KIZIL AHMED BEY

(ö. 906/1500’den sonra)

Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı.

Müellif:

II. Murad’ın kayınbiraderi İbrâhim Bey’in oğludur. Cemâleddin unvanıyla anılır. Hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Babasının ölümünün ardından beyliğin başına geçen büyük kardeşi İsmâil Bey’e karşı muhalefette bulunduğu, başarılı olamayınca Osmanlılar’a sığındığı bilinmektedir. Osmanlı hizmetine girince kendisine dirlik olarak Bolu sancağı verildi. Fâtih Sultan Mehmed’in Trabzon seferi sırasında (865/1461) Osmanlı Devleti’ne tâbi olmak ve senede 50.000 duka altın vergi vermek şartıyla (Hammer, III, 60) Candaroğulları Beyliği’nin başına getirildi. Kendisine Kastamonu’ya kadar Vezîriâzam Mahmud Paşa da refakat etti. Kızıl Ahmed’in âdeta bir Osmanlı valiliği şeklindeki beyliği bir yıl kadar sürdü. Candaroğlu ülkesinde epeyce taraftarı bulunan Kızıl Ahmed, Mahmud Paşa’nın da desteğiyle Fâtih Sultan Mehmed’in bir siyasî taktiği olarak bey yapılmıştı. Sinop ve Trabzon seferi dönüşü Kastamonu’yu ele geçiren Fâtih Sultan Mehmed onu, Mora sancak beyliğine getirmek istediyse de Kızıl Ahmed görev yerine gitmeyip Bolu üzerinden Karamanoğlu İbrâhim Bey’in yanına kaçtı (Neşrî, II, 754). Fakat İbrâhim Bey, Osmanlı Devleti ile arasının açılmasını istemediğinden Ahmed Bey’i himaye etmedi; sadece bir miktar harçlık vermekle yetindi (Âşıkpaşazâde, s. 160). Bunun üzerine Kızıl Ahmed, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a sığındı (Hadîdî, s. 260) ve yıllarca onun yanında kaldı. Uzun Hasan tarafından “musâhib-i hâs” yapılan (İbn Kemal, VII. Defter, s. 207) ve Van gölü kıyılarında iktâ olarak kendisine bir miktar toprak verilen Kızıl Ahmed’in firar sebebi emirlikten valiliğe tenzil edilmesi değil, Mahmud Paşa’nın siyasî oyununa aldanarak ecdadının mülkünü kendi eliyle zaptettirip böyle bir tuzağa düşmekle kimsenin yüzüne bakamama şeklinde de izah edilir (Ali, XIV/1 [1340], s. 24).

Kendisini Candaroğlu toprakları üzerinde hak iddia edebilecek mevkide gören Uzun Hasan, Kızıl Ahmed’i Osmanlılar’a karşı koz olarak kullanmak istiyordu. Babaları İbrâhim Bey’in ölümünden sonra kavgaya tutuşan ve kendisine sığınan Karamanlı şehzadelerine destek veren Uzun Hasan’ın 868’de (1464) gerçekleştirdiği Karaman seferine Kızıl Ahmed’in de katıldığı ve yanında 500 kadar savaşçı ile İshak Bey’in yanında bir süre Karaman’da kaldığı bilinmektedir (Erzi, XVIII/70 [1954], s. 217). Ancak Fâtih Sultan Mehmed’in desteğiyle Pîr Ahmed’in Karaman ülkesine sahip olması üzerine Kızıl Ahmed Bey tekrar Uzun Hasan’ın yanına kaçmıştır (871/1466).

877’de (1472) Tokat’ı yağmalayan Akkoyunlu kuvvetlerinin içinde Kızıl Ahmed de vardı (Âşıkpaşazâde, s. 168). Fakat aynı yıl Fâtih’in oğlu Şehzade Mustafa kumandasındaki Osmanlı ordusuna yenilen Karamanlı şehzadeleri ve Kızıl Ahmed Bey tekrar Uzun Hasan’ın yanına gittiler (Tursun Bey, s. 156). Kızıl Ahmed, Otlukbeli Savaşı’nın çıkmasında da önemli rol oynadı (Anhegger, I/1 [1949], s. 150). Zira Uzun Hasan galip gelirse tekrar beyliğine kavuşabileceği beklentisi içindeydi. Ancak savaşın Osmanlılar tarafından kazanılması üzerine bu beklentisi gerçekleşmedi. Savaş sırasında Kızıl Ahmed’in yakalandığı ve başının kesildiği (a.g.e., I/1 [1949], s. 153) rivayeti doğru değildir. Nitekim Uzun Hasan’ın 882 (1478) yılında ölmesinin ardından şehzadeler arasında başlayan taht mücadelelerinde Kızıl Ahmed Diyarbekir Valisi Yâkub Bey’i desteklemiş ve onun kardeşi Halil üzerine düzenlediği sefere bazı kuvvetlerle katılmıştır (Huncî, s. 153). Kızıl Ahmed, Yâkub Bey’in zaferiyle sonuçlanan bu iç savaştan sonra bir süre daha Akkoyunlu Devleti’nin hizmetinde kaldı (Ebû Bekr-i Tihrânî, II, 543).

II. Bayezid zamanında affedilerek Osmanlı ülkesine dönen Kızıl Ahmed Bey’e Bolu sancağı dirlik olarak verildi (İbn Kemal, VII. Defter, s. 201). Hayatının son dönemi ve ölüm tarihi hakkında fazla bilgi yoksa da 890’da (1485) başlayan Osmanlı-Memlük savaşlarında Hersekzâde Ahmed Paşa’nın, ardından Hadım Ali Paşa’nın yanında bulunduğu, sonra da II. Bayezid’in Modon seferine katıldığı (a.g.e., VIII. Defter, s. 205) ve kendisine timar olarak verilen Filibe’de öldüğü bilinmektedir (a.g.e., VII. Defter, s. 201).

Kızıl Ahmed Bey’in tasavvufla ilgilendiği, II. Bayezid devrinin Halvetî şeyhlerinden Dâvud Efendi’ye (, I, 69) gönderdiği mektupta ondan sülûk ve devâir-i hamse hakkında mâlûmat istediği, şeyhin de gerekli cevabı gönderdiği, bu meseleye dair Gülşen-i Tevhîd adında bir kitap yazdığı anlaşılmaktadır (Mecdî, s. 374).

İsfendiyaroğulları diye de anılan Candaroğlu Beyliği, bazı eserlerde bu son hükümdarının adıyla Kızılahmedliler şeklinde de zikredilir. Kızıl Ahmed Bey’in oğulları Mûsâ ve Mirza Mehmed Osmanlı Devleti hizmetinde bulunmuşlardır. Bunlardan Mehmed, II. Bayezid’in kızlarından biriyle evlenmiş ve bu evlilikten II. Selim ve III. Murad dönemlerinin önemli şahsiyetlerinden Şemsî Ahmed Paşa dünyaya gelmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Kıvâmî, Fetihnâme-i Sultan Mehmed (nşr. Fr. Babinger), İstanbul 1955, s. 211 vd.

Ebû Bekr-i Tihrânî, Kitāb-ı Diyārbakriyye (nşr. Necati Lugal – Faruk Sümer), Ankara 1993, II, 543.

, s. 156-157, 160, 168.

Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth (nşr. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s. 153, 156.

Rûhî Târihi (nşr. Halil Erdoğan Cengiz – Yaşar Yücel, , XIV/18 [1992] içinde), s. 455.

Huncî, Târîḫ-i ʿÂlemʾârâ-yı Emînî (nşr. J. E. Woods), London 1992, s. 150, 153.

, II, 744, 746, 748, 754, 774, 802.

Hadîdî, Tevârîh-i Âl-i Osmân (haz. Necdet Öztürk), İstanbul 1991, s. 254-255, 260, 272.

, VII. Defter, s. 185-186, 190-191, 199-201, 207; VIII. Defter, s. 205.

, s. 374.

, I, 473 vd., 476, 482, 498-499; II, 56, 61.

, III, 375, 377.

, III, 58, 60.

, I, 69.

, s. 29-30, 135-136, 137, 147, 191.

, I, 291, 292, 296, 322.

Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, Ankara 1953, s. 256, 257, 258-259, 282, 284, 286, 300, 307.

Yaşar Yücel, Çoban-oğulları Candar-oğulları Beylikleri, Ankara 1980, s. 7, 100-101, 109, 112, 115, 117-123.

Ali, “Candaroğlu Hükümeti”, , XIV/1 (1340), s. 20 vd.

R. Anhegger, “Muâlî’nin Hünkârnâmesi”, , I/1 (1949), s. 150 vd., 153.

Adnan Sadık Erzi, “Akkoyunlu ve Karakoyunlu Tarihi Hakkında Araştırmalar”, , XVIII/70 (1954), s. 217.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 25. cildinde, 543 numaralı sayfada yer almıştır.