MEHMED ŞEVKET VAHDETÎ

(1833-1871)

Osmanlı hattatı.

Müellif:

İstanbul’da dünyaya geldi. “Vahdetî” mahlasıdır. Hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyun’dan olan babası Hacı Nûri Efendi Tekfurdağı’nda (Tekirdağ) sancak beyi olarak bulunduğu sırada vefat edince on üç yaşında yetim kaldı. İstanbul’daki öğrenimi sırasında Sâlih Ferdi Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını meşkederek 1846’da icâzet aldı. Yazısını geliştirmek amacıyla Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin hat derslerine devam etti ve onun en seçkin talebeleri arasında yer aldı. Celî sülüste Mustafa Râkım yolunu benimsedi. On dört yaşında iken Dîvân-ı Hümâyun’a, daha sonra da Mühimme Kalemi’ne alındı. Burada divanî ve celî divanîyi Nâsih Efendi’den meşkedip icâzet aldı; ardından kâtip ve menşurnüvis olarak görev yaptı. 30 Nisan 1851 tarihinde yazdığı divanî meşk satırlarının altında hocası çıkartmalar yaptıktan sonra şu öğütleri yazmış: “Artık tâlim yapmaya hâcet kalmamış olduğundan hodbehod çokça tâlim üzere ferman yazmaya gayret edin. Meşkim yok diye karalama yapmaktan feragat eylemeyin. Fî mâ ba‘d kendinize fütur vermeyerek, kalbe gurur getirmeyerek çok ferman yazmaya sa‘y ve gayret edin. Mevlâ terakkiler ihsan eylesin, âmin!” (Süleymaniye Ktp., Süheyl Ünver, Dosya, nr. 40). Bu öğütlerden meşk ile beraber mânevî eğitim de aldığı anlaşılan Vahdetî Efendi, olağan üstü bir çaba ve kararlılıkla sanat çevrelerinin beğenisini ve hayranlığını kazanan bir başarı elde etti. Mühimme Kalemi’nde çok güzel bir tarzda yazdığı fermanlar dolayısıyla Süleyman Şevket Paşa’nın dikkatini çekti. Süleyman Paşa yazdığı bir menşurla Vahdetî’yi Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın huzuruna çıkarıp başarısını överek tanıttı, sadrazam da Vahdetî’nin görevini Dîvân-ı Hümâyun Nişan Kalemi’ne yükseltti ve kendisini rütbe-i sâniye ile ödüllendirdi. Bu görevinin dışında Ayasofya Camii dersiâmlarından Osman Recâi Efendi’nin derslerine devam ederek aklî ve dinî ilimleri öğrenen, 1861’de ilmiye icâzeti alan Vahdetî Efendi hattatlıktan başka ressamlık, tuğrakeşlik ve hakkâklık sanatında da üstün bir yeteneğe sahipti. Sultan Abdülaziz’in gönderdiği büyük bir zümrüt taşın üstüne “el-Müstenid bi-tevfîkātı rabbâniyye” ibaresini hilâl şeklinde yazdı, ortasına da tuğra-yı hümâyunu hakketti.

Vahdetî Efendi görevli olarak Londra’ya ve Paris’e gönderildi. Orada Osmanlı posta pulları, kâğıt para ve hazine bonolarının yazı ve nakışlarını, tasarımlarını, basımı aşamasında kontrol ve denetimlerini yaptı. Bu çalışmasında özellikle kâğıt paranın üstte iki tarafındaki rakamların altına ancak büyüteçle okunabilecek şekilde yirmi defa “beş aded mecidiye yüzlük altunu”, paranın sağ tarafına da oval biçimde celî divanî hatla iki defa “beş aded mecidiye yüzlük altunu” yazdı, bu yazıları büyük bir hüner ve titizlik eseridir. Paris’te bulunduğu sırada III. Napolyon’a “Lui Napolyon” ve eşine “Ojeni” isimlerini şifre hatla kol düğmesi olarak hazırlayıp kendilerine sundu, Napolyon da bu zarif hediyeleri çok beğendiğini ve büyük bir mutluluk duyduğunu söyledi. 13 Nisan 1871 tarihinde çok genç yaşta vefat eden Vahdetî Efendi, Eyüp’te Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin türbesi hazîresinde defnedildi. Kâğıt kesme (katı‘) ve mûsikide de güçlü bir sanatkâr olduğu ve iyi derecede kanun çaldığı bilinmektedir. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi soyundan Îsâzâde Sâdeddin Efendi’nin kızı Şerife Âişe Sıddîka Hanım’la evlenmiş, bu evlilikten Fatma İnâyet ve Rızâ Saffet adında iki çocuğu olmuştur. Meşhur şair ve hattat Suûdülmevlevî, Rızâ Saffet’in oğludur. Ebüzziya Mehmed Tevfik de Vahdetî’nin halasının oğlu ve sütkardeşidir.

Vahdetî Efendi’nin celî sülüs yazıda bazı eserleri bilinmektedir. Nuruosmaniye Camii’nde ve Bâbıâli’de Nallı Mescid’de Bilâl-i Habeşî levhaları, Merkez Efendi Türbesi kubbe yazısı, Ayasofya Camii’nde 1853’te yazdığı “innâ cealnâ…” âyetiyle “accilû bi’s-salâti” hadis levhaları, Bursa Ulucamii’nde bir levhası, Zeyneb Kâmil’in Vezneciler’deki konağının üst kısmında yer alan, konağın geçirdiği yangından sonra İbnülemin Mahmud Kemal tarafından Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne kaldırılan celî sülüs “fa’llāhü hayrün hâfizan” levhası onun güzel eserlerindendir. Ayasofya’daki celî sülüs levhalarını gören Sultan Abdülaziz, Vahdetî Efendi’ye bolca ihsanda bulunmuştur. Emîr Buhârî Dergâhı hazîresinde bulunan, Abdülkerim Efendi’nin kızı Hasnâ Hanım’ın kabir taşı kitâbesiyle Cerrahpaşa’da Keçecizâde Mezarlığı’ndaki çeşme kitâbesi de Vahdetî Efendi’nin hattıyladır.

BİBLİYOGRAFYA

Süleymaniye Ktp., A. Süheyl Ünver, Dosya, nr. 40; İbnülemin, Son Hattatlar, s. 434-440; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 212-213; Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, İstanbul 1999, s. 80; Muhittin Serin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, İstanbul 2010, s. 203-205; M. Uğur Derman, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler, İstanbul 2002, s. 254; Rıza Saffet Bey, “Hattat-ı Meşhur Vahdetî”, Hazîne-i Fünûn, III/3, İstanbul 18 Muharrem 1313, s. 19-20.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 233-234 numaralı sayfalarda yer almıştır.