İBNÜ’l-BENNÂ el-MERRÂKÜŞÎ

Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Osmân el-Merrâküşî el-Ezdî el-Adedî (ö. 721/1321)

Matematikçiliğiyle tanınan çok yönlü âlim.

Müellif:

9 Zilhicce 654 (28 Aralık 1256) tarihinde Merakeş’te doğdu; ailesi Gırnata (Granada) kökenlidir. Babası yapı ustası olduğundan “İbnü’l-Bennâ” künyesiyle, matematikteki şöhretinden dolayı da “Adedî” nisbesiyle anılır. Merakeş’te Ebû Abdullah Muhammed b. Mübeşşir el-Merrâküşî ile Ali el-Ahdeb’den Kur’an ilimleri, Ebû İmrân Mûsâ b. Ebû Ali ez-Zenâtî, Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Abdurrahman el-Megīlî ve Ebü’l-Velîd Ali b. Ebû Bekir’den fıkıh, Ebû Abdullah İbn Abdülmelik’ten hadis ve Ebû İshak İbrâhim b. Abdüsselâm es-Sanhâcî el-Attâr’dan Arap dili ve edebiyatı okudu. İbn Kunfüz’e göre İbnü’l-Bennâ’nın sûfî eğilimleri, Merakeş’teki hocaları arasında bulunan Ebû Abdullah el-Hezmîrî ile kardeşi Ebû Zeyd Abdurrahman el-Hezmîrî’den kaynaklanmaktadır; onun aritmetik eserlerinde görülen sihirli karelerle matematiksel Hurûfîliğin kaynağı da Ebû Zeyd el-Hezmîrî’dir. Yine Merakeş’teki hocalarından Ebû Bekir Muhammed b. İdrîs el-Fe’r el-Kallûsî de onu özellikle rasyonel sayılar konusuna yönlendirmiştir. Daha sonra Fas’a geçerek tahsilini tamamlayan İbnü’l-Bennâ bu şehirde İbn Hacele er-Riyâzî’den matematik, tıp ve astronomi, Kadı Ebû Abdullah Muhammed b. Ali eş-Şerîf’ten nahiv ve matematik (özellikle geometri), Ebû Abdullah Muhammed b. Mahlûf es-Sicilmâsî’den astronomi okudu. Kaynaklar onun ayrıca Mirrîh adlı bir hekimden tıp tahsil ettiğini yazmaktadır. İbnü’l-Bennâ’nın matematik sahasındaki fikirlerinin oluşmasında ve zihniyetinin şekillenmesinde Fas’taki hocalarının etkisi büyük olmuştur. Öğrenimini bitirdikten sonra ders vermeye başlayan İbnü’l-Bennâ’nın en ünlü öğrencileri filozof Muhammed b. İbrâhim el-Âbilî, müctehid fakihlerden kabul edilen ve İbnü’l-İmâm diye şöhret bulan Ebû Zeyd Abdurrahman b. Muhammed et-Tilimsânî ile kardeşi Ebû Mûsâ Îsâ, İbnü’l-Hâc el-Billifîkī, Ebû Zeyd Abdurrahman b. Süleyman el-Lecâî ve İbnü’n-Neccâr et-Tilimsânî’dir. İbnü’l-Bennâ hakkındaki birçok bilginin kaynağı olan İbn Kunfüz onun defalarca Fas’a gittiğini, Merînî sultanları ile sıkı ilişkisi bulunduğu halde resmî görev almadığını ve 5 Receb 721’de (31 Temmuz 1321) ölünceye kadar Merakeş’te öğretimle uğraştığını bildirmektedir (Refʿu’l-ḥicâb, neşredenin girişi, s. 44). İbnü’l-Bennâ’nın Fas halkı arasında “Sîdî Bulibennâ” lakabıyla tanınmasının ve mezarının bugün dahi ziyaret edilmesinin sebebi onun dini bütün örnek bir şahsiyet ve ayrıca bir mutasavvıf olmasıdır.

Telif ve tedris üslûbu öğrencileri tarafından yaygınlaştırılan İbnü’l-Bennâ’nın eserlerine ders kitabı olarak okutuldukları için çok sayıda şerh yazılmıştır. Böylece Mağrib’de bir İbnü’l-Bennâ okulu oluşmuş ve IX. (XV.) yüzyılın sonlarına, yani bu geleneğin içerisinde yetişmiş Kalesâdî’nin eserleriyle üslûbunun yerleşip yaygınlaşmasına kadar canlılığını korumuştur. İbnü’l-Bennâ’nın üslûbundaki en belirgin özellik basitleştirme ve gereksiz tekrarlardan kaçınma şeklinde özetlenebilir. Ancak bu usul İbn Haldûn ve bazı Mağribli matematikçiler tarafından eleştirilmiştir. Bu okulun sürekliliğine ve tesirinin kalıcılığına en büyük delil İbnü’l-Bennâ’dan sonra gelen İbn Haydûr, İbn Kunfüz, Kalesâdî, İbnü’l-Hâim ve İbnü’l-Mecdî gibi matematikçilerin onun eserlerini şerhetmesidir.

İbnü’l-Bennâ, amelî ve nazarî diye ikiye ayırdığı hesap ilmini ilke olarak nazarî ilimlerden kabul eder. Bu tasnifin Meşşâî felsefesinin etkisini taşıdığı açıktır; çünkü felsefî tasnifte bilimin konusu yanında gayesi de dikkate alınmaktadır. Matematikçiler kendi anlayışları açısından bu tasnife her zaman uymadıkları için İbnü’l-Bennâ da Telḫîṣu aʿmâli’l-ḥisâb’da ortaya koyduğu aritmetiği konusuna bakmadan sırf maksadı açısından amelî ilim saymıştır ve ona göre burada esas olan katma yani toplama ve çarpma ile ayırma yani çıkarma ve bölmedir. Diğer taraftan bu hesap türü muâmelâtta ve ferâizde de kullanılmaktadır (a.g.e., neşredenin girişi, s. 202). Telḫîṣ’i şerhedenlerden birçoğu bu metodu benimserken İbn Haydûr, Tuḥfetü’ṭ-ṭullâb adlı şerhinde buna karşı çıkmış ve Meşşâî felsefesi açısından bütün bir hesabın nazarî olduğunu söylemiştir; çünkü İbn Haydûr, İbnü’l-Bennâ’nın aksine hesap ilminde konuya bakılması gerektiğini, amacın önemli olmadığını vurgular. İbnü’l-Bennâ’nın hesap ilmine yaklaşımında göze çarpan en önemli özellik, rasyonel sayılar konusunda Doğu İslâm matematiğine göre ileri bir seviye göstermesidir. Diğer bir önemli husus da irrasyonel sayıların yaklaşık karekökünün tesbitinde kaydettiği başarıdır. Mağrib matematiğinde onun başlattığı bu çalışma öğrencileri ve şârihleri tarafından sürdürülmüş, özellikle Kalesâdî ile doruk noktasına ulaşmıştır.

Sayının tarifi ve sonsuzluk kavramı gibi konularda İbnü’l-Bennâ’nın ileri sürdüğü fikirler, matematik tarihi ve felsefesi yanında genel felsefe tarihini de ilgilendirmektedir. Sayılar teorisinde ise İbnü’l-Bennâ özellikle Refʿu’l-ḥicâb adlı eserinde ortaya, daha önce Kerecî ile bazı sözlük yazarlarının örneklerini verdikleri ve Kemâleddin el-Fârisî’nin geniş bir şekilde ele alıp incelediği kombinatör analiz konusunda çalışmalar ortaya koymuş, ayrıca bu çalışmalarını salt sözel ifadeyle bırakmayıp matematik formülasyon şekline de getirmiştir. Bu formülasyonda daha sonra “Pascal üçgeni” adıyla anılacak olan “el-müsellesü’l-hisâbî”yi kullandığı görülür. Öte yandan işlemlerini yürütürken tümevarımın çeşitli yollarına başvurduğu gibi bu bağlamda sayısal dizilerle de ilgilenmiştir. İbnü’l-Bennâ’nın sayı kavramını tanımlaması el-Maḳālât fî ʿilmi’l-ḥisâb gibi ilk eserlerinde, eski Mısır matematiğinden gelip Pisagor-Öklid geleneğinde son şeklini alan ve hem Doğu hem Batı İslâm dünyasında yaygınlıkla kullanılan “birliklerin bir araya gelmesinden oluşan çokluk” tanımına uygun iken daha sonra Telḫîṣ ve Refʿu’l-ḥicâb’da İbn Sînâ’nın fikirlerinin de etkisiyle “birliklerin birleşmesinden oluşan şey (tekil)” haline dönüşmüştür. Ancak İbnü’l-Bennâ, sayının tarifinin mantık değil matematik açısından ele alınması gerektiğini ileri sürer. Çünkü sayı matematiğin bir aracıdır ve tabiatı da ona uygundur; dolayısıyla aslında tavsifî değil ancak tersîmî, yani sözlerle nitelendirilmesi değil gözle görülebilir biçimde şekil ve çizimlerle tanıtılması mümkündür (a.g.e., neşredenin girişi, s. 207).

Klasik gelenekte bir, sayıların ilkesi sayıldığından sayı kabul edilmez; çünkü ilke ilkesi olduğu şeyle aynı kategoriye konulamaz. İbnü’l-Bennâ’ya göre ise birin işlemlerde kullanılmasının yanı sıra bütün matematik kurallarına uyması onun da diğerleri gibi sayı olduğunu gösterir (a.g.e., neşredenin girişi, s. 208). İbnü’l-Bennâ’nın bu kabulünün başka bir gerekçesi de birin tekil sayılardan olması, fakat aynı zamanda belirli bir çokluğa delâlet etmesidir. Bundan dolayı sayı ile saymayı birbirinden ayırmak zorunda kalmıştır. Bu ayırıma göre sayı zihnî bir tabiata sahiptir, soyuttur; temel öğesini meydana getiren birlikleri de birbirine eşittir. Sayma ise dış dünyadaki sayılabilen nesneleri gösterir; birlikleri eşit olabilir yahut olmayabilir, çünkü sayma maddeye ilişkindir. Bu açıdan sayma sonludur ve kendisine delâlet eden birlikler de sayılardır (a.g.e., neşredenin girişi, s. 223).

İbnü’l-Bennâ, zihnî seviyedeki soyut sayıların sonsuzluğu ile maddî ve sonlu sahalardaki uygulanışları arasında bir ayırıma gitmiştir. Çünkü onun için matematik, varlığın hakikatini araştıran belirli bir yöntem olup salt pratik bir ilim değildir. Dolayısıyla sonsuzluk kavramını da matematiğin tabiatı açısından ele alır. Meselâ Şerḥu merâsîmi’ṭ-ṭarîḳa adlı eserinde sonsuzluk kavramına varlık açısından bir anlam verir. Buna göre sonsuzluk sıfat değil bir yargıdır ve bu açıdan zihnîdir; nesnel bir gerçeklik sayılamaz. Bu sebeple İbnü’l-Bennâ’ya göre ilim varlıktan daha geniş bir kavramdır; dolayısıyla sayı zihnî mânadaki sonsuzluk anlayışına göre sonsuz biçimde artar. Buna paralel olarak sayılar birler, onlar ve yüzler denilen üç mertebe ile sınırlandırılır. Her mertebede dokuz sayı vardır ve bunun sebebi, âlemin bir cevher ve dokuz araz olmak üzere onlu bir varlık planına sahip bulunmasıdır. Bu durum sayıların “her onlukta bir” niçin devrettiğini de açıklar (a.g.e., neşredenin girişi, s. 211-212). İbnü’l-Bennâ Refʿu’l-ḥicâb’da, kavramsal ile fiziksel arasında yaptığı eşleştirmeyi daha da ileri götürerek tahlîl ve terkip gibi matematik işlemleriyle oluş ve bozuluşu karşılaştırır ve matematikle fizik bilimini mukayese eder. Onun bu tavrı, klasik Pisagorcu-Eflâtuncu riyâziyye geleneğiyle Aristocu fizik geleneği arasında birbirine paralel giden karşılıklar bulması anlamına gelir. Böylece İbnü’l-Bennâ, bütün varlığı sayısal ve geometrik yapılara indirgeyen gelenekle ikisini tamamen ayıran gelenek arasında uyum sağlamaya çalışmıştır. Bu yaklaşım, onun matematiğin amelî kullanımından hareketle ulaştığı bir sonuçtur. Diğer bir ifadeyle İbnü’l-Bennâ, zihnî varlıkla dış dünyadaki varlık arasında ilişki kurmaya çabalamış ve görüşlerini izah ederken Sünnî tasavvuf geleneğinden de faydalanmıştır.

İbnü’l-Bennâ kesri, “parça konumunda olan iki sayı arasındaki oran” şeklinde tanımlar. Bu tarif bir bakıma Mağrib geleneğindeki kesir tarifine yöneltilmiş bir eleştiridir. Onun Refʿu’l-ḥicâb’da dil, matematik, felsefe ve amelî fıkıhtan getirdiği delillerle temellendirmeye çalıştığı düşüncesine göre kesir aslında, “birbirine izâfet yoluyla bağlı bulunan pozitif tam sayılar üzerinde işlem yapmaktır.” Böylece yarım, bir ile iki arasında kurulan bir izâfet ilişkisidir; bu ilişki diğer sayılar için de geçerli olduğundan küllîdir ve bu çerçevede her sayı diğer bir sayının parçası yahut parçalarıdır. Kesri izâfetin diğer bir ismi olarak gören İbnü’l-Bennâ, sonsuzluk kavramının ortaya çıkardığı zorluklardan dolayı bu nisbetin nazarî ve tatbikî tarafı arasında ayırım yapma ihtiyacını da duymuş ve atomcu kelâmcılarla Meşşâîler arasındaki cismin sonsuz biçimde bölünüp bölünemeyeceği tartışmasına girmeden cismin dış dünyada, ayrışma yoluyla değil birleşme yoluyla meydana geldiğini belirtmekle yetinmiştir.

Eserleri. A) Matematik. 1. Telḫîṣu aʿmâli’l-ḥisâb (et-Telḫîṣ fi’l-ḥisâb). İslâm matematik tarihi açısından en önemli eseridir. Daha sonraki matematikçiler tarafından verilen adı, herhangi bir kitabın telhisi olmasından değil aritmetik işlemlerini ayrıntılardan arındırarak özetle vermesinden, yani hesap ilminin kısa ve özlü bir derlemesi olmasından dolayıdır. Kitap saf amelî kaygılarla telif edilmiştir ve dolayısıyla nazarî bir çerçeveye sahip değildir; çünkü medenî ortam düşünülerek kaleme alınmıştır. Bu açıdan zekât ve miras konuları dahil muâmelât hesabına ilişkin birçok meseleyi inceler. Eser, ihtiva ettiği teknik bilgiler kadar matematiğin usulüne ilişkin açıkladığı bazı ilmî ve felsefî görüşlerle ilimler tasnifi, sayının tarifi, bir ve sonsuzluk kavramlarına dair ileri sürdüğü düşüncelerden dolayı da önem kazanmıştır. Bundan dolayı en çok şerhedilen eserlerden biridir; hatta VIII. (XIV.) yüzyıl Batı İslâm matematiğinden günümüze gelen kaynakların büyük çoğunluğu ona yazılan şerhlerdir denilebilir. İbnü’l-Bennâ’nın Refʿu’l-ḥicâb’ı da bu kitabın şerhi niteliğindedir. İki cüzden oluşan eserin birinci cüzü bilinenlerin hesabını konu edinir ve üç kısımdır; bunların birincisi pozitif tam sayıların, ikincisi pozitif rasyonel sayıların, üçüncüsü kareköklerin hesabını içerir. İkinci cüz bilinenlerden hareketle bilinmeyenlerin tesbiti hakkındadır ve ilki dört orantılı sayı ile çift yanlış hesabı, ikincisi geniş olarak cebir ve mukabeleyi konu alan iki kısımdan meydana gelir; en sona eklenen tekmilede ise üç adet çözülmüş problem verilir. Telḫîṣ’in en önemli özelliği ispatsız olmasıdır. Bunun yanında ikiye katlama, ikiye bölme ve küpkök hesabı yoktur. Dikkati çeken diğer bir nokta da içinde rakamların ve rakamlarla kesirler için kullanılan sembollerin bulunmamasıdır. Eserin, ilkini özel anlamıyla bir şerh olmasa da bizzat İbnü’l-Bennâ tarafından kaleme alınan Refʿu’l-ḥicâb’ın teşkil ettiği pek çok şerhi vardır. Bunların başlıcalarını yazan müellifler şunlardır: Abdülazîz b. Ali b. Dâvûd el-Hevvârî (İbnü’l-Bennâ’nın öğrencisi olduğu için şerhi şifahî sayılabilir), İbn Haydûr, Ebû Abdullah el-Hafîd (önce recez kalıbında nazma çekmiş, sonra şerhetmiştir), İbn Kunfüz, Ya‘kūb b. Eyyûb, Kadı Ebû Osman el-Akbânî, Muhammed el-Habbâk el-Farazî, Ebü’l-Hasan el-Kalesâdî (biri küçük, diğeri büyük olmak üzere iki şerh yazmıştır), İbn Gāzî (önce bazı ilâvelerle nazma çekmiş, ardından şerhetmiştir), İbnü’l-Mecdî, Muhammed b. Ebü’l-Feth es-Sûfî ve İbrâhim el-Halebî (Râgıb Paşa hocası). Kitabı ihtisar edenlerin en önde geleni İbnü’l-Hâim’dir. Eseri ilk defa, Kalesâdî şerhinin küb dizileriyle ilgili kısmını yayımlayan (, I [1863], s. 58-62) ve 1864’te İbnü’l-Mecdî’nin şerhinden hareketle aynı konuda müstakil bir kitap yazan (Passages relatifs à des sommations de séries de cubes, Roma 1864) Franz Woepcke ilim âlemine tanıtmıştır. Aynı yıl Aristide Marre eseri Le Talkhys d’Ibn al-Bannâ adıyla Fransızca’ya tercüme etmiş (Extrait des Atti dell’Accademia pontificia de Nuovi Lincei, XIX, Rome 1864) ve 1865’te bu tercümeyi yine Roma’da Arapça aslıyla birlikte yayımlamıştır. Ancak tercüme edebî bir dille yapıldığından kitabın içeriği dikkat çekmemiştir. Yakın dönemde ise Muhammed Süveysî eserin Fransızca tercümesiyle birlikte tahkikli neşrini yapmış, ayrıca kitabın içeriğini İslâm matematik tarihi açısından değerlendirmiştir (Tunus 1969).

2. Refʿu’l-ḥicâb ʿan vücûhi aʿmâli’l-ḥisâb. Önsözünde İbnü’l-Bennâ amelî sayı sanatının mâlum ve meçhul kısımlarını Telḫîṣ’te ele aldığını, bunları açıklamak ve temellendirmek, dayandıkları ilkeleri göstermek için de bu eseri yazdığını belirtir. 701 (1302) yılında tamamlanan kitap aslında Telḫîṣ’in tam bir şerhi değildir; çünkü müellif bazı konulara hiç değinmemiş, yeni eklemeler yapmış, çeşitli yerlerde takdim ve tehir yoluna gitmiştir. Ayrıca daha önce saf matematik çerçevesinde ortaya koyduğu meseleleri burada felsefî açıdan değerlendirmiş, böylece benimsediği felsefî ve kelâmî yönelimi açıklama fırsatını elde etmiştir. Refʿu’l-ḥicâb’ın bilinen tek şerhi Telḫîṣ’e de şerh yazmış olan İbn Haydûr’a aittir. Eser Muhammed Ebellâğ tarafından yayımlanmış, ayrıca bu çalışmada muhtevası matematik ve felsefî açılardan tahlil edilip Telḫîṣ’inki ile karşılaştırılmıştır (Rabat 1994).

3. el-Maḳālât fî ʿilmi’l-ḥisâb. Kaynaklarda başta Risâle fî ʿilmi’l-ḥisâb olmak üzere değişik isimlerle geçer. Hesâb-ı Hindî’nin Mağrib matematiğinde aldığı şekli temsil etmesi bakımından önemlidir. Dört makaleden oluşmuş, bunların birincisinde sayının tanımı ve adları, Hint rakamları, ondalık sistem, dört işlem vb., ikincisinde pozitif rasyonel sayıların hesabı, üçüncüsünde pozitif rasyonel sayıların tam karekökü, irrasyonel sayıların yaklaşık karekökü, rasyonel sayıların kök hesabı, köklerde dört aritmetik işlem vb., dördüncüsünde ise dört orantılı sayı ve muâmelât hesabı vb. ele alınmıştır. Hesâb-ı Hindî üzerine olduğu halde işlemleri Hint rakamlarıyla vermeyip kelimelerle açıklaması dikkat çekicidir ve bu hususun hesâb-ı Hindî ile hesâb-ı hevâî arasında ayırım yapmayan Endülüs-Mağrib geleneğiyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Eser Ahmed Selîm Saîdân tarafından yayımlanmıştır (Amman 1984).

4. Kitâbü’l-Uṣûl ve’l-muḳaddemât fi’l-cebr ve’l-muḳābele. İbnü’l-Bennâ’nın bu eseri, Ebü’l-Kāsım el-Kureşî’nin Ebû Kâmil el-Mısrî’nin cebir kitabına yaptığı şerhten faydalanarak yazdığı, hatta onu ihtisar ettiği söyleniyorsa da kitap aslında Ebû Kâmil’in cebrinin, dolayısıyla klasik cebrin Mağrib cebri açısından yeniden -ve bilindiği kadarıyla son olarak- ele alınışıdır. İki cüzden oluşan eserin ilk cüzünün birinci kısmında temel aritmetik işlemleri (dört işlem), ikinci kısmında bilinmeyen nicelikler (meçhûlât) arasındaki çarpma, bölme ve kök alma işlemleri, üçüncü kısmında ise temel denklemler ve çözümleri incelenir. İkinci cüz ise iki kısımdır ve bunların birincisinde rasyonel, ikincisinde irrasyonel çözüm veren cebir problemleri üzerinde durulmuştur. Eser, Kitâbü’l-Cebr ve’l-muḳābele adıyla Ahmed Selîm Saîdân tarafından neşredilmiştir (Küveyt 1986, II, 498-585, Târîḫu ʿilmi’l-cebr fi’l-ʿâlemi’l-ʿArabî içinde).

5. Muḫtaṣar fi’l-eşkâli’l-misâḥiyye. Başlangıç seviyesindekiler için hazırlanmış, önce geometrik şekillerin tariflerini veren, sonra da bunlar üzerinde yapılması mümkün sayısal işlemleri gösteren bir çalışma olup Muhammed Süveysî (“el-Eşkâlü’l-misâḥiyye li-Ebi’l-ʿAbbâs Aḥmed b. el-Bennâ el-Merrâküşî”, , XXVIII/2 [1984], s. 491-520) ve Muhammed el-Arabî el-Hattâbî (“Risâletân fî ʿilmi’l-misâḥa li’bni’r-Raḳḳām ve’bni’l-Bennâʾ”, Daʿvetü’l-ḥaḳ, sy. 256 [Rabat 1986], s. 39-47) tarafından yayımlanmıştır.

İbnü’l-Bennâ’nın ayrıca kaynaklarda zikredilen birçok matematik eseri vardır ve bunların en önemlileri şunlardır: Kitâb fî ẕevâti’l-esmâʾ ve’l-munfaṣılât, Kitâbü’l-Fuṣûl fi’l-ferâʾiż, Muḳaddime ʿalâ Öḳlîdis, el-Ḳavânîn fi’l-ʿaded, el-İḳtiḍâb fi’l-ʿamel bi’r-Rûmî fi’l-ḥisâb, Tenbîhü’l-elbâb ʿalâ mesâʾili’l-ḥisâb, et-Temhîd ve’t-teysîr fî ḳavâʿidi’t-teks̱îr’dir.

B) Astronomi. 1. Minhâcü’ṭ-ṭâlib li-taʿdîli’l-kevâkib. Müellifin mukaddimede Ebü’l-Abbas et-Tûnisî yöntemine göre kaleme aldığını belirttiği bir zîc olup Juan Vernet tarafından zeylindeki altmış cetvel hariç olmak üzere İspanyolca’ya çevrilmiştir (Contribución al estudio de la labor astronómica de Ibn Al-Bannā, Tetuán 1952). Eserin bir de İbn Kunfüz’ün yaptığı şerhi bulunmaktadır.

2. Kitâbü’l-Envâʿ. Endülüs’ün geleneksel ziraî takvimiyle çevre şartlarını inceler ve bunlara tesir eden astronomik-meteorolojik sebepleri açıklar. H. P. J. Renaud tarafından Le calendrier d’Ibn Bannâ de Marrakech adıyla yayımlanmıştır (Paris 1948).

3. Kitâbü’l-Menâḫ. Takvimle ilgili bu eserin en önemli özelliği “menâh” kelimesini ilk defa takvim anlamında kullanmış olmasıdır. Daha sonra bu kelime Avrupa dillerine “almanak” şeklinde geçmiştir (Sarton, II/2, s. 999).

4. el-Yesâre fî taʿdîli’l-kevâkibi’s-seyyâre (el-Yesâre fî taḳvîmi’l-kevâkibi’s-seyyâre). Bizzat İbnü’l-Bennâ tarafından ihtisar edilmiştir. Kitabı adı bilinmeyen bir müellif Teshîlü’l-ʿibâre fî tekmîli mâ naḳaṣa mine’l-Yesâre, Ahmed b. Hamîde el-Matrafî de el-Maḳṣadü’l-esnâ fî ḥalli muḳaffeli Yesâreti İbni’l-Bennâ adıyla (yazma nüshaları için bk. Abdülvehhâb b. Mansûr, s. 266) şerhetmiştir.

5. Ḳānûn fî maʿrifeti’l-evḳāt bi’l-ḥisâb. Küçük bir eser olup Muhammed el-Arabî el-Hattâbî tarafından ʿİlmü’l-mevâḳīt: Uṣûlühû ve menâhicühû adlı çalışması içinde yayımlanmıştır (Muhammediye 1407/1986, s. 86-99).

6. Risâle ʿale’ṣ-Ṣafîḥati’z-Zerḳāliyyeti’l-Câmiʿa (eṣ-Ṣafîḥatü’ş-şekkâziyye). Ünlü astronom İbnü’z-Zerkāle’nin eṣ-Ṣafîḥa adlı usturlap cinsi alet hakkında yazmış olduğu eserin yirmi üç bablık muhtasarıdır. Muhammed el-Arabî el-Hattâbî tarafından Mecelletü Daʿveti’l-ḥaḳ’ta tahkik edilmiş (sy. 241 [Rabat 1985], s. 20-25; sy. 242 [Rabat 1985], s. 19-24), sonra yine ʿİlmü’l-mevâḳīt içerisinde yayımlanmıştır (s. 136-174).

C) Dinî İlimler. 1. ʿUnvânü’d-delîl min mersûmi ḫaṭṭi’t-Tenzîl. Hz. Osman mushafının yazımında esas alınan hat üzerinedir. Bu eserde İbnü’l-Bennâ, felsefe birikimini de kullanarak Kur’an yazısının ontolojisini yapmaya çalışmıştır. Ona göre imam mushafta anlamın tezahür ettiği yazı (resm), o sırada meydana gelen bir uzlaşma ve tesadüf ürünü değildir; burada anlamın yazıda beliren varlığı söz konusudur. Yine görme ve işitme duyularımızla yazının görülebilir, lafzın işitilebilir olması arasında tesadüfe dayanmayan bir alâka vardır ve bu tür bir alâka harflerin ve varlıkların durumları arasında da düşünülmelidir. Zerkeşî, bu eserin büyük bir kısmını bazı farklılıklarla el-Burhân fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân’ına almış, kendi düşünceleriyle İbnü’l-Bennâ’nınkileri kaynaştırmıştır. Aynı şeyi Süyûtî’nin de el-İtḳān fî ʿulûmi’l-Ḳurʾân’da tekrarladığı görülür. Hind Şelebî kitabın tahkikli neşrini yapmıştır (Beyrut 1990).

2. Tefsîrü’l-ism min besmele. Muhammed b. Abdülazîz ed-Debbâğ tarafından Mecelletü Daʿveti’l-ḥaḳ dergisinde yayımlanmıştır (sy. 262 [Rabat 1407/1987]).

Müellifin kaynaklarda zikredilen dinî ilimler sahasındaki diğer eserleri de şunlardır: İḫtiṣarü’l-Keşşâf li-Zemahşerî, Ḥâşiye ʿalâ Kitâbi’l-Keşşâf li-Zemahşerî, Kitâb Tesmiyeti’l-ḥurûf ve ḫâṣṣiyeti vücûdihâ fî evâʾili’s-süver, Tefsîru sûreti’l-Kevs̱er, Tefsîru sûreti’l-ʿAṣr, Risâle fi’l-farḳ beyne’l-ḫavâriḳi’s̱-s̱elâs̱e el-muʿcize ve’l-kerâme ve’s-siḥr, Muḫtaṣarü’l-İḥyâʾ li’l-Ġazzâlî, el-İḳtiḍâb ve’t-tebyîn fî ʿilmi uṣûli’d-dîn.

D) Dil, Edebiyat ve Felsefe. 1. er-Ravżü’l-merîʿ fî ṣınâʿati’l-bedîʿ. Bedî‘, beyân ve belâgata dair sanatlarla ilim arasındaki ilişki üzerinde duran eser, Aristo mantığının tesirinde gelişen Mağrib belâgat geleneğinin bir devamı niteliğinde olup kaynakları arasında mantıkçı, usûl-i fıkıhçı, kelâmcı ve dilciler bulunmaktadır; Rıdvân b. Şakrûn tarafından tahkikli neşri yapılmıştır (Dârülbeyzâ 1985).

2. Merâsimü’ṭ-ṭarîḳa fî fehmi’l-ḥaḳīḳa min ḥalli’l-ḫalîḳa. Müellif tarafından Şerḥu Merâsimi’ṭ-ṭarîḳa (Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 2378D) adıyla şerhedilen eser, İslâm felsefe geleneğinde nefis ve bilgi teorisine ilişkin temel kavramları ele almaktadır (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1702/4, vr. 89b-93b; Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1601, vr. 1a-11b).

İbnü’l-Bennâ’nın bunlardan başka kaynaklarda Külliyyât fi’l-ʿArabiyye, Maḳāle fî ʿuyûbi’ş-şiʿr, Ḳānûn fi’l-farḳ beyne’l-ḥikme ve’ş-şiʿr, el-Ḳānûnü’l-küllî fi’l-manṭıḳ, Risâle fi’l-cedel, Tenbîhü’l-fehûm ʿalâ medâriki’l-ʿulûm gibi eserlerinin de adları geçmektedir. Ayrıca kaynaklarda anılmayan İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki (AY, nr. 132) Taṣrîfi ḥâleyi’l-vasaṭ adlı bir risâle de ona nisbet edilmektedir. Muhammed Süveysî’nin İbnü’l-Bennâ’nın adıyla yayımladığı Risâle fi’l-aʿdâdi’t-tâm ve’z-zâʾid ve’n-nâḳıṣ ve’l-aʿdâdi’l-müteḫâbbe’nin ise (Ḥavliyyâtü’l-Câmiʿati’t-Tûnisiyye, sy. 13 [1976]) Telḫîṣ’in şârihlerinden biri tarafından esere sonradan eklenen bir bölüm olduğu gösterilmiştir (Refʿu’l-ḥicâb, neşredenin girişi, s. 27-28). Sâlih Zeki’ye göre söz konusu risâle Kalesâdî’ye aittir ve onu büyük şerhine hâtime olarak yazmıştır (Âsâr-ı Bâkıye, II, 275).


BİBLİYOGRAFYA

İbnü’l-Bennâ el-Merrâküşî, Refʿu’l-ḥicâb ʿan vücûhi aʿmâli’l-ḥisâb (nşr. Muhammed Ebellâğ), Rabat 1994, neşredenin girişi, s. 7-193, 207, 208, 211-212, 218, 223.

, III, 1128.

, I, 278-279.

İbnü’l-Kādî, Ceẕvetü’l-iḳtibâs, Rabat 1393/1973, I, 148-152.

a.mlf., , I, 14.

Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, Neylü’l-ibtihâc, Kahire 1351, s. 65-67.

Makkarî, Ezhârü’r-riyâż (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), Kahire 1939-42, II, 352; III, 23.

a.mlf., , II, 215; III, 310; V, 248-249, 267.

, I, 113, 472; II, 949, 1174, 1411.

, s. 162-164.

Sâlih Zeki, Âsâr-ı Bâkıye, İstanbul 1913, II, 274-276.

, II, 255; Suppl., II, 363-364.

, I, 161, 167, 323, 578, 608; II, 331, 359.

, II/2, s. 998-1000.

Abdülvehhâb b. Mansûr, Aʿlâmü’l-Maġribi’l-ʿArabî, Rabat 1986, IV, 261-269.

Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997, I, 237-239.

Ramazan Şeşen, Muḫtârât mine’l-maḫṭûṭâti’l-ʿArabiyyeti’n-nâdire fî mektebâti Türkiyâ, İstanbul 1997, s. 24-25.

Muhammed el-Fâsî, “İbnü’l-Bennâ el-ʿAdedî el-Merrâküşî”, Ṣaḥîfetü Maʿhedi’d-dirâsâti’l-İslâmiyye fî Madrid, VI/1-2, Madrid 1378/1958, s. 1-9.

a.mlf., “İbnü’l-Bennā el-ʿAdedî el-Merrâküşî”, Revista del Instituto Egipcio de estudios Islámicos en Madrid, VI/1-2, Madrid 1958, s. 1-9.

Rıdvân b. Şakrûn, “Bâbü’t-teşbîh min Kitâbi’r-Ravżi’l-merîʿ fî ṣınaʿâti’l-bedîʿ li’bni’l-Bennâ el-Merrâküşî”, el-Menâhil, XII/32, Rabat 1406/1985, s. 185-205.

a.mlf., “Müʾellefâtü İbni’l-Bennâ ve ṭarîḳatühû fi’l-kitâbe”, a.e., XII/33, Rabat 1406/1985, s. 207-229.

a.mlf., “ed-Delâle, el-belâġa, el-feṣâḥa, faṣl min Kitâbi’r-Ravżi’l-merîʿ fî ṣınâʿati’l-bedîʿ li’bni’l-Bennâ el-Merrâküşî el-ʿAdedî”, Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb ve’l-ʿulûmi’l-insâniyye, sy. 8, Dârülbeyzâ 1406/1986, s. 161-169.

Abdullah Kennûn, “İbnü’l-Bennâ el-ʿAdedî”, el-Baḥs̱ü’l-ʿilmî, sy. 11-12, Rabat 1967, s. 89-105.

J. Vernet, “Ibn al-Bannā al-Marrākushī”, , I, 437-438.

H. Suter – M. Ben Cheneb, “İbnülbennâ”, , V/2, s. 846-847.

a.mlf., “Ibn al-Bannā al-Marrākus̲h̲ī”, , III, 731.

Ahmed eş-Şerkāvî İkbâl, “İbnü’l-Bennâ”, Maʿlemetü’l-Maġrib, Rabat 1992, V, 1470-1472.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 20. cildinde, 530-534 numaralı sayfalarda yer almıştır.