İKĀB

Kâfirlere ve ilâhî emirlere uymayan kimselere verilen ceza anlamında bir terim.

Müellif:

Sözlükte “bir şeyin arkasından gelmek, yerine geçmek” mânasına gelen akb kökünden türemiş bir kelime olup “yapılan kötü işlerin ardından gelen ceza” demektir. Terim olarak “ilâhî emirlere uymayanlara dünyada, âhirette veya her iki yerde verilen ceza” diye tanımlanabilir. İkāb Kur’an’da “ceza” anlamında kullanılan azap, be’s, ricz gibi kelimelerle yakın anlamlı, imana ve sâlih amele mükâfat olarak verilen sevap ve ecirle de karşıt anlamlı bir terimdir.

On dokuz âyette yer alan ikāb kelimesi üç âyette yalın olarak, on üç yerde “şedîdü’l-ikāb”, iki yerde “serîu’l-ikāb” ve bir yerde “zû ikābin elîm” şeklinde geçer. Âyetlerde ikābın bazan genel bir uyarı olduğuna işaret edilir, bazan da niteliği ve kimleri kapsadığı konusunda bilgi verilir. Müfessirler azabın şiddetli ve acıklı oluşunun sebebini şöyle açıklamışlardı: İlâhî emirler hem Allah’ın hem de yaratıkların hukukunu gözetmek amacı taşıdığından bunlara aykırı davranmak büyük bir suç teşkil eder. Bundan dolayı ilâhî adalet buyruklara uymayanlara hak ettikleri cezanın verilmesini gerektirir. Kur’an’ın bütünü dikkate alındığında günahkârları bağışlamaya yönelik âyetlerin daha çok olduğu, ancak inkâr yahut isyanda ısrar edenlere gerekli cezanın verileceği anlaşılır. İlâhî azabın hızlı olması, âhirette suçluların cezalandırılması konusunda gecikme ve oyalanma gibi hususların vuku bulmayacağı şeklinde anlaşılmıştır.

İkābla ilgili âyetlerde kimlerin azaba uğrayacağı da belirtilmektedir. Bunları üç grupta ele almak mümkündür. a) Peygamberlerin tebligatına karşı çıkanlar (er-Ra‘d 13/32), onları yalanlayanlar (Sâd 38/14) ve davetlerini engellemeye çalışıp hak yerine bâtılı koymak için çaba sarfedenler (el-Mü’min 40/5), kendilerine âyetler geldikten sonra onları değiştirmeye kalkışanlar (el-Bakara 2/211). Bu tür âyetlerde geçmişteki topluluklar örnek gösterilerek Hz. Muhammed’e karşı çıkanların da aynı âkıbete uğrayacağına işaret edilir. b) Allah’ın koyduğu sembollere, haram aya, kurbana ve Kâbe’ye yönelenlere saygısızlık gösterenler, iyilik ve takvâda değil günah ve düşmanlıkta yardımlaşanlar (el-Mâide 5/2). c) Allah’a ve resulüne karşı gelenler (el-Haşr 59/4). İlâhî ikābı gerektirecek karşı gelme ise pervasızca tavır takınma, isyanda ısrar etme ve tövbeye yaklaşmayıp günahı sürdürme şeklinde yorumlanmıştır.

İkāb kelimesi “cezalandırma” ve “ilâhî azap” anlamında hadislerde de geçer. Hz. Peygamber, korkulu rüya gören bir kimsenin uyandığında ilâhî gazap ve ikābdan, insanların şerrinden ve şeytanın tahriklerinden Allah’a sığınmasını tavsiye etmiş (Tirmizî, “Daʿavât”, 93; Nesâî, “İstiʿâẕe”, 62), iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın ihmal edilmesi halinde ilâhî ikābın vuku bulacağı uyarısında bulunmuş (, IV, 361; Tirmizî, “Fiten”, 9), toplumda ribâ ve zinanın yaygınlaşmasının ilâhî ikābı celbedeceğini haber vermiş (, I, 402) ve kendisi dualarında ilâhî ikābdan daima Allah’a sığınmıştır (, “Şaʿr”, 9). İkābın çeşitleri, kapsamı, safhaları ve ebedîliği gibi konular kelâm ilminde tartışılmıştır (bk. AZAP).


BİBLİYOGRAFYA

, “ʿaḳb” md.

, “ʿaḳb” md.

, “ʿaḳb” md.

, “ʿiḳāb” md.

, “ʿaḳb” md.

, “ʿaḳb” md.

, “Şaʿr”, 9.

, I, 402; IV, 361.

Buhârî, “Aḥkâm”, 49, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 12.

Tirmizî, “Daʿavât”, 93, “Fiten”, 9, “Tefsîr”, 21.

Nesâî, “İstiʿâẕe”, 62.

Taberî, Câmiʿu’l-beyân, Beyrut 1408/1987, VI, 84-85; XI, 26.

, XIV, 13.

İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, Beyrut 1388/1969, I, 349; IV, 70.

İzzeddin Belîk, Mevâzînü’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm, Beyrut 1403/1984, s. 81-164.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 13-14 numaralı sayfalarda yer almıştır.