İNŞİRÂH SÛRESİ

Kur’ân-ı Kerîm’in doksan dördüncü sûresi.

Müellif:

Mekke döneminde Duhâ sûresinden sonra nâzil olduğu konusunda ittifak vardır. Nüzûl sırasına göre on ikinci sûre olduğu kabul edilir. Sekiz âyetten oluşan sûrenin fâsılaları ا، ب، ك harfleridir. Adını “elem neşrah leke” ifadesinden almıştır. Elem neşrah, Elem neşrah leke ve Şerh sûresi olarak da anılmaktadır. Tâbiînden Tâvûs b. Keysân ve Ömer b. Abdülazîz’in Duhâ ile, üslûp ve mâna bakımından bunun devamı mahiyetindeki İnşirâh sûrelerini tek sûre olarak kabul ettikleri ve aralarını besmele ile ayırmadan aynı rek‘atta okudukları nakledilmektedir (Fahreddin er-Râzî, XXXII, 3; Âlûsî, XXX, 165). Ancak bütün kıraatlerde bunlar iki ayrı sûre olarak okunmuş ve bu anlayış genel kabul görmüştür.

Duhâ gibi İnşirâh sûresi de Hz. Peygamber’in tebliğin ilk dönemlerinde mâruz kaldığı sıkıntılar karşısında kendisini teselli etmek amacıyla indirilmiştir. Sûrenin nüzûl sebebi olarak fakirliklerinden dolayı putperestler tarafından aşağılanan müslümanların teselli edilmesi de gösterilmektedir (Süyûtî, s. 213).

Sûrenin başında Hz. Peygamber’e, “Senin göğsünü açmadık mı?” şeklinde hitap edilerek kendisine sıkıntı veren ağır yükün üzerinden kaldırıldığı bildirilir. Daha sonra şanının yüceltildiği vurgulanıp her güçlükle birlikte bir kolaylığın bulunduğu iki defa zikredilir. Sonunda ise Resûl-i Ekrem’e boş kaldığı zamanlarda çaba sarfetmesi ve rabbine yönelmesi emredilir.

İlk âyetin yorumuyla ilgili olarak iki farklı görüş nakledilmektedir. Bunlardan birine göre âyet, Hz. Peygamber’in çocukluk döneminde (Müslim, “Îmân”, 261) veya mi‘racın meydana geldiği gece (Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 42; Müslim, “Îmân”, 263) Cebrâil tarafından göğsünün yarılarak kalbinin çıkarılmasına, zemzem suyu ile yıkandıktan sonra ilim ve hikmetle doldurularak tekrar yerine konulmasına işaret etmektedir (bk. ŞAKK-ı SADR). Müfessirler arasında yaygın kabul gören ikinci görüş ise âyetin cismanî bir müdahaleyi değil Peygamber’in ruhunun ilim ve hikmetle zenginleştirildiğini, üzüntü ve sıkıntısı giderilerek kalbine ferahlık verildiğini ifade etmektedir. İbn Abbas’ın da âyeti, “Biz senin göğsünü İslâm’a açtık” şeklinde tefsir ettiği bildirilmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 94). En‘âm sûresinde (6/125), “Allah, hidayetini dilediği kimsenin göğsünü İslâm için açar” ve Zümer sûresinde (39/22), “Allah’ın İslâm için göğsüne genişlik verdiği kimse rabbi tarafından hidayet nuru üzerinde değil midir?” buyurulması da bu yorumu desteklemektedir.

İnşirâh sûresinin, “Senin üzerinden ağır bir yükü kaldırdık” meâlindeki âyetiyle, peygamberlikten önce veya peygamberliğin ilk dönemlerinde Resûlullah’ı çok üzen ve tahammülü güç olan zorlukların kaldırılması kastedilmiştir. Âyetteki vizr kelimesinin “ağır günah” mânasında olduğunu, dolayısıyla burada Hz. Peygamber’in günahlarının bağışlanmasının kastedildiğini söyleyenler bulunmakla birlikte ağırlığı özellikle vurgulanmış olan bir günahın Resûl-i Ekrem’le irtibatlandırılması uzak bir ihtimal olarak görünmektedir. Resûlullah’ın bu âyet nâzil olunca, “Bir zorluk iki kolaylığa asla üstün gelemez” dediği rivayet edilmektedir (Hâkim, II, 528). Âyette güçlükle beraber kolaylığın bulunacağına iki defa vurgu yapılması bir yandan Resûl-i Ekrem’in, karşılaşacağı şiddetli engelleme ve zorlukların rahatlama ile sonuçlanacağına kesin olarak güvenmesini sağlamayı amaçlamakta, öte yandan müminlere mâruz kalacakları sıkıntı ve haksızlıklar karşısında yılgınlığa düşmemelerini, Allah’a daima güvenmelerini, iyimserliklerini koruyup güzel günler için çalışmalarını telkin etmektedir. Nihayet sûrenin sonunda Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlerden Allah’a bağlılıklarını sürdürmeleri istenmektedir.

İnşirâh sûresinin faziletiyle ilgili olarak, “Kim Elem neşrah sûresini okursa âdeta üzüntülü olduğum sırada yanıma gelip beni rahatlatmış sayılır” meâlinde bir hadis rivayet edilmişse de (Zemahşerî, III, 222) bu rivayet muteber sayılmamıştır. Türkçe’deki, “Elif demeden ‘fergab’a çıkılmaz” deyiminde bu sûrenin son kelimesine işaret vardır. Son devir Osmanlı âlimlerinden Edirne Müftüsü Fevzi Efendi Ḳudsiyyü’l-feraḥ fî tefsîri sûreti Elem neşraḥ (İstanbul, ts.) adıyla bir eser kaleme almıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Buhârî, “Tefsîr”, 94, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 42.

Müslim, “Îmân”, 261, 263.

, XXX, 150-152.

, II, 528.

, III, 222.

, IX, 162-167.

, XXXII, 2-7.

Aynî, ʿUmdetü’l-ḳārî, Kahire 1392/1972, XVI, 165-166.

Süyûtî, Lübâbü’n-nuḳūl fî esbâbi’n-nüzûl, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), s. 213.

, XXX, 165-172.

İbn Âşûr, et-Taḥrîr ve’t-tenvîr, Tunus 1984, XXX, 407-418.

, VIII, 5911-5926.

“el-İnşirâḥ”, , III, 410-411.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 345-346 numaralı sayfalarda yer almıştır.