MU‘DAL

Senedinden birbiri ardınca iki veya daha fazla râvinin düştüğü hadis.

Müellif:

Sözlükte “(bir iş) karışık ve zor olmak” anlamındaki i‘dâl masdarından türeyen mu‘dal, senedinin herhangi bir yerinden arka arkaya iki veya daha fazla râvisi düşen hadisi ifade eder. Hadisi bu şekilde rivayet etmeye i‘dâl denir. I (VII) ve II. (VIII.) yüzyıllarda sözlük anlamında geçen mu‘dal kelimesini ilk defa III. (IX.) yüzyılın başlarında Ali b. Medînî tarif etmiş ve mürselden ayrı olarak onu, “senedde hadisi irsal eden râvi ile Hz. Peygamber arasında birden fazla râvisi düşen hadis” şeklinde tanımlamıştır (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 36). Ancak Yahyâ b. Maîn, Zühlî, Nesâî ve Ebü’l-Feth el-Ezdî gibi muhaddisler terimi, “senedinde veya metninde kapalılık bulunan ya da açıklanması zor meseleler içeren hadis” mânasında kullanmışlardır. Yine bu dönemlerde mu‘dal kelimesine mürsel ve münkatı‘ anlamını verenler de olmuştur.

VII. (XIII.) yüzyılda hadis terimleri belirginleştikten sonra İbnü’s-Salâh, münkatıın bir çeşidi olduğunu söylediği mu‘dal hadis “isnadında iki veya daha fazla râvisi düşen hadis” şeklinde tanımlamıştır (ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 59). Ancak İbnü’s-Salâh’ın bu tarifi, isnadda düşen râvilerin peş peşe olması gereğini içermediği için Zeynüddin el-Irâkī tarafından eksik bulunmuştur. Zira râvi düşmesi ayrı yerlerde olursa hadis münkatı‘ olur. İbnü’s-Salâh’a göre tebeu’t-tâbiînden birinin “kāle Resûlullah” diyerek, daha sonraki nesilden bir râvinin “an Resûlillâh” yahut “an Ebî Bekr” şeklinde rivayet ettiği hadis de mu‘daldır. Ebû Nasr es-Siczî, râvinin “beleğanî” (bana şöyle ulaştı) diye rivayet ettiği hadisi muhaddislerin mu‘dal saydığını söylüyorsa da İbn Hacer el-Askalânî, bunun mu‘dal değil senedinde müphem râvi bulunan muttasıl hadis olduğunu belirtmektedir (en-Nüket, II, 582).

Mu‘dal hadiste peş peşe iki râvinin düşmesi senedin herhangi bir yerinde olabilir. Ancak meşhur musanniflerin ve râvilerin senedin baş tarafından iki yahut daha fazla râviyi atlayarak “kāle Resûlullah” diye naklettikleri hadise de mu‘dal veya muallak denebilir. Çünkü bu durumda senedin baş tarafı hazfedilmiş olmaktadır. İki yahut daha fazla râvi senedin ortasından veya sonundan düşerse hadis mutlak mânada mu‘dal sayılır. Senedinin baş tarafından iki râvisi düşen mu‘dal hadise, Hâkim en-Nîsâbûrî’nin Yahyâ b. Âdem > Ebû Bekir b. Ayyâş > A‘meş > Şa‘bî senediyle naklettiği, kıyamet gününde insana dünyada yaptıkları hatırlatılıp da onları inkâr etmesi üzerine ağzının mühürleneceğine dair rivayeti örnek olarak zikredilmektedir. Bu rivayetin mu‘dal kabul edilmesinin sebebi, Şa‘bî’nin Hz. Peygamber’e muttasıl senedle ulaşan rivayetlerinden biri olduğu halde A‘meş’in bunu senedden Enes b. Mâlik ile Hz. Peygamber’i hazfederek Şa‘bî’nin sözü gibi nakletmesidir. Aynı hadisin Müslim tarafından Fudayl b. Amr > Şa‘bî > Enes b. Mâlik > Resûlullah senediyle tahriç edilen rivayetinde senedin düşen halkalarını görmek mümkündür (Müslim, “Zühd”, 17).

Pek çok eserde rastlanabilen mu‘dal hadisin örnekleri İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾı ile Saîd b. Mansûr’un es-Sünen’inde fazlaca yer almaktadır. İbn Abdülber en-Nemerî el-Muvaṭṭaʾdaki mu‘dal, mürsel ve münkatı‘ rivayetleri derleyerek muttasıl senedleri bulunup bulunmadığını araştırmış, bu nitelikteki altmış bir hadisten elli yedisinin başka tariklerle İmam Mâlik’ten müsned olarak nakledildiğini, sadece dördünün isnadı bulunmadığını tesbit etmiştir (Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 150). Mu‘dal bir rivayet, başka bir tarikle nakledildiğinin tesbit edilmediği veya senedinden düşen râvilerin kimlikleri belirlenip adâlet ve zabt yönünden durumları açığa çıkarılmadığı sürece zayıf kabul edilir ve delil olarak kullanılmaz.

BİBLİYOGRAFYA
Müslim, “Zühd”, 17; Hâkim en-Nîsâbûrî, Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Haydarâbâd 1935 → Medine-Beyrut 1397/1977, s. 36-39; İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 59-61; Irâkī, Fetḥu’l-muġīs̱, s. 71-73; İbn Hacer el-Askalânî, en-Nüket ʿalâ kitâbi İbni’ṣ-Ṣalâḥ (nşr. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr), Riyad 1408/1988, II, 575-582; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1399/1979, I, 211-214; Emîr es-San‘ânî, Tavżîḥu’l-efkâr (nşr. Salâh b. Muhammed b. Uveyza), Beyrut 1417/1997, I, 296-298; Leknevî, Ẓaferü’l-emânî (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416, s. 354-356; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 149-150; Nûreddin Itr, Menhecü’n-naḳd fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱, Dımaşk 1401/1981, s. 379-380; Murtazâ ez-Zeyn Ahmed, Menâhicü’l-muḥaddis̱în fî taḳviyeti’l-eḥâdîs̱i’l-ḥasene ve’ż-żaʿîfe, Riyad 1415/1994, s. 245-254.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2005 yılında İstanbul’da basılan 30. cildinde, 356 numaralı sayfada yer almıştır.