SELÂSET

Belâgatta ifadenin pürüzsüz ve akıcı olmasını ifade eden terim.

Müellif:

Sözlükte “yumuşaklık, kolaylık” anlamındaki selâset kelimesi Türkçe’de “sözlü yahut yazılı ifadenin açıklığı ve akıcılığı” mânasında bir terim olarak kullanılmıştır. Bu tarz ifadeye selîs denir. Klasik belâgat kitaplarının pek azında yer alan selâset teriminin fesahatin bir alt bölümü olarak telakki edildiği ve fesahatin şartlarıyla selâsetin şartlarının iç içe girdiği anlaşılmaktadır. Ankaravî’ye göre nazım veya nesrin güzel olması için gerekli olan selâset sözün kolaylıkla akmasıdır ki bunu peş peşe söylenmesi, dile zorluk veren harflerin (sesler) arka arkaya gelmemesi ve nefesin akışının engellenmemesi sağlar. Ahmed Cevdet Paşa fesahati ihlâl eden tenâfür-i kelâmın selâseti de bozduğunu söyler. Bir fesahat terimi olan tenâfür-i kelâm, “aynı veya mahreçleri birbirine yakın seslerin bir kelimede yahut birbirini takip eden kelimelerde arka arkaya gelerek telaffuzu zorlaştırması” demektir.

Recâizâde Mahmud Ekrem, klasik belâgatla retoriği yeni bir anlayışla terkip ettiği Ta‘lîm-i Edebiyyât’ın üslûpla ilgili bölümünde konuyu ele almıştır: Fesahatin şartları arasında tenâfürün bulunmamasını da zikrettikten sonra “Âheng-i Selâset” başlığı altındaki uzunca bir bahiste selâseti “ibare içinde seslerin kulağa hoş gelecek şekilde tertibi” diye tarif etmiştir. Âheng-i taklidîyi de (aliterasyon) burada ele alan Recâizâde, yine bu konu çerçevesinde “Âheng-i Umûmî” başlığı altında ifadede “tenâfürden berî”, dolayısıyla selâsetin gereği olan kelimelerin seçimi ve kullanılışındaki tertibi için kaçınılması gereken hususları şöyle açıklar: Birer heceli ve sesleri uyumsuz kelimeler; bir ibarede veya metinde aynı seslerin, aynı kelimelerin, aynı edat ve eklerin tekrarlanması; zincirleme tamlamalar; nazımda imâle ve zihaflar. Recâizâde ayrıca selâsetle tenâfür ilişkisini bir umum-husus mantığı içinde ele alır. Selâsete uygun olan söz tenâfürden uzaktır, ancak tenâfürden uzak olan her söz selâsete uygun demek değildir. Ahmed Reşid (Rey) “ifadeyi teşkil eden cümle ve ibarelerin kolay, kesintisiz ve âhenktar olması” diye tarif ettiği selâseti fesahatin ruhu olan vuzuha yardımcı diye görür. Ona göre fesahati ihlâl eden rekâket selâseti de yok eder. Istılâhât-ı Edebiyye’de selâsete yer vermeyen Muallim Nâci’nin lugatında selis için verdiği örnek Nef‘î’nin, “Olmasa nazm-ı selîsimde aceb mi ta‘kīd” mısraıdır. Ta‘kīde karşılık olarak kullanıldığı görülen bu mısraa göre selâset muğlak ve telaffuzu güç ifadenin zıddı şeklinde anlaşılmaktadır.

Birbirine yakın tarifleri olan selâsetin, dolayısıyla bir metnin selis olduğunun anlaşılması yine de yazarın veya okuyucunun zevkine bırakılmış görünmektedir. Cevdet Paşa bunu, “His ve zevk ile bilinir” diye ifade ederken Recâizâde Ekrem aynı konunun “hüsn-i te’lîf” bahsi için, “Mücerret hüsn-i tabîat ve zevk-i mûsikī ile bilinecek şeydir” der. Ahmed Reşid ise bunun “nazariyatla tahsili gayr-i kābil ve mutlaka az çok hüsn-i tabîatla beraber meleke ve maharete muhtaç” olduğunu, bu sebeple selâsetin “tertîb-i elfâzda üstatlık” kabul edildiğini söyler. Bu durum dikkate alındığında verilen örneklerin çoğunun selâseti değil selâsetin yokluğunu belirttiği görülmektedir. Ahmed Cevdet Paşa, Fehîm’in, “Ale’s-sabâh cihan halkı kâr-ı bâra gider / Belâ-keşân-ı mahabbet de kûy-i yâra gider” beytinin selis olduğunu söylerken “kûy-i yâra” ibaresinde “ye”li iki hece arka arkaya gelmeseydi daha selis olurdu der. Recâizâde Mahmud Ekrem de örnek verdiği, “Kılma red kır atı ver ya al bağla bir kula” beytindeki cinas sanatı bir tarafa birer heceden ibaret kelimelerin arka arkaya gelişinde uyumsuzluk olduğunu belirtir. Olumlu örneklere daha çok yer veren Ahmed Reşid ise Nâbî’nin hemen bütün divanının selis kabul edildiğini, Nef‘î’de de selis şiirlerin çok olduğunu söylemektedir. Fazla yaygın olmamakla beraber Fars edebiyatında da selâset aynı anlamda kullanılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA
İsmâil Rusûhî Ankaravî, Miftâhü’l-belâga ve misbâhü’l-fesâha, İstanbul 1284, s. 174-175; Ahmed Cevdet [Paşa], Belâgat-i Osmâniyye, İstanbul 1299, s. 17, 19-20; Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta‘lîm-i Edebiyyât, İstanbul 1299, s. 68, 129, 171-190; Ahmed Reşid [Rey], Nazariyyât-ı Edebiyye, İstanbul 1328, II, 68-78; Celâleddin Hümâî, Fünûn-ı Belâġat ve Ṣınâʿât-ı Edebî, Tahran 1363 hş., s. 13-14; Ebü’l-Kāsım Râdfer, Ferheng-i Belâġ-ı Edebî, Tahran 1368 hş., I, 644-645; Kâzım Yetiş, Talîm-i Edebiyat’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyâtı Sâhasında Getirdiği Yenilikler, Ankara 1996, s. 116, 217-219; M. A. Yekta Saraç, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul 2000, s. 33.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 359 numaralı sayfada yer almıştır.