İBNÜ’l-HANNÂT

Ebû Abdillâh Muhammed b. Süleymân er-Ruaynî el-Kurtubî (ö. 437/1045)

Şair, edip ve tabip.

Müellif:

Kurtuba’da (Córdoba) doğdu. Babası Kurtuba’da buğday (hınta) ticareti yaptığı için İbnü’l-Hannât lakabıyla tanındı. Soyu, Yemen kabilelerinden Himyer’in kolu Zûruayn’e dayandığından Ruaynî nisbesiyle bilinen İbnü’l-Hannât doğuştan görme kusurlu olduğu, tahsil hayatından sonra gözleri tamamen kapandığı için “kefîf, mekfûf, a‘mâ, darîr”, muhtemelen tıbbî teşhislerinde isabetli görüşler ortaya koyması sebebiyle de “basîr” lakabıyla anılır (Humeydî, s. 53). İbnü’l-Hannât iyi bir tahsil gördü. Kurtuba’nın ileri gelen ailelerinden Benî Zekvân kendisini himaye edip geçimini üstlenince tamamen ilme yöneldi. Edebiyat, şiir ve belâgatın yanı sıra tıp, astronomi, astroloji, felsefe ve mantık alanlarında derin bilgi sahibi oldu. Mantık ve felsefeye aşırı derecede ilgi duyan İbnü’l-Hannât’ın inançsız olduğu iddia edilerek baskı altında tutulması kişiliği üzerinde olumsuz etkiler bıraktığı gibi Kurtuba’dan sürülmesine veya Kurtuba’yı terketmek zorunda bırakılmasına da yol açtı. İbnü’l-Hannât’ın, bir süre Kurtuba’ya hâkim olan Şiî Hammûdî sülâlesine yakınlığı neticesinde Şiîlik’le itham edilmesi yüzünden veya Kurtuba’nın Fars asıllı yeni hâkimi Ebû Hazm Cehver’den korktuğu için kaçtığı da zikredilmektedir (İbnü’l-Ebbâr, I, 123).

İbnü’l-Hannât, 407’de (1016) Kurtuba’nın yönetimini eline geçirip 413 (1022) yılına kadar şehri yöneten Şiî Hammûdî hânedanıyla yakın ilişki içinde oldu; onlar için methiyeler yazdı. Bu dönemde kaleme aldığı şiirlerde Hz. Ali yanlısı ifadelere rastlanmaktaysa da kendisi gerçek bir Şiî olarak tanınmadı. Hatta bir ara Emevî Halifesi III. Hişâm Mu‘ted-Billâh tarafından kâtip olarak da tayin edildi. 413’te (1022) Hammûdîler’den Kāsım b. Hammûd ile oğlu Muhammed el-Mehdî ve torunu Kāsım el-Vâsiḳ Kurtuba’dan Cezîretülhadrâ’ya (Algeciras) sürüldü ve bu hânedan 450 (1058) yılına kadar burada yönetimi elinde bulundurdu. İbnü’l-Hannât, 431’de (1040) kendisine yapılan baskılara dayanamayıp Kurtuba’dan kaçarak Cezîretülhadrâ’ya gitti ve Muhammed el-Mehdî’ye sığındı; onun için methiye yazdı (İbn Saîd el-Mağribî, I, 121-122). Kurtuba’yı yöneten Emevî Veziri Ebû Hazm Cehver’in 435 (1043) yılında vefatı üzerine şehre dönmek ümidiyle Cehver için mersiye kaleme aldı ve yerine geçen oğlu Ebü’l-Velîd Muhammed’in yönetimini kutlayan bir mektup gönderdi. Ancak Kurtuba’ya dönme imkânı bulamadı. Hayatının son yılında Batalyevs (Badajoz) emirliğine getirilen Ebû Bekir Muhammed el-Muzaffer b. Eftas’a emirliğini kutlamak üzere, “Veşyü’l-ḳalem ve ḥalyü’l-kerem” (er-Risâletü’l-Mehrecâniyye) adıyla anılan (İbn Bessâm eş-Şenterînî, I, 443-445) edebî sanatlarla örülü uzun bir mektup gönderdi. 437 Cemâziyelâhirinde (Aralık 1045) Cezîretülhadrâ’da vefat etti. Babasının ölümüne üzülen tek oğlu da Mâleka’da (Malaga) öldü. İbnü’l-Hannât’ın tıp alanında hayli başarılı olduğu, tedavi ettiği kimseler arasında bazı hükümdar, vezir ve emîrlerin de bulunduğu söylenmektedir (a.g.e., I, 438; İbn Saîd el-Mağribî, I, 122).

Çok sayıda şiir yazan İbnü’l-Hannât’ın manzumelerinin bir divanda toplandığı kaydediliyorsa da (İbnü’l-Ebbâr, I, 122) bu eser günümüze ulaşmamıştır. Başta İbn Bessâm’ın eẕ-Ẕaḫîre’si olmak üzere biyografisine yer veren eserlerde şiir ve risâlelerinden örnekler bulunmaktadır. Zamanımıza intikal eden methiyelerinin çoğu Hammûdîler’den Ali b. Hammûd, Kāsım b. Hammûd ve Muhammed el-Mehdî ile ilgilidir (İbn Bessâm eş-Şenterînî, I, 437-453). Dönemin büyük şair ve ediplerinden olan yakın dostu İbn Şüheyd ile manzum ve mensur olarak yaptığı edebî atışmaların ve onun vefatı üzerine kaleme aldığı mersiyenin bazı parçaları da kaynaklarda yer almaktadır.

İbnü’l-Hannât’ın Eftasîler’den Ebû Bekir Muhammed el-Muzaffer, Vezir Ebû Ömer İbnü’l-Bâcî ve İbn Dürrî (a.g.e., I, 437-453; İbn Saîd el-Mağribî, I, 123) gibi yöneticilere yazdığı mektuplar Arap edebiyatında sanatlı nesrin güzel örneklerindendir. Günümüze ulaşan şiir ve risâlelerinde ortaya koyduğu ciddiyet ve vakar, İbn Bessâm’ın şaire nisbet ettiği müstehcenliği (eẕ-Ẕaḫîre, I, 438) teyit eder nitelikte görünmemektedir.


BİBLİYOGRAFYA

Humeydî, Ceẕvetü’l-muḳtebis (nşr. Muhammed Tâvit et-Tâncî), Kahire 1953, s. 53-54.

, I, 437-453.

İbn Beşküvâl, eṣ-Ṣıla (nşr. F. Codera), Madrid 1883, s. 640.

Dabbî, Buġyetü’l-mültemis, Kahire 1967, s. 77-78.

İbnü’l-Kıftî, el-Muḥammedûn mine’ş-şuʿarâʾ (nşr. Riyâd Abdülhamîd Murâd), Dımaşk-Beyrut 1408/1988, s. 461-463.

İbnü’l-Ebbâr, et-Tekmile, Madrid 1886, I, 122-123.

, I, 121-124.

, I, 296, 483, 503; III, 263, 288, 610-611.

H. Pérès, La poèsie andalouse en arabe classique au XIe siècle, Paris 1953, s. 69, 86, 97, 127, 259, 282-283.

, VII, 20.

Ahmed Îsâ, Muʿcemü’l-eṭıbbâʾ, Beyrut 1982, s. 383-388.

, IV, 482.

Ch. Pellat, “Ibn al-Ḥannāṭ”, , III, 786.

Âzertâş Âzernûş, “İbn Ḥannâṭ”, , III, 372-373.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 21. cildinde, 69-70 numaralı sayfalarda yer almıştır.