HAMZA PAŞA, Silâhdar

(ö. 1182/1768)

Osmanlı sadrazamı.

Müellif:

1727’de Niğde sancağına bağlı Develi-Karahisar kazasında doğdu. Babası bu yörenin zenginlerinden Mehmed Ağa’dır. On altı yaşında iken İstanbul’a giderek sarayın helvahâne şâkirdliğine girdi. Gösterdiği başarı üzerine bir yıl sonra Enderun Kiler Koğuşu’na alındı. Burada tahsil görüp Has Oda’ya terfi ettirildi ve derece derece yükselerek peşkir ağalığına kadar çıktı. Bu görevde iken, III. Mustafa padişah olunca gazaba uğrayarak saraydan çıkarılan Ahıskalı İbrâhim Paşa’nın yerine silâhdar tayin edildi (1757). Sırada çuhadar ile rikâbdar bulunduğu halde geleneğe aykırı olarak silâhdarlığa getirilmesinin sebebi, şehzadeliği sırasında III. Mustafa’nın hizmetinde bulunmuş olmasıdır. Hatta padişah onu henüz bir yaşındaki kızı Hibetullah Sultan’la da nişanlamış, ancak kızının 1762’de ölümü dolayısıyla evlilik gerçekleşmemişti.

Hamza Ağa, Haziran 1759’da vezirlikle Mora valiliğine tayin edildi. Bütün vezirlik levazımı ve masrafları padişah tarafından karşılandı. 1761’de Rumeli, 1762’de Özü valiliğine getirildi. 1177’de (1763-64) Niğbolu sancağı ve Vidin muhafızlığına, 1765’te buradan Hotin muhafızlığına nakledildi. Bu tayinin “tenzîl-i rütbe” sayılmasından dolayı kendisine bir ferman gönderilerek şanına uygun münhal bir eyalet olduğu zaman oraya tayin edileceği, ayrıca Hotin muhafızlarına Boğdan voyvodalığı haracından verilegelen 10.000 kuruşa 5000 kuruş zam yapılacağı vaadinde bulunulduysa da Hamza Paşa görevi kabul etmedi. Muhalif tavrı sebebiyle azledilerek vezirliği elinden alındı ve Dimetoka’da oturmaya mecbur tutuldu; fakat aynı yıl affedilerek vezirliği geri verildi. Önce Selânik sancağına, daha sonra da Mısır valiliğine tayin edildi (1766). Mısır valiliği, Kölemen beylerinin hükümetin emirlerini dinlemedikleri ve kendi başlarına hareket ettikleri bir döneme rastladı. Bu beyler, her yıl İstanbul’a ve Haremeyn’e göndermeleri gereken irsâliyeleri yollamadıkları gibi mahsûlâta da el koymaktaydılar. Ayrıca bu sırada Şeyhülbeled Bulutkapan Ali Bey ile Keşkeş Hüseyin Bey arasında anlaşmazlık vardı. Hamza Paşa, Hüseyin Bey’in tarafını tutarak Bulutkapan Ali Bey’in Mısır’dan uzaklaşmasında etkili oldu. Ali Bey taraftarlarının Hamza Paşa’nın hayatına kastederek tâcizde bulunmaları onun üzerinde menfi izler bıraktı, hatta sadrazamlığı sırasındaki dengesiz tavırları da buna bağlandı. Hakkındaki şikâyetler sebebiyle Nisan 1767’de Halep’e, bir yıl sonra Aydın muhassıllığına, 16 Temmuz 1768’de Anadolu beylerbeyiliğine getirilen Hamza Paşa, 7 Ağustos 1768’de Ruslar’a savaş açmaktan kaçınan Muhsinzâde Mehmed Paşa’nın yerine sadrazam oldu.

Tayininden kırk altı gün sonra 22 Eylül 1768’de İstanbul’a gelip görevine başlayan Hamza Paşa ilk olarak Rusya ile savaş kararı alınan meclise katıldı. Padişahın başkanlığında Lehistan işlerinin konuşulduğu toplantıda Ruslar’a Lehistan’ın iç işlerine müdahaleden vazgeçmeleri ve bu ülkeden çıkmaları konusunda çağrı yapılmasına, kabul ettiği takdirde İngiltere, Danimarka, İsveç ve Prusya hükümetlerini kefil göstermesine, aksi halde savaş ilân edilmesine karar verildi. Bunun üzerine Hamza Paşa Rus elçisi Obreşkov’u davet ederek alınan kararı bildirdi. Elçi, konunun yetkilerini aştığını söyleyip iki ay mühlet verilmesi talebinde bulunduysa da vakit kazanmak istediği düşünülerek on kişilik maiyetiyle birlikte Yedikule’ye kapatıldı (6 Ekim 1768) ve Rusya’ya resmen savaş ilân edildi.

Bu yoğun faaliyetler Hamza Paşa’yı oldukça etkiledi, mizacındaki dengesizlik daha da arttı. Bu işi yürütemeyeceği anlaşılınca İstanbul’a gelişinin 28. günü 20 Ekim 1768’de azledilerek Gelibolu’ya gönderilmesine kararı verildi. Üç gün sonra da kendisine Hanya sancağı tevcih edildi. Fakat Hanya’ya gitmek üzere Gelibolu’da ikamet ederken aynı ayın sonlarında vefat etti. Bazı kaynaklarda azil sebebi olarak Kırım hanının rolünden de bahsedilir. Ahmed Resmî Efendi, onun İstanbul’a geldiğinde hasta ve dengesiz olduğunu, etrafa altınlar saçıp Farsça beyitler okuduğunu, Kırım hanı ile padişahın huzuruna çıktığında dengesiz hareketlerinin daha da arttığını yazar. Mâhir mahlası ile şiirler de yazan Hamza Paşa’nın aynı zamanda ilim sahibi olduğu ve güzel yazı yazdığı belirtilir. Yeğeni Ârif Mehmed Bey III. Selim devri silâhşorlarındandır.


BİBLİYOGRAFYA

, II/A, s. 32, 113, 114; III, 79.

Ahmed Resmî, Hulâsatü’l-i‘tibâr, İstanbul 1286, 19-21.

, s. 188-189.

, s. 16-18.

, I, 109, 160, 161, 197, 210, 234, 266, 270, 290, 294, 306, 312, 316, 318, 319, 320, 322, 326.

, II, 254-255.

, IV/1, s. 368-370, 373; IV/2, s. 401, 404-406, 408.

a.mlf., “Hamza”, , V/1, s. 204-205.

J. H. Mordtmann – [E. Kuran], “Ḥamza Pas̲h̲a”, , III, 157-158.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 515-516 numaralı sayfalarda yer almıştır.