KĀF SÛRESİ

Kur’ân-ı Kerîm’in ellinci sûresi.

Müellif:

Mekke döneminde Mürselât sûresinden sonra nâzil olmuştur. Kırk beş âyet olup fâsılaları ب، ج، د، ر، ص، ظ harfleridir. Adını ilk âyetin başındaki kāf harfinden almıştır. Bâsikāt sûresi olarak da isimlendirilir. Sûrelerin ihtiva ettiği âyet sayısına göre yapılan sınıflandırmada tıvâl-i mufassal grubunda yer alanların bu sûreyle başladığı kabul edilmektedir (Elmalılı, VI, 4489).

Kāf sûresinde, ölümden sonra yeniden dirilişle bunu inkâr edenlerin uyarılması ve iman edenlerin müjdelenmesi, peygamberlerini yalanlayan kavimlerden bazı örnekler verilerek bunların sonlarının hatırlatılması, kavminin inkârcı ve yıkıcı tavırlarına karşı Hz. Peygamber’e teselli ve güven telkin edilmesi, inkârcıların âhirette karşılaşacakları cezalar ve inananlara verilecek nimetler gibi konular çarpıcı bir ifade örgüsü ve etkileyici bir üslûpla anlatılmıştır. Bölümler arasındaki uyum sûrenin bir defada indirildiğini göstermektedir. Sûrenin başındaki kāf harfinin ne anlama geldiği konusunda ileri sürülen çeşitli görüşler arasında bu harfin yeryüzünü kuşatan bir dağı ifade ettiği söylenmekle birlikte (Taberî, XXVI, 93) bu rivayetin İsrâilî hurafelerden olduğu belirtilmiştir (İbn Kesîr, IV, 221).

Kāf sûresinin muhtevasını iki bölümde ele almak mümkündür. Birinci bölümde (âyet 1-15), müşriklerin kendilerine gönderilen peygamberi ve ölümden sonra dirilmeyi yalanladıklarına dikkat çekilerek Allah’ın kudretine işaret eden kozmolojik delillerden örnekler verilir; gökyüzü, yeryüzü, dağlar, gökten indirilen sular, hurma ağaçları, bahçeler ve bitkilere dikkat çekilir; böylece insanlar bunların yaratılışındaki hikmeti kavramaya ve düşünmeye teşvik edilerek bu deliller dikkate alındığında insanları ölümden sonra diriltmenin Allah için kolay olacağı bildirilir. Aynı bölümde ayrıca, daha önceki bazı kavimlerin kendilerine gönderilen peygamberleri yalanladıklarına dikkat çekilir. Bu kavimlerin yalnız isimlerinin zikredilip ayrıntıya girilmemiş olması, o dönemdeki Araplar’ın onlar hakkında mâlûmat sahibi olduklarını gösterebileceği gibi buradaki amacın söz konusu toplulukların tarihlerini anlatmak değil davranışlarının onları sürüklediği âkıbeti haber vermek suretiyle muhatapların ibret almalarını sağlamak olduğu da söylenebilir. Öte yandan burada, karşılaştığı yalanlamanın kendisinden önceki peygamberlerin de başına geldiğini hatırlatmak suretiyle Resûl-i Ekrem’i teselli amacı da güdülmektedir.

Sûrenin ikinci bölümünde (âyet 16-45), inkârcıların ölümden sonra dirilme konusundaki şüphelerine karşı insanın yaratılışına dikkat çekilerek insanı yaratan gücün onun en gizli duygu ve düşüncelerini dahi bildiği ifade edilir. Bu kısımda, muhatapların bilhassa âhiret hayatı konusuna dikkatlerini yoğunlaştırarak içlerinde ürperti uyandırmayı, böylece kendilerini dehşetli sondan korumayı hedefleyen bir üslûp hâkimdir. Ayrıca takvâ sahiplerine âhirette verilecek nimetlerden de bahsedilir. Bu bölümde yer alan, “Biz insana şah damarından daha yakınız” meâlindeki âyet (âyet 16), insanın bütün eylem ve düşünceleri konusunda derin bir sorumluluk bilinci taşıması gerektiğini vurgulaması açısından çok anlamlıdır. Sûrenin sonlarına doğru Hz. Peygamber’in kendisine inanmayanların sözlerine karşı sabırlı olması öğütlenerek günün değişik vakitlerinde Allah’ı saygı ve övgüyle anması istenir. Kıyamet ve mahşer sahnesine kısa ve etkili ifadelerle tekrar temas eden âyetlerin ardından sûre, inatçı müşriklerin neler söylediklerini Allah’ın çok iyi bildiğini, Resûl-i Ekrem’in onları inanmaya zorlamak gibi bir görevinin bulunmadığını belirten ve Allah’ın uyarılarından yararlanabilecek iyi niyetli insanlara Kur’an aracılığıyla uyarıda bulunmasını emreden âyetle sona ermektedir.

Hz. Peygamber bayram namazlarında Fâtiha’dan sonra Kāf ve Kamer sûrelerini okumuştur (Müslim, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 14, 15; Nesâî, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 12). Ayrıca bu sûre, Resûlullah’ın özellikle sabah namazlarının ilk rek‘atında sıkça okuduğu sûreler arasında yer alır (Dârimî, “Ṣalât”, 66; Müslim, “Ṣalât”, 168-169). Diğer taraftan Hz. Peygamber’in cuma hutbelerinde de çoğunlukla Kāf sûresini okumuş olması sûrenin ihtiva ettiği konuların, özellikle âhiretle ilgili açıklamaların ve uyarıların önemine, bunların insanlara sıkça hatırlatılmasının gerekliliğine işaret etmektedir. Resûl-i Ekrem’in komşusu Ümmü Hişâm bint Hârise, Kāf sûresini cuma hutbelerinde Resûlullah’tan dinleyerek ezberlediğini belirtmektedir (Müslim, “Cumʿa”, 50-52). Bazı tefsirlerde yer alan, “Kāf ve’l-Kur’âni’l-mecîd’i öğrenin” (Âlûsî, XXVI, 171) ve “Kim Kāf sûresini okursa Allah onun ölüm sıkıntılarını hafifletir” (Zemahşerî, IV, 13) şeklindeki hadislerin sahih olmadığı kabul edilmiştir (İbn Arrâk, I, 297; Muhammed et-Trablusî, I, 1006).

Kāf sûresi hakkında müstakil çalışmalar da yapılmıştır. İbrâhim Kuşeyrî’nin Tefsîr-i Sûre-i Ḳāf (Samsun Gazi Ktp., nr. 828) ve Abdülmün‘im Memdûh Ramâh’ın Tefsîru sûreti Ḳāf ve’l-edilletü fîhâ ʿale’l-baʿs̱ ve’l-cezâ (Kahire 1987) adlı eserleri bunlar arasında sayılabilir. Ahmed b. Şâkir el-Huzeyfî, Uṣûlü’l-ʿaḳīde min ḫilâli sûreti Ḳāf adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1407/1987, Medine, el-Câmiatü’l-İslâmiyye).


BİBLİYOGRAFYA

Dârimî, “Ṣalât”, 66.

Müslim, “Ṣalât”, 165-169, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 14, 15, “Cumʿa”, 50-52.

Nesâî, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 12.

, XXVI, 93-115.

, IV, 3-13.

, XXVIII, 145-192.

İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, [baskı yeri ve tarihi yok] (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), IV, 220-231.

, I, 297.

Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî ʿan şedîdi’ż-żaʿf ve’l-mevżûʿ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408, I, 1006.

, XXVI, 170-195.

, V, 70-82.

, VI, 4488-4524.

M. Tâhir İbn Âşûr, et-Taḥrîr ve’t-tenvîr, [baskı yeri ve tarihi yok], XII, 273-334.

Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân (trc. Ahmed Asrar), İstanbul 1997, VI, 45-72.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 143-144 numaralı sayfalarda yer almıştır.