SEMİZ AHMED PAŞA

(ö. 988/1580)

Osmanlı vezîriâzamı.

Müellif:

Hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Biyografisinden söz eden kaynaklarda Arnavut asıllı olduğu ve Kanûnî Sultan Süleyman döneminde saraydan çıktığı belirtilir. Ancak 1573’te İstanbul’da bulunan Habsburg elçilik heyetinden Stephan Gerlach onun elçilere kendisini Graetzli olarak tanıttığını, bundan dolayı Alman asıllı olma ihtimalinin kuvvetli bulunduğunu yazar. Hatta 1576’da Habsburg elçisini kabul ettiğinde Salzburg piskoposuna bir küçük balsam şişesi hediye etmiş olması bu bilgiyi anlamlandırır (Türkiye Günlüğü, I, 330, 486). İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve İsmail Hami Danişmend, Kanûnî döneminin tanınmış defterdarı İskender Çelebi’nin Bağdat seferi sırasında (1534) katlinin ardından Enderun’a alınan kölelerinden biri olduğunu belirtirlerse de devrin kaynaklarında böyle bir bilgiye rastlanmaz. Semin veya Semiz lakabı da çağdaşı kaynaklarda geçmez. Kanûnî devrine ait bir tevcîhat kaydı listesinde “Semin Ağa” diye tanındığı belirtilen şahsın Anadolu beylerbeyiliğinden Rumeli beylerbeyiliğine geçen başka bir Ahmed Paşa için (İsfendiyârî Ahmed Paşa) kullanıldığı anlaşılmaktadır (Özergin, s. 29).

Devşirme olarak Enderun’da yetişti. Bilinen ilk resmî görevi kapıcıbaşılıktır. Bundan önce sarayda daha başka görevlerde bulunmuş olması ihtimali yüksektir. Bu sıfatla Kanûnî Sultan Süleyman’ın Nahcıvan seferine katılmış olması mümkündür. Onun ayrıca Rüstem Paşa ve eşi Mihrimah Sultan ile tanışıklığı olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim Rüstem Paşa’nın ikinci sadâreti döneminde Ferhad Ağa’nın yerine 20 Rebîülevvel 965’te (10 Ocak 1558) yeniçeri ağalığına getirildi (a.g.e., s. 20). Lokmân b. Hüseyin’e göre ise onun yeniçeri ağalığına tayini, Nahcıvan seferi sonrasında Vezîriâzam Kara Ahmed Paşa’nın katlinden (Eylül 1555) önce vuku bulmuştur (Zübdetü’t-tevârîh, vr. 73a). Ancak ilk bilginin daha doğru olması kuvvetle muhtemeldir. Yeniçeri ağalığı 24 Muharrem 969’a (4 Ekim 1561) kadar sürdü. Bu tarihte Mustafa Paşa’nın beşinci vezirliğe getirilmesi üzerine ondan boşalan Rumeli beylerbeyiliğine tayin edildi (Lokmân b. Hüseyin, vr. 76a; Özergin, s. 23). 27 Kasım’da Rüstem Paşa’nın Mihrimah Sultan’dan olma kızıyla (Ayşe Sultan) evlendi, böylece sarayla olan yakınlığını daha da kuvvetlendirdi. Bundan sonra dönemin kaynaklarında daha çok Rüstem Paşa veya Mihrimah Sultan damadı lakabıyla anılmaya başlandı. Bu sayede giderek nüfuzunu arttırdı ve sonunda vezîriâzamlığına kadar sürecek olan kubbealtı vezirliği dönemi 13 Zilkade 970’te (4 Temmuz 1563) altıncı vezirliğe tayiniyle başlamış oldu (Özergin, s. 26; Lokmân b. Hüseyin beşinci vezirliğe tayin edildiğini yazar: vr. 76b). Bu sıfatla katıldığı Sigetvar seferi sırasında padişahın yakınında bulundu; yol esnasında köprü yapımlarına nezaret ettiği gibi kale kuşatması sırasında da yeniçeri ağası Ali Ağa ile birlikte metris kazma işiyle ilgilendi. Kaynaklara göre bu esnada dördüncü vezir konumundaydı. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Sigetvar’da vefatı üzerine ordugâhtaki sıkıntılı durumda yapıcı bir rol üstlendi. Selânikî’ye göre, padişahın ölümünün gizli tutulduğu sırada divan yapılması için çadırına gelip fikrini soran Feridun Ahmed Bey’e kimsede divana katılacak hal kalmadığını, yeni padişahın ise savaş mahalline gelmesinin sakıncalı olacağını bildirdi (Târih, I, 37). Ardından padişahın cenazesinin önden İstanbul’a yollanması işine nezaret etmekle görevlendirildi. II. Selim’in İstanbul’a girişi esnasında yeniçerilerin cülûs bahşişi dolayısıyla çıkardıkları karışıklıkların yatıştırılmasında da rol oynadı. Kıbrıs’ın fethi sırasında donanmanın Akdeniz seferine çıkışından biraz önce 4 Zilhicce 978’de (29 Nisan 1571) karadan Dalmaçya sahillerine yönelik seferin idaresini üstlendi. Emrinde 1500 yeniçeri ve 600 silâhdar olduğu halde Rumeli Beylerbeyi Hüseyin Paşa ile buluştu, Venedik kıyılarında âsi Arnavutlar’la mücadele etti; donanmanın kıyılardaki harekâtına paralel şekilde Karadağ sahilinde kuzeyden güneye doğru sıralanan ve Venedikliler’in kontrolünde bulunan Budua / Budva, Bar ve Ülgün (Dulcigno/Ulcinj) kalelerinin fethine katıldı. Kalelerin alındığı haberini Edirne’de bulunan II. Selim’e duyurunca kendisine Selânik’te kışı geçirmesi ve bu arada Selânik Kalesi’ni onartması emri verildi (a.g.e., I, 84). Daha sonra İstanbul’a dönen Ahmed Paşa, muhtemelen Sokullu Mehmed Paşa ile olan anlaşmazlığı sebebiyle Vezir Hüseyin Paşa ile birlikte vezâretten azledildi (Zilkade 980 / Mart 1573). Bunda Piyâle Paşa’nın ikinci vezir olarak tayinine itirazı önemli rol oynamıştı. Selânikî, bu vesileyle onun yirmi beş gün kadar vezâretten mâzul olup 300.000 akçeyle emekli edildiğini, ancak Mihrimah Sultan’ın devreye girip damadını yeniden vezârete getirttiğini belirtir. Bu şekilde Ahmed Paşa, Piyâle Paşa’nın kendisine tekaddümünü (“Piyâle Paşa takdim ferman olunup Ahmed Paşa, altına oturması ferman olunmuş”) kabullenip üçüncü vezirliğini sürdürmek zorunda kalmıştı. Muhtemelen bu olay dolayısıyla Sokullu’ya karşı olan grup içinde yer aldı.

Bu yıllarda Venedik elçisi Garzoni, sarayının Atmeydanı’nda bulunduğunu belirttiği üçüncü vezir Ahmed Paşa’nın Vezir Mustafa Paşa ve şeyhülislâm ile birlikte Sokullu Mehmed Paşa’ya karşı olan cephede yer aldığını yazar. Gerlach onun 21 Kasım 1573’te padişahın kız kardeşinden olan oğlunun vefat ettiğini bildirir. Bir başka oğlunu ise 29 Nisan 1576’da kaybetmiştir. Yine Gerlach’a göre 8 Kasım 1576’da kızını o sırada yeniçeri ağası olan Cigalazâde Sinan Ağa (Paşa) ile evlendirmiş, 15 Kasım’da diğer iki oğlunu büyük bir merasimle sünnet ettirmiştir (Türkiye Günlüğü, I, 330, 456-457, 464). Bu arada 16 Cemâziyelevvel 983’te (23 Ağustos 1575) sarayında divanhânesinde çıkan yangın büyük tahribata yol açmış ve bizzat padişahın 10.000 altın desteğiyle onarım gerçekleştirilmiştir. Piyâle Paşa’nın Ocak 1578’de vefatından sonra da ikinci vezir olmuştur.

Ahmed Paşa, II. Selim’in vefatı ve yerine III. Murad’ın tahta cülûsu sonrası Sokullu Mehmed Paşa’ya karşı giderek artan muhalefette ön plana çıktı. Sokullu’nun suikast neticesi hayatını kaybetmesinin ertesi günü vezîriâzamlık makamına getirildi (21 Şâban 987 / 13 Ekim 1579). Ancak vezîriâzamlığı uzun sürmedi, ölümüne kadar altı ay on altı gün kadar bu makamda kalabildi. Bu süre zarfında Koca Sinan Paşa’yı destekledi ve onu Lala Mustafa Paşa’nın yerine İran seferi serdarlığına tayin ettirdi, Siyavuş Paşa’yı vezârete getirtti, bazı önemli üst düzey idarecileri değiştirdi. Onun sadâreti sırasında Haslar kadılığı Galata kadılığından ayrıldı ve her ikisi de müstakil kadılık oldu. Çıkan bir fermanla gayri müslim unsurların kıyafetlerinin tanzimi yapıldı, yahudilerin kırmızı çuha takke, diğerlerinin siyah şapka giymeleri emredildi (Lokmân b. Hüseyin, vr. 95a). Ancak bu arada hastalandı (maraz-ı mesâne); özellikle yakın adamı olan Cezayir timar defterdarı Hayâlîbeyzâde Ömer Efendi’nin yolsuzlukla tutuklanıp Yedikule’ye hapsedilmesi onu çok üzdü. 8 Rebîülevvel 988’de (23 Nisan 1580) yapılan divana gidemedi, yerine Mustafa Paşa vekâlet etti. Dört gün sonra 12 Rebîülevvel 988 (27 Nisan 1580) Çarşamba gecesi vefat etti. Cenazesi ertesi günü kaldırılarak Edirnekapı’da kayınvâlidesi Mihrimah Sultan Camii hazîresindeki türbesine defnedildi (a.g.e., vr. 95b).

Kaynaklarda genellikle silik bir şahsiyet olarak anılan Ahmed Paşa’nın hırslı ve sinirli bir karakteri olduğu, önemli bir iş yapmadığı ifade edilir. Buna karşılık son derece dürüst, herkese adaletli davranan, rüşvet almayan bir idareci olduğu da belirtilir. Bazı elçi raporlarında uzun boylu, dev yapılı, kalender mizaçlı, zengin ve son derece hayır sever bir kişi diye takdim edilir. R. Smarćić, Sokullu Mehmed Paşa ile ilgili biyografik çalışmasında Ahmed Paşa’dan söz ederken onu Şemsî Ahmed Paşa ile karıştırır, II. Selim’in gözde adamı olduğunu, daima onun yanında bulunduğunu belirterek bazı yanlış bilgiler verir (Dünyayı Avuçlarında Tutan Adam, s. 299-300). Ayşe Sultan’dan birçok çocuğu olduğu bilinmektedir. Bunlardan müteferrika Osman Bey’in Karahisarışarkî sancak beyliğine getirildiği, diğer iki oğlu Kilis sancak beyi Mustafa ile Hersek sancak beyi Mehmed beylerin 1593’te Telli Hasan Paşa’nın Kulpa suyu savaşı sırasında şehid oldukları zikredilir. Sultan İbrâhim devri sadrazamlarından Civan Kapıcıbaşı lakaplı Sultanzâde Mehmed Paşa onun torunlarındandır. Atmeydanı’nda bulunan sarayının yerine daha sonra Sultan Ahmed Camii yaptırılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA
S. Gerlach, Türkiye Günlüğü 1573-1576 (ed. Kemal Beydilli, trc. T. Noyan), İstanbul 2007, I, 106, 108, 273, 330, 456-457, 464, 486; II, 524-525; Feridun Bey, Nüzhetü’l-esrâr, TSMK, Hazine, nr. 1339, vr. 204a; Gelibolulu Mustafa Âlî ve Künhü’l-Ahbâr’ında II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed Devirleri (haz. Faris Çerçi), Kayseri 2000, II, 91-92; Selânikî, Târih (İpşirli), I, 15, 37, 51, 55, 79, 84, 113, 125-128, 186; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 440-441; II, 15-16; Lokmân b. Hüseyin, Zübdetü’t-tevârîh, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi Ktp., nr. 1973, vr. 73a, 76a-b, 77a, 78b, 81b, 82a, 84b, 90a, 95a-b; C. Garzoni, “Relazione dell’ Impero ottomano del senatore Costantino Garzoni” (E. Albèri, Relazioni degli ambasciatori Veneti al Senato, seri IIIa, cilt I, Firenze 1840 içinde), s. 403-404, 444; Hammer (Atâ Bey), VII, 30; Danişmend, Kronoloji, III, 49, 53; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 339-340; M. Kemal Özergin, Sultan Kanunî Süleyman Han Çağına Âit Tarih Kayıtları, Erzurum 1971, s. 20, 23, 24, 26, 29, 34; R. Samarćić, Dünyayı Avuçlarında Tutan Adam: Sokollu Mehmed Paşa (trc. Meral Gaspıralı), İstanbul 1996, s. 299-300.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 494-495 numaralı sayfalarda yer almıştır.