 569-571; a.mlf., Fetḥu’l-bârî (Hatîb), XII, 77-80.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 220-221 numaralı sayfalarda yer almıştır.