HAMÎDÜDDİN NÂGEVRÎ

Hamîdüddîn Muhammed b. Atâ Kādî Nâgevrî (ö. 643/1246)

Hindistanlı sûfî ve âlim.

Müellif:

Buhara’da doğdu. İyi bir medrese tahsili görerek Arapça ve Farsça’yı bu iki dilde şiir yazacak derecede öğrendi. Babasıyla birlikte Buhara’dan Hindistan’a göç etti. Nâgevr’de kadılık yapan babasının vefatı üzerine Muizzüddin Muhammed b. Şâm zamanında bu şehirde kadı oldu ve üç yıl süren bu görevi sebebiyle Nâgevr kadısı diye tanındı. Ancak mânevî bir işaret üzerine görevinden ayrıldı ve Bağdat’a gidip Ebü’n-Necîb Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin sohbetlerine katıldı; daha sonra kendisine intisap ederek en seçkin müridlerinden biri oldu. Ertesi yıl hacca gitti. On dört ay Medine’de, bir yıl Mekke’de kaldıktan sonra Hindistan’a döndü. Daha önce Bağdat’ta tanıştığı ve derin bir saygı duyduğu Çiştî şeyhlerinden Kutbüddin Bahtiyâr Kâkî ve Ferîdüddin Genc-i Şeker’in sohbetlerine devam etti. Kutbüddin’den veya Muînüddin Siczî’den Çiştiyye hırkası giydi. Gençlik yıllarında yaptığı uzun seyahatlerden sonra İltutmış’ın idaresi altındaki Delhi’ye yerleşti. 643 (1246) yılının Ramazan ayında vefat etti; vasiyeti üzerine Kutbüddin Bahtiyâr Kâkî’nin kabrinin yanına defnedildi. Dârâ Şükûh onun kabrini ziyaret ettiğini söyler (Sefînetü’l-evliyâʾ, s. 114).

Çiştî şeyhlerinden Nizâmeddin Evliyâ müridlerine, “Gerek benim gerekse sizlerin ihtiyaç duyduğu her şey Nâgevrî’nin eserlerinde vardır” diyerek onun tasavvuftaki üstün mertebesine işaret etmiştir. Semâa düşkün olması Nâgevrî’ye birçok taraftar kazandırmışsa da aynı zamanda ulemânın kendisini ağır biçimde suçlayıp aleyhinde fetva vermesine ve sürgüne gönderilmesi için sultan nezdinde teşebbüse geçmesine sebep olmuştur. Ancak semâdan hoşlanan Minhâcüddin Osman b. Muhammed el-Cûzcânî’nin kadı olması ile hakkındaki şikâyetler sonuçsuz kalmıştır.

Ziraatla meşgul olup el emeğiyle geçinen Hamîdüddin’in Hint yogilerinin, ayrıca vejeteryanizmin etkisi altında kaldığından söz edilir (Schimmel, s. 304). Esmâ-i hüsnâyı şerhetmek için yazdığı Meṭâliʿu’ş-şümûs ile ilâhî muhabbet ve mârifet hakkındaki kırk hadisi şerheden Şerḥ-i Erbaʿîn adlı iki eseri günümüze kadar gelmiştir (Aligarh Mevlânâ Âzâd Ktp., Habîb Genc koleksiyonu). Abdülhak ed-Dihlevî Aḫbârü’l-aḫyâr’da (Delhi 1309) ona ait olduğunu söylediği Levâʾiḥ ve Levâmiʿ adlı eserlerden alıntılar yapmıştır. Rızâ Kulı Han Hidâyet de Sühreverdiyye tarikatının Hindistan’daki önemli bir temsilcisi olan Nâgevrî’nin Râḥatü’l-ḳulûb ve ʿIşḳnâme adlı iki eseri daha bulunduğunu söyleyerek ona ait iki rubâîyi iktibas etmiştir (bk. bibl.).


BİBLİYOGRAFYA

Emîrhord, Siyerü’l-evliyâʾ (trc. İ‘câzülhak Kuddûsî), Lahor 1992, s. 789-791.

Dârâ Şükûh, Sefînetü’l-evliyâʾ, İstanbul 1326, s. 113 vd.

Emîr Hasan Siczî, Fevâʾidü’l-fuʾâd, Leknev 1302/1885.

Rızâ Kulı Han Hidâyet, Teẕkire-i Riyâżü’l-ʿârifîn, Tahran 1316 hş., s. 66.

, I, 167.

Rahman Ali, Teẕkire-i ʿUlemâ-i Hind, Karaçi 1961, s. 169-170.

, s. 304, 348, 356, 358.

Menâzır Ahsen Geylânî, Pâk u Hind meyn Müselmânân ka Niẓâm-ı Taʿlîm u Terbiyet, Lahor, ts. (Mektebe-i Rahmâniyye), II, 143-146.

I. H. Siddiqui, “Ḥamīd al-Dīn Ḳāḍī Nāgawrī”, , s. 353.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 478-479 numaralı sayfalarda yer almıştır.