KASIM PAŞA, Cezerî

(ö. X./XVI. yüzyılın ilk yarısı)

Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemi devlet adamı ve şairlerinden.

Müellif:

Kıraat âlimi Cezerî’nin torunu ve Fâtih Sultan Mehmed dönemi nişancılarından Cezerîzâde Şemseddin Mehmed Bey’in oğlu olduğu ve bu sebeple Cezerî nisbesiyle anıldığı belirtilir. Ancak evâil-i Ramazan 907 (Mart 1502) tarihli vakfiyesinde (İstanbul Müftülüğü Şer‘iyye Sicilleri Arşivi, Evkāf-ı Hümâyun, nr. 2, s. 250) isminin Kāsım Paşa b. Abdullah olarak geçmesi, bazı kaynakların naklettiği gibi (Latîfî, s. 219; Âlî Mustafa Efendi, s. 800; Belîğ, s. 65) Şeyh Mehmed Cezerî’nin veya bu ailenin kölesi olduğu şeklindeki rivayetin daha kuvvetli olduğunu gösterir. Gerçekte ismi Neşrî’de (Cihannümâ, I, 231) Cezerî Kasımı Paşa, İbn Kemal’de (Tevârîh-i Âl-i Osmân, VIII. Defter, s. 27) Cezerî Kasımı, Âşık Çelebi’de (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 214a) Cezerî Kasım Paşası diye geçmektedir. Annesi Fenârîzâde Ali Efendi’nin kızıdır. Dîvân-ı Hümâyun’da görev yaptıktan sonra Mahmud Paşa’nın teveccühünü kazandı ve Fâtih tarafından Amasya sancağında bulunan Şehzade Bayezid’in defterdarlığına tayin edildi. Bir süre de Rumeli beylerbeyiliği defterdarlığında bulundu (İbn Kemal, s. 28). Hüseyin Hüsâmeddin, kaynak belirtmeden Kasım Paşa’nın bu görevinden önce Uzun Hasan üzerine gönderilen orduda defterdar olduğunu, kısa bir süre sonra da Hazîne-i Âmire defterdarlığına getirildiğini, 878 (1473-74) yılında Şehzade Bayezid’e lala olup Amasya’ya gittiğini ve 884’te (1479) Vezir Mustafa Paşa’nın II. Bayezid’in lalalığına getirilmesi üzerine İstanbul’a dönerek nişancı olduğunu yazar (Nişancılar Durağı, s. 64).

II. Bayezid tahta çıktığında 886 (1481) yılında Kasım Paşa nişancılık görevine getirildi (Âlî Mustafa Efendi, s. 955; Danişmend, I, 462). 887’de (1482) Hamza Bey oğlu Mustafa Paşa’dan boşalan vezârete tayin edildi (İbn Kemal, s. 28). Ancak daha bir yıl dolmadan azledildi ve yerine Mesih Paşa getirildi (887/1482). İbn Kemal vezâretten ayrıldıktan sonra Kefe’ye gönderilmiş olduğunu belirtir (Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 77). Âlî Mustafa Efendi eserinin bir yerinde, azledilmesi üzerine kendisine tekaüt tarikiyle Selânik sancağı verildiğini ve ölümüne kadar burada bulunduğunu yazmakta (Kitâbü’t-Târîh-i Künhü’l-Ahbâr, s. 800), başka bir yerinde de, “Üç sene vezâret ettikten sonra sene-i seb‘ ve semânîn tarihinde (887/1482) fevt oldular” demektedir (a.g.e., s. 955). Hoca Sâdeddin Efendi ise onun 887’den (1482) üç yıla kadar vezârette kaldığını, ardından vefat ettiğini belirtir (Tâcü’t-tevârîh, II, 216).

Celâlzâde Mustafa Çelebi, Yavuz Sultan Selim devrinde Şehzade Süleyman’ın Saruhan sancağında bulunduğu sırada devletin en tecrübeli iki adamından biri olan Kasım Paşa’nın onun lalalığı ve defterdarlığıyla görevlendirilmiş olduğunu nakleder (Selimnâme, s. 180-181). Lalalıktan 922’de (1516) azledilen Kasım Paşa (Emecen, s. 32) Matrakçı Nasuh’a göre Selânik’e gitmiş, bir süre sonra Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsu üzerine Kubbealtı veziri olmuş, Belgrad Seferi’nin ardından ihtiyarlığını ileri sürerek bu görevden feragat etmiş ve emekli olarak yeniden Selânik’e dönmüştür (Zilkade 927 / Ekim 1521). Her ne kadar bazı araştırmalarda bu tür rivayetlere dayanılarak Cezerî Kasım Paşa’nın bir süre Şehzade Süleyman’ın lalası olarak Manisa’da bulunduğundan bahsedilirse de her iki kaynakta geçen Kasım Paşa’nın Cezerî Kasım Paşa olduğuna dair kesin bir ipucu yoktur.

Kaynaklarda Kasım Paşa’nın ölüm tarihine dair güvenilir bir bilgiye rastlanmaz. Cengiz Orhonlu’nun tesbit ettiği 887 (1482) tarihini (, IV, 722) kabul etmek, bazı kayıtlar ve nakiller göz önüne alınacak olursa mümkün görünmemektedir. Cezerî Kasım Paşa diğer Kasım paşalarla karıştırıldığından bazı araştırmalarda (Baltacı, s. 275; Reindl, s. 235; Kiel, s. 143-144; Haskan, I, 35) ve muahhar kaynaklarda (, IV, 47) ölüm yılı olarak 950’ye (1543-44) kadar ulaşan tarihler verilmektedir. Bu durum, birkaç Kasım Paşa hakkındaki rivayetlerin tek bir Kasım Paşa’ya ait zannedilmesinden kaynaklanmaktadır. Kasım Paşa’nın ölüm tarihi kesin olarak tesbit edilememekte ise de bazı vakıf kayıtlarından hareketle onun XVI. yüzyılın başlarında hayatta olduğu söylenebilir. İstanbul Cağaloğlu’ndaki mescidinin vakfiyesi Ramazan 907 (Mart 1502) tarihini taşımaktadır (İstanbul Müftülüğü Şer‘iyye Sicilleri Arşivi, Evkāf-ı Hümâyun, nr. 2, s. 250; , s. 53). Bursa Şer‘iyye Sicilleri’ndeki 939 (1532-33) tarihli bir kayıtta ondan “merhum” diye bahsedildiğine göre (Hızlı, s. 114) Kasım Paşa bu tarihten önce ölmüş olmalıdır.

Cezerî Kasım Paşa hayatının bir bölümünü Bursa’da geçirmiş ve burada bir medreseyle hamam ve imaret yaptırmıştır. Bursalı Belîğ’e göre mezarı da Emîr Sultan’ın türbesi karşısında bina ettiği medresenin batı cihetinde bulunmaktadır (Güldeste, s. 66). Tezkireci Sehî, Kasım Paşa’dan bahsederken Osmanlı beyleri arasında bu derece hayır sahibi başka bir kimsenin bilinmediğini söyler (Tezkire, s. 119). Gerçekten de Kasım Paşa’nın imparatorluğun birçok bölgesinde hayratı vardır. Bursa’daki hayratından başka İstanbul’da Cağaloğlu’nda bir mescid, Eyüp’te bir mescid, medrese ve mektep, Selânik’te Kāsımiye Camii diye anılan bir cami ve imaret inşa ettirmiştir. Kaynaklarda daha başka hayır eserleri yaptırdığı söylenmekteyse de bunların ona aidiyeti tartışmalıdır (meselâ bk. Âşıkpaşazâde, s. 192-193).

Kasım Paşa devlet adamlığı yanında şairlik yönüyle de anılır. Şiirde Sâfî mahlasını kullanmıştır. Sehî’ye göre Anadolu’nun muteber şairlerindendir (Tezkire, s. 118). Latîfî de onun şiirde atasözlerini çokça kullanan ilk şair olduğunu söyler (Tezkire, s. 219). Dönemin şairlerinden İshak Çelebi bir beytinde Kasım Paşa’nın bu yönüne temas etmiştir: “Şi‘rin dilersen okuna makbûl-ı halk ola / Sâfî, Necâtî şi‘ri gibi pürmesel gerek.” Her ne kadar Sehî, divanının meşhur olduğunu söylüyorsa da (Tezkire, s. 119) Kasım Paşa’nın divanının şimdilik bilinen tek nüshası İsmail E. Erünsal’ın özel kütüphanesinde bulunmaktadır. Sağlığında derlendiği sanılan bu nüshanın şairin bütün şiirlerini ihtiva etmediği görülmektedir. Özellikle tevhid ve na‘t gibi bölümlerin olmayışı, divanda sadece üç kasidenin yer alması ve bunlardan ilkinin Hz. Hüseyin’e, diğerlerinin Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bayezid için yazılmış olması nüshanın Kasım Paşa’nın hayatının erken bir döneminde derlenmiş olabileceğini düşündürmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

İstanbul Müftülüğü Şer‘iyye Sicilleri Arşivi, Evkāf-ı Hümâyun, nr. 2, s. 250.

, s. 192-193.

, I, 231.

, VIII. Defter, s. 27, 28, 77, 221.

, s. 53.

, s. 118-119.

Celâlzâde, Selimnâme (haz. Ahmet Uğur – Mustafa Çuhadar), İstanbul 1997, s. 180-181.

, vr. 214a.

, s. 219.

Âlî Mustafa Efendi, Kitâbü’t-Târîh-i Künhü’l-Ahbâr (haz. Ahmet Uğur v.dğr.), Kayseri 1997, s. 800, 955.

, II, 216.

, s. 105.

, Bursa 1287, s. 65-66.

, IV, 47.

Hüseyin Hüsameddin Yasar, Nişancılar Durağı, İSAM Ktp., nr. 9752 K, s. 55, 64-66.

, I, 456, 462-463.

, s. 433-434.

Çağatay Uluçay, “Kanunî Sultan Süleyman ve Ailesi ile İlgili Bazı Notlar ve Vesikalar”, Kanunî Armağanı, Ankara 1970, s. 228.

a.mlf., “Cizri Zade Kasım Paşa”, Gediz, VII/87, Manisa 1945, s. 4-7.

Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 274-277.

, s. 431-434.

H. Reindl [Kiel], Männer um Bāyezīd: Eine prosopogaphische Studie über die Epoche Sultan Bāyezīds II (1481-1512), Berlin 1983, s. 234-235.

Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazâsı, Ankara 1989, s. 31-32.

M. Kiel, “Notes on Some Turkish Monuments in Thessaloniki and their Founders”, Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans, Hampshire 1990, s. 143-144.

Mefâil Hızlı, Bursa Mahkeme Sicillerine Göre XIV-XVI. Yüzyıllarda Bursa Medreseleri (doktora tezi, 1991), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 114-117.

Mehmed Nermi Haskan, Eyüp Tarihi, İstanbul 1993, I, 35.

Kadir Atlansoy, Bursa Şairleri, Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri, Bursa 1998, s. 306.

Recep Akakuş, “İlm-i Kıraat Otoritelerinden İmam Cezeri ve Torunu Kasım Paşa”, Diyanet Dergisi, XXVI/4, Ankara 1990, s. 22-31.

Cengiz Orhonlu, “Ḳāsım Pas̲h̲a, D̲j̲azarī”, , IV, 722.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 545-546 numaralı sayfalarda yer almıştır.