KETBOĞA

el-Melikü’l-Âdil Zeynüddîn Ketboğa el-Mansûrî (ö. 702/1302)

Memlük sultanı (1294-1296).

Müellif:

Moğollar’ın Oyrat boyuna mensuptur. Hülâgû’nun ordusunda genç bir asker iken Humus Savaşı’nda (658/1260) Memlükler’e esir düştü ve el-Melikü’l-Mansûr Kalavun tarafından satın alınıp onun memlükleriyle birlikte yetişti. Askerî yetenekleri sayesinde kısa zamanda Memlükler’de en üst seviyede bir makam olan “emîrü mie” rütbesine yükselerek Kalavun’un güçlü emîrleri arasına girdi. el-Melikü’l-Eşref Halîl’in bir suikast sonucu öldürülmesine kadar bu konumunu sürdürdü. Önemli siyasal olaylarda adını ilk defa el-Melikü’l-Eşref Halîl’in öldürüldüğü gün duyurdu (12 Muharrem 693 / 13 Aralık 1293). Sultanı öldüren emîrler liderleri Bedreddin Baydarâ’yı sultan ilân etmişlerdi. Ancak hemen ardından Ketboğa, Sultan Halîl’e bağlı emîr ve memlüklerle birlikte Bedreddin Baydarâ’yı öldürüp Halîl’in sekiz yaşlarındaki kardeşi Muhammed b. Kalavun’u el-Melikü’n-Nâsır lakabıyla sultan ilân etti; kendisi nâib-i saltanat, onunla birlikte hareket eden Alemüddin Sencer eş-Şücâî de vezir tayin edildi.

Ketboğa, el-Melikü’n-Nâsır’ın birinci saltanatı döneminde nâib olarak nüfuzunu daha da arttırdı ve yönetimde en etkili emîr haline geldi. Ancak onunla Burcî Memlükleri’nin lideri vezir Sencer eş-Şücâî arasında başlayan rekabet kısa sürede şiddetlenip çatışmaya dönüştü. İlk hamle Sencer’den geldi, fakat Ketboğa’yı ortadan kaldırmak için düzenlediği suikast teşebbüsünde başarılı olamadı ve kaleye sığınmak zorunda kaldı. Ketboğa da Kal‘atülcebel’i kuşattı; Sencer taraftarı memlüklerden bir kısmının kendisine katılmasıyla gücünü arttırdı. Kaleye giden su yollarını kesti. Bu sırada el-Melikü’n-Nâsır’ın annesi, Ketboğa’ya haber gönderip sultan adına tahttan çekilmek dahil istediklerini yapmaya hazır olduklarını bildirdi. Ketboğa ise sultana bağlı kalacağını, niyetinin tahta çıkmak değil Sencer’i ele geçirip fitneye son vermek olduğunu belirtti. Bunun üzerine el-Melikü’n-Nâsır tarafından Sencer’e Halep nâibliği teklif edildi. Bu teklife çok öfkelenen Sencer sultana karşı ağır sözler sarfedince sultanın memlükleri tarafından öldürüldü.

Ketboğa bu olaydan sonra Sultan el-Melikü’n-Nâsır’ı tamamen nüfuzu altına aldı ve devletin yönetimiyle ilgili bütün yetkileri elinde topladı. el-Melikü’l-Eşref Halîl’i katleden kumandanlardan biri olan Hüsâmeddin Lâçin’in teşvikiyle düzenlediği toplantıda kumandan ve devlet adamlarından ülkeyi yönetmekten âciz olan bir çocuğun yerine kendisinin sultan ilân edilmesini istedi. Teklifi kabul edilerek emîrlerin ittifakıyla halife, kadılar ve ileri gelen emîrlerin huzurunda el-Melikü’l-Âdil unvanıyla hükümdar ilân edildi (12 Muharrem 694 / 2 Aralık 1294). Azledilen Sultan el-Melikü’n-Nâsır kaledeki bir eve hapsedilerek dış dünya ile irtibatı kesildi.

Zeynüddin Ketboğa tahta oturduğunda yardımını gördüğü Hüsâmeddin Lâçin’i nâib-i saltanat tayin edip devlet işlerini büyük ölçüde ona bıraktı. Vezirliği ise Fahreddin el-Halîlî’ye verdi. Ancak Ketboğa döneminin ilk günlerinden itibaren ülkede bazı sıkıntılar baş gösterdi. Nil’in su seviyesinin yeterince yükselmemesi sebebiyle iyi ürün alınamadığı için başlayan kıtlık giderek şiddetlendi. Fiyatlar aşırı biçimde yükseldi, buğday fiyatları beş katına çıktı. Kıtlık ve açlık başta veba olmak üzere salgın hastalıkları beraberinde getirdi. Mısır’da her gün pek çok insan ölüyordu. Kıtlığın Suriye bölgesinde de yayılması ve 694 (1295) yılında daha da şiddetlenmesi yüzünden ölenlerin sayısı büyük rakamlara ulaştı. Bu sıkıntıların yanı sıra Suriye’de Moğol İlhanlı tehdidinin devam ettiği bu hassas dönemde Sultan Ketboğa, Gāzân Han’dan kaçan 10.000’den fazla Moğol asıllı putperest Oyrat kabilesi mensubuna sığınma izni verdi ve bunları ülkenin çeşitli merkezlerine dağıttı. Ayrıca liderlerine rütbeler ve iktâlar ihsan edip birçoğunu önemli görevlere getirdi, onları diğer Memlük emîrleriyle aynı seviyeye çıkarmak için çaba gösterdi. Ketboğa’nın bu davranışı, nâib-i saltanat Hüsâmeddin Lâçin liderliğinde kuvvetli bir muhalefetin doğmasına zemin hazırladı.

Bu sırada Ketboğa, Suriye’de işleri düzene koymak için Dımaşk’a gitti. Orada bulunduğu sırada Dımaşk saltanat nâibini azlederek bu göreve kendi memlüklerinden birini getirdi. Ayrıca beraberindeki Oyrat emîrlerine yakınlık gösterdiği halde Dımaşk’taki emîrlere yerleşik âdete rağmen hediye ve hil‘at vermemesi onların da muhalifler arasına katılmasına yol açtı. Ketboğa bir süre sonra Mısır’a dönmek üzere Dımaşk’tan ayrıldı. Dönüş esnasında Taberiye yakınlarındaki Leccûn’da muhalif emîrlerden bazılarına karşı sert davranması onları harekete geçirdi. Liderleri Hüsâmeddin Lâçin’in çadırında bir toplantı yaptılar. Lâçin arkadaşlarına, bütün yaşananların Ketboğa’nın memlükleri tarafından kendilerine karşı düzenlenen bir komplo olduğunu ve Kahire’ye ulaştıklarında sultanın kendilerini tutuklatacağını söyledi. Görüşmeler sonunda Ketboğa’yı bir suikastla ortadan kaldırmaya karar verildi ve suikast için 18 Muharrem 696 (16 Kasım 1296) tarihi belirlendi. Ancak aleyhindeki hazırlıkları farkeden Ketboğa onlara güç yetiremeyeceğini bildiğinden birkaç emîriyle birlikte Dımaşk’a kaçtı. Ardından Hüsâmeddin Lâçin, el-Melikü’l-Mansûr unvanıyla sultan ilân edildi (18 Muharrem 696). Bu arada Ketboğa’nın emîr ve memlüklerinden bazıları öldürüldü. Ancak yeni sultan hoşdaşı olduğu için Ketboğa’yı takip ettirmeyip Mısır’a hareket etti, büyük törenlerle Kahire’ye girerek tahta oturdu.

Zeynüddin Ketboğa Dımaşk’a varınca şehrin kalesine girdi ve beklemeye başladı. Bir süre sonra kendisine Hüsâmeddin Lâçin’in tahta çıkarıldığı ve Mısır’da iktidarının istikrar kazandığı haberi geldi. Bunun üzerine Suriye emîrlerinin çoğu Lâçin’in sultanlığını destekledi. Ketboğa da kaleden inerek Dımaşk’taki emîrlerle bir toplantı yaptı ve hoşdaşı Hüsâmeddin Lâçin’in hükümdarlığını kabul ettiğini, onun emrinde olduğunu açıkladı; sultanın kendisi hakkındaki kararını öğreninceye kadar kalede ikamet edeceğini söyledi. Ardından Sultan Lâçin’in emriyle Sarhad şehrinde zorunlu ikamete tâbi tutuldu ve emîrlerle mektuplaşması yasaklandı. Bu şartlara uyacağına yemin eden Ketboğa 15 Ocak’ta Dımaşk’tan ayrılıp Sarhad’a gitti. Bir süre sonra da affedilerek Sarhad nâibliğine tayin edildi ve Muhammed b. Kalavun’un ikinci saltanatına kadar bu görevde kaldı.

Hüsâmeddin Lâçin’in, muhalifleri tarafından öldürülmesi üzerine Kahire’ye çağrılıp ikinci defa sultan ilân edilen Muhammed b. Kalavun (Cemâziyelevvel 698 / Şubat 1299) Ketboğa’yı Hama nâibliğine gönderdi. Aynı yıl içinde Oyratlar’a mensup bazı emîrler Ketboğa’yı yeniden tahta çıkarmaya karar verdiler. Moğollar’a karşı bir sefer için 698 Zilhiccesinde (Eylül 1299) Kahire’den ayrılan Muhammed b. Kalavun, Gazze’ye vardığı sırada bazı emîrlerin Ketboğa’yı tahta çıkarmak istediklerini ve kendisine suikast hazırlığı içinde bulunduklarını öğrendi. Alınan tedbirler sayesinde muhaliflerin suikast teşebbüsü neticesiz kaldı, hareketin liderleri yakalanıp ağır cezalara çarptırıldı. Ketboğa ise herhangi bir kovuşturmaya tâbi tutulmadı ve ölümüne kadar Hama’daki görevini sürdürdü. Vefatında Şam’daki Âdiliyye-i Berrâniyye Türbesi’nde defnedildi. Zeynüddin Ketboğa’nın Hama Ulucamii’nde yaptırdığı ahşap minber, kitâbe ve süslemeleriyle XIII. yüzyıl Memlük sanatının en güzel örneklerinden biridir. Kahire’de dört mezhep için inşa edilen dört eyvanlı plana sahip ilk medresenin (el-Medresetü’n-Nâsıriyye) inşaatı da Ketboğa tarafından başlatılmış, el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun tarafından tamamlatılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Baybars, et-Tuḥfetü’l-mülûkiyye fi’d-devleti’t-Türkiyye (nşr. Abdülhamîd Sâlih Hamdân), Kahire 1987, s. 39; a.mlf., Zübdetü’l-fikre fî târîḫi’l-hicre (nşr. D. S. Richards), Beyrut 1998, s. 24; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXXI, 296-298, 305-307, 312, 382-383; İbnü’d-Devâdârî, Kenzü’d-dürer, IX, 15; İbn Habîb el-Halebî, Teẕkiretü’n-nebîh fî eyyâmi’l-Manṣûr ve benîh (nşr. Muhammed Muhammed Emîn), Kahire 1976, I, 193; Mufaddal b. Ebü’l-Fezâil, Histoire des sultans mamlouks (nşr. E. Blochet, Patrologia Orientalis, XIV içinde), Paris 1920, s. 592; İbn Haldûn, el-ʿİber (nşr. Halîl Şehhâde), Beyrut 1421/2001, V, 462-469; Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, II, 22; a.mlf., es-Sülûk (Ziyâde), I, 806-809, 812, 885; Bedreddin el-Aynî, ʿİḳdü’l-cümân (nşr. Muhammed Muhammed Emîn), Kahire 1990, III, 204-206, 306-308, 311, 463, 465-467; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire (nşr. M. Hüseyin Şemseddin), Kahire 1990, VIII, 55-56, 61, 62-66, 68; İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr, I/1, s. 374; Kâzım Yaşar Kopraman, “Mısır Memlûkleri (1250-1517)”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1987, VI, 476-478, 480; İsmail Yiğit, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Memlûkler, İstanbul 1991, s. 66-71; Saîd Abdülfettâh Âşûr, el-ʿAṣrü’l-Memâlîkî fî Mıṣr ve’ş-Şâm, Kahire 1994, s. 109-110; D. Ayalon, “The Wafidiya in the Mamluk Kingdom”, IC, XXV (1951), s. 91; a.mlf., “Memlûk Devletinde Kölelik Sistemi” (trc. Samira Kortantamer), TİD, IV (1989), s. 246-247; Cüneyt Kanat, “Gazan Han Zamanında Memlûk Devletine İltica Eden Uyratlar”, a.e., XV (2000), s. 113-116; a.mlf., “Bahrî Memlûkler Zamanında Sultanlara ve Devlet Adamlarına Düzenlenen Bazı Suikastlar”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 3, İstanbul 2000, s. 34-39.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2019 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 3. basım) EK-2. cildinde, 47-49 numaralı sayfalarda yer almıştır.