KĀRÛN

Zenginliğiyle tanınan, Hz. Mûsâ ve Hârûn’un şahsında Allah’ın emirlerine karşı çıktığı için cezalandırılan kişi.

Bölümler İçin Önizleme
  • 1/2Müellif: ÖMER FARUK HARMANBölüme Git
    Kur’an’da Kārûn adıyla kıssası nakledilen bu kişi Tevrat’ta Korah diye anılmakta ve çöl hayatında Mûsâ’nın otoritesine karşı başlatılan isyan hadisesi…
  • 2/2Müellif: H. İBRAHİM ŞENERBölüme Git
    EDEBİYAT. Kur’ân-ı Kerîm’de Kārûn ve hazinesinden söz eden âyetlerden anlaşıldığına göre (el-Kasas 28/76, 78, 81; el-Ankebût 29/39; el-Mü’min 40/23-24…

Müellif:

Kur’an’da Kārûn adıyla kıssası nakledilen bu kişi Tevrat’ta Korah diye anılmakta ve çöl hayatında Mûsâ’nın otoritesine karşı başlatılan isyan hadisesinde başrolü oynamaktadır. Tevrat’ta Hz. Ya‘kūb’un oğlu Levi’nin oğlu Kohat’ın oğlu Yitshar’ın (İzhar) oğlu olarak gösterilen Korah (Karun) (Çıkış, 6/16, 18, 21; Sayılar, 16/1), Mûsâ ve Hârûn’a karşı çıkarılan bir isyan hareketiyle gündeme gelmektedir. Bu hareketle Kārûn, Hz. Mûsâ ve Hârûn’un dinî otoritesini yıkmayı hedeflerken aynı harekete katılan Ruben kabilesinden Datan ve Abiram da Mûsâ’nın siyasî liderliğine son vermeyi amaçlıyordu.

Olayın bugünkü Tevrat’ta yer alan şekline göre Kārûn, Rubenoğulları’ndan Datan ve Abiram’ı, ayrıca farklı kabilelere mensup insanları ve cemaatin 250 beyini toplayarak Mûsâ ve Hârûn’a karşı bir isyan başlatmış, bunlar Tanrı’ya âsi olmuşlardır (Sayılar, 16/1-3). Âsilerin başındaki Kārûn, “Yeter artık, çünkü bütün cemaat, onlardan her biri mukaddestir ve Rab onların arasındadır ve niçin Rabb’in cumhuru üzerine kendinizi yükseltiyorsunuz?” diyerek Mûsâ ve Hârûn’a karşı çıkmıştır. Bu durumda Mûsâ secdeye kapanarak dua etmiş ve kararı Tanrı’nın vereceğini bildirmiş, Rab ise isyan edenleri helâk edeceğini haber vermiştir. Ancak Mûsâ ve Hârûn, Tanrı’ya yalvararak O’ndan hepsini helâk etmemesini istemişlerdir. Bunun üzerine Korah, Datan ve Abiram’a ait çadırların etrafının boşaltılması istenmiş, daha sonra altlarındaki yer yarılarak bu kişilerle onların ev halkını, Korah’ın bütün adamlarını ve bütün mallarını yutmuş; Korah’ın yanında yer alan ve buhur yakan 250 kişi de Rabb’in katından çıkan bir ateşle bitirilmiştir (Sayılar, 16/4-35). Kārûn’un isyanı İsrâiloğulları’nın çöl hayatındaki en önemli olaylardan biridir. Hem bir kitle hareketi olması hem de Tanrı’nın tesis ettiği dinî ve içtimaî düzeni hedef alması hadisenin önemini göstermektedir (, II/1, s. 972).

Kārûn kıssası bazı farklılıklarla Ahd-i Atîk’in çeşitli yerlerinde geçmektedir (Sayılar, 26/9-10; 27/3; Tesniye, 11/6; Mezmur, 106/16-18). Ayrıca yahudi rivayetlerinde Kārûn’un Mûsâ ve Hârûn’a karşı çıkışının birçok sebebi sayılmaktadır. Bir rivayete göre Kārûn Mısır’da Firavun’un hazinedarı idi ve öylesine büyük bir servet yapmıştı ki hazinelerinin anahtarlarını ancak 300 katır taşıyabiliyordu, bu servetin verdiği gurur onun felâketine sebep olmuştu. Kārûn, Kohatoğulları aşiretinin başına Uzziel oğlu Elitsafan’ı getirdiği için Mûsâ’ya kızmıştı. Yahudi kaynaklarında Kārûn Tevrat kurallarını küçümseyenlerin, Tevrat’a ve Rabb’in otoritesine karşı çıkanların ilk örneği olarak takdim edilmektedir. Mûsâ, Kārûn ve beraberindekileri yatıştırmak istemiş, fakat onlar isyanlarını sürdürmüşler, sonunda toprak yarılmış ve içine gömülmüşlerdir (, X, 1192-1193).

Kur’an’ın Kasas sûresinde (28/76-82) Kārûn Hz. Mûsâ’nın kavminden, hazinelerinin anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabildiği, zenginliğiyle mağrur bir kişi olarak takdim edilir. Kārûn gösterişi sevmekte, kavminin arasında ihtişamla dolaşmakta, bu ise bazılarının hayranlığını celbetmekteydi. Kavminin, servetiyle böbürlenmemesi gerektiği yönündeki uyarılarına karşı Kārûn bu serveti kendi bilgisi sayesinde yaptığını ileri sürüyordu. Nihayet kendisi ve evi yerin dibine geçirilmiş, bu âkıbetten ne kendini kurtarabilmiş ne de onu kurtaracak bir topluluk çıkmıştır. Diğer âyetlerde de Hz. Mûsâ’nın apaçık delillerle Firavun, Hâmân ve Kārûn’a gönderildiği, fakat onların Mûsâ’yı yalancı bir sihirbaz olarak niteledikleri, ona karşı çıktıkları, yeryüzünde büyüklük tasladıkları, sonuçta her birinin farklı şekillerde cezalandırıldığı belirtilir (el-Ankebût 29/39; el-Mü’min 40/24).

İslâmî kaynaklarda Kārûn’la ilgili çeşitli rivayetler vardır. Tevrat’taki şecere verilerek onun Mûsâ’nın amcasının oğlu olduğu belirtilir. Mûsâ ve Hârûn’dan sonra İsrâiloğulları’nın en bilgilisi ve üstünü sayıldığı, Tevrat’ı çok güzel okuduğu, İsrâiloğulları Mısır’da yaşarken Firavun tarafından onlara yönetici tayin edildiği, fakat tıpkı Sâmirî gibi Allah düşmanı olup bozgunculuk çıkardığı, Hz. Mûsâ’dan simya ilmini öğrendiği belirtilmekte; evinin, elbiselerinin, hazinelerinin özellikleri, gösterişli tavırları nakledilmektedir. Mısır’dan çıktıktan sonra Hz. Mûsâ mezbah ve kurban yöneticiliğini Hârûn’a vermiş, bunun üzerine Kārûn hem peygamberliğin hem yöneticiliğin Mûsâ’da, mezbah ve mâbed yöneticiliğinin de Hârûn’da olmasına itiraz etmiş, daha sonra da cezalandırılmıştır (Sa‘lebî, s. 213-217).


BİBLİYOGRAFYA

, I, 448-450.

Sa‘lebî, ʿArâʾisü’l-mecâlis, Beyrut 1405/1985, s. 213-217.

E. Palis, “Core”, , II/1, s. 972.

A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, Baroda 1938, s. 231-232.

T. M. Mauch, “Korah”, , III, 49-50.

J. Liver – A. Rothkoff, “Korah”, , X, 1190-1193.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 519-520 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Müellif:

EDEBİYAT. Kur’ân-ı Kerîm’de Kārûn ve hazinesinden söz eden âyetlerden anlaşıldığına göre (el-Kasas 28/76, 78, 81; el-Ankebût 29/39; el-Mü’min 40/23-24) Kārûn, Hz. Mûsâ’nın kavmi arasında hazinelerinin anahtarını ancak güçlü, kuvvetli, büyük bir topluluğun taşıyabileceği çok zengin bir kişiydi. Bundan dolayı Türk edebiyatında atasözü ve deyimlerde daha çok hazineleri, zenginliği ve cimriliğiyle söz konusu edilmiştir. Kārûn’un hazineleri “genc-i Kārûn, mâl-i Kārûn” diye anıldığı gibi her gittiği yere hazinesini de beraberinde götürdüğü için “genc-i revân” (yürüyen hazine) olarak da adlandırılmıştır. Kārûn, cimriliği ve zenginliği sebebiyle gururlanmasından dolayı yerin dibine batırılınca çok güvendiği hazineleri de kendisiyle birlikte yok olmuştur. Taşlıcalı Yahyâ, “Uğradı cümlesi hışm u hatara / Mâl-i Kārun gibi geçti yere” ve Fakîrî, “Tecrîd ile felekte oldum Mesîh-i sânî / Mâliyle yere geçsin Kārûn’a minnetim yok” beyitlerinde bu olaya telmihte bulunmuşlardır. Hz. Mûsâ’dan simya ilmini öğrenmek suretiyle zengin olduğu rivayet edilen Kārûn ve hazinelerinin Doğu-İslâm edebiyatlarında en çok işlenen yönü ilâhî kudret karşısında o kadar servetin, mal ve mülkün hiçbir işe yaramaması, aksine sahibinin helâkine sebep olmasıdır. Yûnus Emre’nin, “Ne kadar çok ise malın ecel sana sunar elin / Ne assı eyledi Kārun bu dünyaya batmış iken” beytiyle Hayâlî Bey’in, “Bezlini evvel bahârın kûha sor hâmûna sor / Mâl-i dünyâdan ne alıp gittiğin Kārûn’a sor” beytinde Kārûn’un kendisine ve etrafındakilere hiçbir fayda sağlamayan, hayra ve iyiliğe vesile olmayan hazineleri anlatılmıştır. Hayâlî Bey bir beytinde, “Sîm-i eşkim neme yarar nazar etmez ana yâr / Yere geçsin n’ideyim genci imiş Kārûn’un” diyerek onun için akıttığı gümüş rengi göz yaşlarını görmeyen sevgilisinin durumunu Kārûn ve hazinesine benzetmektedir. Nesîmî, “Seni bu hüsn ü cemâl ile bu lutf ile gören / Korktular Hak demeye döndüler insan dediler // Bir kılın kıymetini her kime sordumsa dedi / Genc-i Kārûn ile bin milk-i Süleyman dediler” beyitlerinde Hz. Peygamber’in bir tüyünün genc-i Kārûn’la beraber bin Süleyman mülküne denk olduğunu ifade etmektedir.

Kārûn, Türk halk edebiyatında daha çok “Kārun gibi zengin olmak”, “Kārun kadar malı olmak” şeklindeki deyimlerde geçmektedir. Nitekim Gaziantep yöresine ait bir türkü içinde yer alan, “Kul Himmet üstâdım gelse otursa / Hakk’ın kelâmını dile getirse / Dünya benim deyi zapta geçirse / Kārun kadar malın olsa ne fayda” dörtlüğünde Kārûn’un zenginliği ve bu zenginliğin işe yaramayacağı vurgulanmaktadır.

İsrâiliyat’a ait rivayetlerde Kārûn’dan bahsettiği ileri sürülen bir de efsane vardır. Buna göre parayı ve büyüyü icat eden Lidya Kralı Crésus (Krezus) her tuttuğunun altın olması için ilâhlara yalvarır, bu dileği kabul edilince mutluluğa erişeceğini sanır. Ancak çok zengin olduğu halde mutluluğu bir türlü bulamayan kral acı içinde kıvranarak ölür. Bu hikâye başta binbir gece masalları olmak üzere birçok milletin edebiyatında bulunmaktadır. Türkçe’deki “Kārun kadar zengin olmak” deyimi “riche comme Crésus” şeklinde Fransızca’da da yer almaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Yunus Emre Divanı (haz. Faruk K. Timurtaş), İstanbul 1972, s. 50.

, s. 152, 153.

Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü, İstanbul 1954, s. 153.

Mehmet Özbek, Folklor ve Türkülerimiz, İstanbul 1975, s. 488.

Cemâl Kurnaz, Hayâlî Bey Dîvânı (Tahlili), Ankara 1987, s. 129-130, 474-475.

İskender Pala, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, II, 26-27.

Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divânı II: Tenkitli Metin, Ankara 1990, s. 153.

M. Nejat Sefercioğlu, Nev’î Divânı’nın Tahlîli, Ankara 1990, s. 63.

Ahmet Talât Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1992, s. 244.

, V, 3519.

“Karun”, , V, 202.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 520 numaralı sayfada yer almıştır.