KELÂNTER

Bir bölgenin veya bir şehrin temsilcisi, önde geleni anlamında özellikle İran sahasında kullanılan unvan.

Müellif:

Farsça “büyük” mânasında kelândan gelir. Türkçe’ye kelânter biçiminde geçmiş ve daha sonra kalantor şeklini almıştır. Osmanlı devlet ve toplumu ile doğrudan bağlantısı olmamakla birlikte bugünkü Türkçe’de kalantor söylenişiyle güçlü, mevki sahibi, paralı kişileri ifade eder bir anlam kazanmıştır. Bu sıfatın Azerbaycan ve Doğu Anadolu yoluyla halk diline yerleştiği, İran’daki Safevî, Karakoyunlu, Akkoyunlu dönemlerinden kalan bir deyiş olduğu anlaşılmaktadır. Uzun Hasan’ın 874 (1469-70) tarihli Horasan ve Mâverâünnehir’e yazılan fermanında “kelânterân” bölgenin yetkilileri olan zümrelerin elkābı şeklinde geçer. Karakoyunlular’da da bu yetkiliyle ilgili kayıtlara rastlanır. Cihan Şah’ın Ramazan 857 (Eylül 1453) tarihli fermanında “kelânterân ve kedhüdâyân ve reâyâ-i mevzi-i Culah …” ifadesi bulunur.

A. Katharina Swynford Lambton’a göre XV. yüzyıldan beri İran’da kelânter şehrin önde geleni, bir lonca temsilcisi (kethüdâ) veya kırsal kesimde bir kabilenin başı olarak sivil hiyerarşide yer alır; devlet bürokrasisinin üyesi olmaktan çok muhatabıdır. Bununla birlikte Heribert Busse’nin yayımladığı belgelerden ve Jeas Baptiste Tavernier gibi seyyahların notlarından daha başka mânalara geldiği de anlaşılır. Lambton, kelânterin Selçuklular’daki reis gibi bir bölgenin temsilcisi kabul edildiğini belirtir, ancak görevinin bundan daha fazla olduğunu, özellikle vergi konulması ve toplanmasında önemli rolü bulunduğunu yazar. Askerî ve merkeziyetçi karakteri ön planda gelen Selçuklu ve Osmanlı idaresinde buna benzer görevlerin işlevlerinin ağırlıklı olması mümkün değildir. Safevîler devrinde kelânterin şah tarafından tayin edilmesi bu açıdan dikkat çekicidir. Bilhassa bu memuriyetin Safevîler’de ulaştığı mevki Osmanlı ve Selçuklu devletlerinde görülmez. Kelânter vergi toplar, tahsildarlar tayin eder, lonca reisleri ve bölge temsilcilerini gereğinde bir araya getirirdi. Vergilerin arasında “rüsûm-ı kelânterî”nin varlığı loncalar üzerindeki bu kontrolüne işaret eder. Kelânter, loncalar ve bir bölge halkı arasındaki anlaşmazlıklarda da uzlaştırıcı rol oynar. Fakat bu bir yargı görevi değildi. Eyaletlerde malî, idarî ve murakabe görevleri bulunan kelânterin tayininde halkın ve yetkili otoritelerin etkisi olduğu görülmektedir. Kelânterin göreve gelmesi hukuk usulü bakımından bir seçime dayanmaz; ancak mahallin ileri gelenlerinin istişare ve kanaatine başvurulduğu ve kabul gören birinin bu göreve tayin edildiği anlaşılır. Esasen halkın arzu ve şikâyetlerini devlet temsilcilerine, devletin emirlerini de halka bildirmek ve halkı ikna etmekle görevli bir aracı durumundadır. XIX. yüzyılda kelânterlik İran idaresi merkezîleştikçe önemini kaybetmiştir. Kelânterlik gibi mahallî temsil niteliği yüksek bir memuriyet, meselâ XVII. yüzyılda İsfahan yanındaki Culfa şehrinde bir Ermeni tarafından ifa ediliyordu. 1663-1664’teki seyahati sırasında Culfa’ya uğrayan Jean-Baptiste Tavernier kelânterden Ermeniler nezdindeki yönetici diye söz eder ve onların görevinin gelen giden önemli kişileri misafir etmek olduğunu yazar (Les six voyages, II, 190-191). Kelânterliğin, Osmanlılar’da bilhassa XVIII. yüzyılda temayüz eden bir mahallî temsilcilik denilebilecek âyanlıkla benzer işlevleri varsa da daha güçlü ve oturmuş bir kurum olduğundan paralellik kurulması pek mümkün değildir. Bu kelime günümüzde İran’da bir mahallin belediye reisi, nahiye müdürü ve vali gibi ileri gelen kimseler için kullanılmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

J. B. Tavernier, Les six voyages de Turquie et de Perse (ed. S. Yerasimos), Paris 1981, II, 190-191.

J. Malcolm, History of Persia, London 1829, II, 324-325.

Du Mans, Etat de la Perse en 1660, Paris 1890, s. 36.

H. Busse, Untersuchungen zum Islamischen Kanzleiwesen, Kairo 1959, s. 149.

A. K. S. Lambton, “The Office of Kalāntar under the Safawids and Afshars”, Mélanges Massé, Tahran 1963, s. 206-218.

a.mlf., “Kalāntar”, , IV, 474-476.

Cl. Huart, “Kelânter”, , VI, 545.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 25. cildinde, 203 numaralı sayfada yer almıştır.