SEVDE

Ümmü’l-Esved Sevde bint Zem‘a b. Kays el-Kureşiyye (ö. 23/644)

Hz. Peygamber’in hanımı.

Müellif:

Mekke’de doğdu. Babası Kureyş’in Âmir b. Lüey oğulları boyundan Zem‘a b. Kays, annesi Medine asıllı Neccâroğulları’ndan Şemûs bint Kays’tır. Soyu baba tarafından dedesi Âmir b. Lüey’de Resûl-i Ekrem’in soyu ile birleşir. Kendisi gibi ilk müslümanlardan olan amcasının oğlu Sekrân b. Amr ile evlendi. Ancak müşriklerin işkencelerine dayanamadıkları için ikinci kafile ile Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldılar. İleri gelen müşriklerden bir kısmının İslâm’ı kabul ettiğine dair yayılan asılsız haberler üzerine Mekke’ye döndüler. Sevde bir süre sonra kocası vefat edince beş çocuğu ile yalnız kaldı. Peygamberliğin 10. (620) yılında Hz. Hatice’nin vefatının ardından sahâbeden Osman b. Maz‘ûn’un hanımı Havle bint Hakîm’in tavsiyesiyle Resûl-i Ekrem Sevde’ye evlenme teklif etti. Sevde çocuklarının kendisini rahatsız edebileceği endişesini dile getirdiyse de Hz. Peygamber bunda bir sakınca bulunmadığını söyledi (Müsned, I, 318-319) ve Sevde’yi 400 dirhem mehirle nikâhladı. Resûl-i Ekrem, Medine’ye hicret edip orada Hz. Âişe ile evleninceye kadar Sevde onun üç yıl boyunca tek eşi oldu. Hz. Hatice vefat ettiğinde yaşları küçük olan Ümmü Külsûm ile Fâtıma’ya annelik etti. Resûlullah da kendisiyle evlendiğinde yaşı ellinin üzerinde olan Sevde’yi müşrik yakınlarından gelebilecek sıkıntılara karşı korudu.

Sevde uzun boylu, iri yapılı ve yavaş hareket eden bir hanımdı. Bu yönüyle dikkat çektiği ve herkes tarafından tanındığı için hicâb âyetinin nüzûlüne vesile oldu (Buhârî, “Vuḍûʾ”, 13). Vedâ haccı sırasında kalabalık arasında yürürken sıkıntı çektiğinden Hz. Peygamber’den izin alarak Müzdelife’den Mina’ya erken geçti ve şeytan taşlama görevini diğer insanlardan önce yaptı (Buhârî, “Ḥac”, 98). Dericilikte mâhir olduğu, Tâif tarzı deri işlediği belirtilen Sevde (İbn Hacer, el-İṣâbe, IV, 286) kazandığı para ile yoksullara ve kimsesizlere yardım ederdi. Hilâfeti döneminde Hz. Ömer’in kendisine gönderdiği bir kese dirhemin sadaka olarak dağıtılmasını istemişti (İbn Sa‘d, VIII, 56). Resûl-i Ekrem’in diğer hanımlarıyla ve bilhassa Hz. Âişe ile iyi geçinirdi. Âişe de onu sever, kendisine benzemeyi arzuladığını söylerdi (Müslim, “Raḍâʿ”, 47). Tahrîm sûresinin ilk âyetlerinin nâzil olmasına sebep olan bal şerbeti olayında Sevde, Hz. Âişe’nin dediğini yaptı, fakat daha sonra pişman oldu (Müslim, “Ṭalâḳ”, 21). Hayatının ilerleyen dönemlerinde Hz. Peygamber’in kendi yanında geceleme sırasını Âişe’ye bırakmış, onun bu davranışı benzeri durumlar için delil olarak kullanılmıştır (Buhârî, “Hibe”, 15). Bir rivayete göre Sevde, yaşlandığı için kendisini boşamasından endişe duyarak Resûl-i Ekrem’e başvurmuş, âhirette peygamber hanımı olarak haşrolmak istediğini ve geceleme hakkını Hz. Âişe’ye devrettiğini belirtmiş, bunun üzerine Nisâ sûresinin 128. âyeti nâzil olmuştur. Hz. Peygamber’in tavsiyelerini yerine getirme hususunda büyük hassasiyet gösteren Sevde, Vedâ haccında Resûl-i Ekrem’in, hanımlarının evlerinde oturmalarının daha iyi olacağını söylemesi üzerine onun vefatından sonra hac için de olsa uzun yola çıkmadı (Müsned, VI, 324). Sevde 23 (644) yılında Medine’de vefat etti, cenaze namazını Hz. Ömer kıldırdı ve Cennetü’l-bakī‘a defnedildi. Onun 54 (674) yılında öldüğüne dair rivayet isabetli görülmemiştir.

Sevde bint Zem‘a, İslâmiyet’in ilk yıllarından itibaren Hz. Peygamber’in çok yakınında yaşamasına rağmen sadece beş hadis rivayet etmiş (İbn Hazm, s. 222), kendisinden Ebû Hüreyre, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr gibi sahâbîlerle Urve b. Zübeyr, Atâ b. Yesâr, İkrime el-Berberî gibi tâbiîler rivayette bulunmuştur. Resûl-i Ekrem’e, vefatından sonra kendisine ilk önce hangi hanımının kavuşacağının sorulması üzerine onun “eli en uzun olan” (en cömert olan) diye cevap verdiği ve bununla Sevde’yi kastettiği Hz. Âişe tarafından rivayet edilmiştir (Müsned, VI, 121; Buhârî, “Zekât”, 11). Fatma Şâdiye Zevce-i Muhtereme-i Hazret-i Fahr-i Âlem: Hazret-i Sevde bint Zem’a (İstanbul 1324), Muhammed Ali Kutub Sevde bint Zemʿa raḍıyallāhu ʿanhâ (Beyrut 1988) adıyla birer eser kaleme almışlardır.

BİBLİYOGRAFYA
Müsned, I, 318-319; VI, 121, 210-211, 324; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VIII, 52-57; Belâzürî, Ensâb, I, 407-409; Taberânî, el-Muʿcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), XXIV, 29-37; İbn Hazm, Esmâʾü’ṣ-ṣaḥâbeti’r-ruvât (nşr. Seyyid Kesrevî Hasan), Beyrut 1412/1992, s. 222-223; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, VII, 157-158; Muhibbüddin et-Taberî, es-Simṭü’s̱-s̱emîn fî menâḳıbi ümmehâti’l-müʾminîn, Kahire 1402/1983, s. 83-86; Abdülmü’min ed-Dimyâtî, Nisâʾü Resûlillâh ve evlâdühû ve men sâlefehû min Ḳureyş ve ḥulefâʾihim ve ġayrihim (nşr. Fehmî Sa‘d), Beyrut 1409/1989, s. 42-44; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 265-269; İbn Hacer, el-İṣâbe, IV, 286, 338-339; a.mlf., Tehẕîbü’t-Tehẕîb, Beyrut 1404/1984, XII, 455-456; Şevkânî, Derrü’s-seḥâbe (nşr. Hüseyin b. Abdullah el-Amrî), Dımaşk 1412/1992, s. 325; M. Saîd Mübeyyaz, Mevsûʿatü ḥayâti’ṣ-ṣaḥâbiyyât, İdlib/Suriye 1410/1990, s. 478-483; V. Vacca – [Ruth Roded], “Sawda bt. Zamʿa”, EI2 (İng.), IX, 89-90.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 584-585 numaralı sayfalarda yer almıştır.