SOLAKBAY, Muhammet Sadık

(1885-1960)

Din âlimi, Erzurum müftüsü.

Müellif:

Erzurum’da zengin ve kültürlü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Erzurum müftüsü Muhammed Hâmid Efendi, büyük babası devrin ilim adamlarından, Erzurum’da “Büyük Hoca” diye anılan Solakzâde Ahmed Tevfik Efendi’dir. Ahmed Tevfik Efendi’nin babası Hacı Lutfullah Ağa katıldığı cirit oyunlarında sopayı sol eliyle tutup attığı için “Solak” diye anıldığından aileye Solakzâdeler denilmiş ve aile Soyadı Kanunu’ndan sonra Solakbay soyadını almıştır. Muhammet Sadık’ın doğum tarihi hakkında farklı görüşler varsa da kendi el yazısıyla yazdığı bir notta, büyük babası Ahmed Tevfik Efendi 27 Şâban 1313’te (12 Şubat 1896) vefat ettiği zaman kendisinin on bir yaşında olduğunu belirtmesinden 1885 yılında doğduğu anlaşılmaktadır. İlk hocası Kur’an okumayı öğrendiği Sâlih Efendi adında bir zattır. Küçük yaşta iken Erzurum İbrâhim Paşa Medresesi fahrî müderrisi olan dedesi Ahmed Tevfik Efendi’nin derslerine devam etmeye başladı. Onun vefatı üzerine aynı medresenin müderrisliğine getirilen babası Muhammed Hâmid Efendi’nin ders halkasına katıldı ve ondan icâzet aldı. 1910’da babasının müftülük görevini yürüttüğü Erzurum’da müftü müsevvidliğine tayin edildi. 1913’te babası ölünce onun yerine Erzurum müftülüğü görevine getirildi. Ayrıca babasından boşalan İbrâhim Paşa Medresesi müderrisliğini üstlendi; idâdî ve rüşdiye mekteplerinde din dersleri verdi.

I. Dünya Savaşı sırasında 16 Şubat 1916’da Ruslar Erzurum’u işgal edince daha önceden verilen göç izniyle ordunun art birlikleri şehri terkederken o da ailesiyle birlikte Erzurum’dan ayrıldı. Bir süre Kayseri ve Konya’da kaldıktan sonra İstanbul’a gitti. Dârü’l-hilâfe Medresesi’nde ders verdi ve Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye’nin çalışmalarına katıldı. Ruslar’ın Doğu Anadolu’dan çekilmesi üzerine 1917 yılının son gününde Erzurum’a döndü. Ruslar’ın ve Ermeniler’in harabeye çevirdiği şehirde Ermeni çetelerine karşı mücadele etti ve halkı Ermeniler’e karşı koymaya çağırarak göç etmemelerini istedi. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonucu Ermeniler’in doğuda bir Ermenistan devleti kurma hayallerine karşı 3 Mart 1919’da oluşturulan Vilâyât-ı Şarkıyye ve Müdâfaa-i Hukūk-ı Milliyye Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Mondros Mütarekesi hükümlerine göre Osmanlı ordusunun silâhlarının galip devletlere teslim edilmesi gerektiği halde silâhların İngilizler’e verilmemesi hususunda Kâzım Karabekir Paşa’ya yardımcı oldu. 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da düzenlenen Erzurum Kongresi’ne gözlemci olarak katıldı. Şeyhülislâm Dürrîzâde Abdullah Efendi’nin verdiği bir fetvaya mukabil Anadolu’daki millî hareketin şer‘-i şerife uygun olduğunu savunmak üzere 17 Nisan 1920’de Ankara müftüsü Rifat Efendi (Börekçi) ve çevre müftülerince verilen ve Erzurum Müftülüğü’ne gönderilen fetvayı ilmî bir heyetin gözetiminde gerekli düzeltmeleri yaptıktan sonra imzalayarak 19 Nisan 1920’de Ankara Müftülüğü’ne yolladı.

Kâzım Karabekir Paşa, Şark Cephesi kumandanı sıfatıyla 7 Haziran 1920’de seferberlik ilân edince Muhammet Sadık, Erzurum’da ulucamiyi boşalttırarak depo olmak üzere kumandanlık emrine verdi. 11 Haziran 1920’de Erzurum Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti merkezi tarafından yayımlanan ve halkı Şark Cephesi’ni desteklemeye çağıran binlerce beyannâmenin dağıtılmasını sağladı. Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için halktan yardım toplayıp cepheye gönderilmesine önderlik etti. Rusya’nın 1921’de Türkiye üzerinde ve özellikle doğu bölgelerinde arttırmaya başladığı Bolşevizm propagandalarına karşı Erzurumlular tarafından Hoca Râif Efendi’nin başkanlığında kurulan Muhafaza-i Mukaddesât ve Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve cemiyetçe neşredilen iki beyannâmeye imza koydu. Bu yoğun çalışmaları yanında Erzurum’daki çeşitli medreselerde ders vererek birçok talebe yetiştirdi; ayrıca modern bir programla Erzurum Dârü’l-hilâfe Medresesi’ni açtı, bu mektepte idarecilik ve öğretmenlik yaptı.

Cumhuriyet’in ilânından sonra işgal sırasında harap olan Erzurum’un cami, mescid ve medreselerinin imarı ile uğraştı. Kur’ân-ı Kerîm’i vaaz yoluyla tefsir ederek hatmetme geleneğini sürdürdü. Dedesinden ve babasından kalan hatmi tamamladıktan sonra Kur’ân-ı Kerîm’i Lala Mustafa Paşa Camii kürsüsünden vaaz yoluyla iki defa daha hatmetti, üçüncüsünü bitirmeye ömrü yetmedi. Pîr Ali Baba adında bir zat tarafından başlatılan ve Erzurum’da dinî bir gelenek haline gelen, araya I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele’nin girmesiyle kesintiye uğrayan “binbir hatim” geleneğini 1937’de yeniden başlattı. 3 Temmuz 1960’ta vefat etti ve Erzurum Asrî Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedildi.

Muhammet Sadık dinî kaynakları iyi bilen, hurafe ve bâtıl inançlarla mücadele eden, zeki ve ileri görüşlü bir âlimdi. Arapça ve Farsça’yı şiir yazabilecek ölçüde bilirdi. Şiir ve edebiyattan hoşlanır, vaazlarında ve sohbetlerinde sözlerini şiirlerle süslerdi. Kendisinin de bazı muammaları ve özellikle aşk konusunda kasideleri vardır. Felsefe ve mantık yanında dinî ilimlerde de geniş bilgiye sahipti. Eser yazmaktan çok talebe yetiştirmeye önem veren Muhammet Sadık’ın Müheẕẕebü’l-meṭâlib fi’l-ferâʾiż, Dinî Yönden Coğrafya, Tasavvurat ve Tasdikat Üzerine Bir Şerh adlı basılmamış eserleri vardır.

BİBLİYOGRAFYA
Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Ankara 1927, s. 435; Cevat Dursunoğlu, Millî Mücadelede Erzurum, Ankara 1946, s. 38, 49-54; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1960, s. 90-91, 1130-1133, 1163-1164; Lutfullah Bingöl, “Millî Mücadele’de (1918-1923) ve Erzurum’da Din Adamlarının Hizmetleri”, Atatürk Üniversitesinin Kuruluşunun XX. Yıl Armağanı, IV. Kitap, Ankara 1978, s. 104-126; Cemaleddin Server Revnakoğlu, “Erzurum’da Bir Kubbe Çöktü (Müftü Solakzadenin Göçüşü)”, Tarih Yolunda Erzurum, II/7-8 (1961), s. 14-16; a.mlf., “Erzurum’da Çöken Kubbe, Bıraktığı İzler-Anılar”, a.e., II/9-10 (1962), s. 12-13; Selahattin Kıyıcı, “Doğunun Büyük Âlimi Erzurum Müftüsü: Solakzâde Muhammed Sadık Solakbay”, Yeni Ümit, XVIII/75, İzmir 2007, s. 45-48 (maddenin yazımında Muhammet Sadık Solakbay’ın kendi el yazısıyla yazılmış notları ile bizzat verdiği bilgilerden de faydalanılmıştır).

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 369-370 numaralı sayfalarda yer almıştır.