MİRZA MUSTAFA EFENDİ

(ö. 1135/1722)

Osmanlı şeyhülislâmı.

Müellif:

1040 (1630-31) yılı dolayında Batum’da doğdu. Batumlu Abdürrauf Efendi’nin oğludur. Enderun’da yetişen üç şeyhülislâmın birincisidir. 1056’da (1646) İstanbul’a giderek Galata Sarayı’na girdi, burada İmâm-ı Sultânî Şâmî Hüseyin Efendi ve Kiçi Mehmed Efendi’den ders aldı. Ardından Minkārîzâde Yahyâ Efendi’nin derslerine devam etti. Sultan İbrâhim’in saltanatının sonlarında Topkapı Sarayı’nda Enderun’da Küçük Oda, ardından Büyük Oda talebeleri (halifeleri) arasına alındı. Kısa zamanda yükselerek kilâr-ı âmireye başhalife oldu. Kabiliyet ve çalışkanlığı IV. Mehmed’in dikkatini çekince hatt-ı hümâyunla müstakil olarak Minkārîzâde’den mülâzım olması emredildi. Sarây-ı Hümâyun’da on altı yıl görev yaptı. 1072’de (1661-62) ilmiye mesleğine geçti. Önce derecesi 40 akçe olan medreseye ulaştı. 1 Safer 1075’te (24 Ağustos 1664) ibtidâ-i hâric itibariyle Osman Efendi Dârülhadisi Medresesi’ne, 22 Muharrem 1081’de (11 Haziran 1670) Kasım Paşa Medresesi’ne, 25 Muharrem 1083’te (23 Mayıs 1672) ibtidâ-i dâhil itibariyle Nişancı Paşa-yı Atîk Medresesi’ne müderris oldu. Aynı yılın safer ayında (Haziran 1672) IV. Mehmed’in Kamaniçe harekâtı sırasında Musâhib Mustafa Paşa’nın yanında sefere katıldı. Kamaniçe’nin fethinin ardından receb ayında (Kasım 1672) Halep pâyesiyle Kamaniçe kadılığına getirildi. 1 Şâban 1085’te (31 Ekim 1674) görev süresini tamamladı ve kendisine Cisriergene kazası arpalık olarak verildi. 1 Cemâziyelevvel 1086’da (24 Temmuz 1675) Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’nın desteğiyle Yenişehr-i Fenâr kadılığına tayin edildi, bir yıl sonra da azledildi. 13 Muharrem 1092’de (2 Şubat 1681) Rebîülâhir ayından (Mayıs 1681) başlamak üzere Mısır, 20 Rebîülevvel 1096’da (24 Şubat 1675) 1 Muharrem 1097’den (28 Kasım 1685) başlamak üzere Mekke kadılığına getirildi. Bir yıl sonra görevden alındı ve Güzelhisar kazası kendisine arpalık verildi.

Rebîülâhir 1099’da (Şubat 1688) İstanbul kadısı oldu. Sadâret Kaymakamı Ömer Paşa ile araları açıldığından her ikisi de birbirini padişaha şikâyet edince Rebîülâhir 1100’de (Şubat 1689) İstanbul kadılığından azledilip arpalık olarak Antep kazası verildi, ardından Midilli’ye sürgüne gönderildi (Râşid, II, 69). Bir müddet sonra affedilip İstanbul’a geldi. Ancak II. Süleyman’ı hal‘edip IV. Mehmed’i tekrar hükümdar yapmak isteyen ulemâ arasında yer aldığı gerekçesiyle Şâban 1102’de (Mayıs 1691) Limni’ye, oradan da Kıbrıs adasına sürüldü (Silâhdar, II, 569; Râşid, II, 155). Şâban 1103’te (Nisan 1692) İstanbul’a dönmesine izin verildi. 25 Rebîülevvel 1105’te (24 Kasım 1693) Anadolu kazaskerliği pâyesiyle Çirmen ve Havass-ı Mahmud Paşa kazaları arpalıklarına ilâve edildi.

Şâban 1106’da (Mart 1695) Rumeli kazaskeri oldu, bir yıl sonra emekliye sevkedildi ve arpalık olarak kendisine Üsküdar kazası verildi. 1 Şâban 1109’da (12 Şubat 1698) ikinci defa Rumeli kazaskerliğine getirildi, 15 Zilhicce 1110’da (14 Haziran 1699) azledilince İstanbul Emirgân’daki yalısına çekildi. Birkaç gün sonra görevi sırasında bazı uygunsuz işler yaptığı ve rüşvet aldığı isnadıyla Sinop’a sürgüne yollandı (Muharrem 1111 / Temmuz 1699 tarihli hüküm: BA, MD, nr. 111, s. 43). Dört yıl burada ailesiyle birlikte kaldı, Receb 1115’te (Kasım 1703) İstanbul’a dönmesine izin verildi. II. Mustafa’nın tahttan indirilmesi ve Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi olayının ardından İstanbul’a geldi ve uzun bir süre herhangi bir göreve tayin edilmedi. Kendisine verilen arpalıkları ile geçindi. 27 Zilkade 1120’de (7 Şubat 1709) üçüncü defa Rumeli kazaskeri oldu. 1 Muharrem 1122’de (2 Mart 1710) mâzul olup Manisa ve Mudanya arpalıkları tahsis edildi. 1 Ramazan 1123’te (13 Ekim 1711) Üsküdar arpalığı kendisine ikinci defa verildi.

Mirza Mustafa Efendi, 8 Zilhicce 1126’da (15 Aralık 1714) İmâm-ı Şehriyârî Mahmud Efendi’nin yerine şeyhülislâm tayin edildi. İlmiye mesleğinin temelini oluşturan mülâzemet sisteminin düzene konulmasıyla ilgili kendisine hitaben çıkarılan ferman üzerine bu konuda bazı yeni düzenlemeler yaptı (Râşid, IV, 49-52). Ancak şeyhülislâmlığı uzun sürmedi; Rumeli Kazaskeri Damadzâde Ahmed ve Anadolu Kazaskeri Hamidzâde Abdullah efendiler aleyhine verilen manzum bir arzuhal yüzünden her iki kazaskerin de azlini emreden III. Ahmed, bunun şeyhülislâmın adamları tarafından kaleme alındığını öğrenince onu da görevden aldı (24 Cemâziyelâhir 1127 / 27 Haziran 1715). 1127 Receb ayı ortalarında (Temmuz 1715 ortaları) gönderdiği bir hükümle de Trabzon’da mecburi ikametini emretti. Geçimi için 23 Safer 1128’de (17 Şubat 1716) önce Üsküdar ve Mudanya, ardından başka yerler ilâvesiyle dokuz kaza birden kendisine arpalık olarak verildi. Bir süre Trabzon’da oturan Mirza Mustafa Efendi’nin Şevval 1128’de (Eylül 1716) Bolu’ya gelmesine müsaade edildi. Daha sonra affedilerek İstanbul’a döndü. II. Mustafa’nın kendisine temlik etmiş olduğu Emirgân’daki Mîrgûnoğlu yalısında (Sâlim, s. 30) ömrünün kalan kısmını geçirdi. 3 Safer 1135’te (13 Kasım 1722) vefat ettiğinde yaşı doksanı geçmişti. Fâtih Camii’nde namazı kılındıktan sonra yalısı yakınındaki Kalenderhâne’de yaptırdığı mektebin yakınına defnedildi. Kâmî Mehmed Efendi ölümü üzerine yazdığı şiirin sonunda, “Mesken-i Mirzâ Efendi ola firdevs-i naîm” mısraını tarih düşürmüştür.

Şeyhülislâmların verdiği fetvaların cevap ve imza kısımlarını bizzat kendilerinin yazmaları teamül olduğu halde yaşlılığı ve rahatsızlığı sebebiyle ilk defa Mirza Efendi’nin fetvalarında imza yerine şahsî mührünü kullanmasına izin verilmiştir. Kaynaklarda meânî, kelâm, tefsir ve hadiste söz sahibi bir âlim olduğu, bazı Kur’an âyetlerinin tefsirine dair mütalaaları, kıyamet alâmetleri (eşrât-ı sâat) üzerine risâlesi, okuduğu kitaplarla ilgili hâşiyeleri (meselâ bk. Ḥâşiye ʿalâ şerḥi’r-Risâleti’l-Ḥüseyniyye fi’l-âdâb, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2872) bulunduğu belirtilir (Şeyhî, II, 537). Oğlu tezkire sahibi Kazasker Mirzazâde Sâlim Efendi olup aileden daha sonra başka âlimler de yetişmiştir. Ailenin diğer bir ulemâ ailesi olan Mirzazâdeler’le ilgisi yoktur.

BİBLİYOGRAFYA
BA, MD, nr. 111, s. 43; Silâhdar, Târih, II, 569; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, 533-537; Râşid, Târih, II, 69, 155; IV, 49-52, 76; Sâlim, Tezkire, İstanbul 1315, s. 30; Tayyarzâde Atâ Bey, Târîh-i Atâ, İstanbul, ts., II, 182-184; İlmiyye Salnâmesi, s. 503-504 (fetva örneğinde imza yerine mühür kullanmıştır); Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/2, s. 462-464; a.mlf., İlmiye Teşkilâtı, s. 51, 204; Danişmend, Kronoloji2, V, 136; Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislâmları, Ankara 1972, s. 113-114.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 167-168 numaralı sayfalarda yer almıştır.