HİZB

Belli amaçlara ulaşmak üzere düzenlenmiş, genellikle tarikat mensupları tarafından okunan dua anlamında tasavvuf terimi.

Müellif:

Sözlükte “kısım, parça, bölük; silâh” gibi anlamlara gelen hizb (çoğulu ahzâb), maddî ve mânevî birtakım maksatların gerçekleşmesi için tertiplenmiş, sûfîler ve tarikat ehli, bazan da tarikat mensubu olmayan dindar kişiler tarafından okunan duaların genel adıdır (, I, 198). Hizbe yakın bir anlam taşıyan vird (çoğulu evrâd) daha genel bir terimdir. Kişi bazı sûre ve âyetleri okumayı veya bazı ibadetleri, meselâ muayyen rek‘atta namaz kılmayı kendine vird edinebilir; hizb ise belli şartlar ve kurallar dahilinde amaca ulaşılıncaya kadar okunur.

Dua ve virde büyük önem veren ilk sûfîlerin ifadelerinde hizb kelimesine rastlanmaz. Hizbler, ilk olarak tarikatların ortaya çıktığı VI. (XII.) yüzyılda tertip edilmeye başlanmıştır. Abdülkādir-i Geylânî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî, Gazzâlî, Şehâbeddin es-Sühreverdî, Ahmed el-Bûnî, İmâm-ı A‘zam, Ahmed el-Bedevî, İbrâhim ed-Desûkī, Ahmed er-Rifâî gibi ünlü mutasavvıflar ve âlimler tarafından düzenlenen veya onlara nisbet edilen pek çok hizb mevcuttur. Hz. Ali, Enes b. Mâlik, Veysel Karanî’ye dahi hizbler isnat edildiği dikkate alınırsa hizblerin çoğunun sonraki dönemlerde düzenlenip büyük mutasavvıflara ve ünlü âlimlere mal edildiği anlaşılır.

Hizbler Arapça kısa ve secili cümlelerden oluşan, edebî değeri yüksek, derin hikmetler içeren metinlerdir. Bu durum hizbin okunmasını, ezberlenmesini ve dinlenmesini kolaylaştırır. Hizbler genellikle düzenleyenin adıyla veya başladığı kelime ile yahut hangi maksat için düzenlenmişse onunla anılır. Meselâ “elhamdü” kelimesiyle başlayan hizbe “hizbü’l-hamd”, zafer elde etmek amacıyla okunan hizbe “hizbü’n-nasr” denir. Âyetlerden oluşan hizbe ise “hizbü’l-âyât” adı verilir. Hadislerden, sahâbe, velî ve âlimlerin sözlerinden derlenen hizbler de vardır. Hizblerde esmâ-i hüsnâya, Allah’ı öven, nimetlerini dile getiren, kulluk görevlerini anlatan ifadelere ve dua cümlelerine geniş yer verilir.

Beden veya ruh hastasının şifa bulması, borçlunun borcunu ödeme gücüne kavuşması, sıkıntı ve üzüntünün, âfet ve musibetlerin defedilmesi, düşman şerrinden emin olunması, yol güvenliği, zorlukların aşılması, zenginlik, zihin açıklığı, zorbaların kahredilmesi, hapistekilerin hürriyetlerine kavuşması, devlet adamlarının gönüllerini kazanmak, karı koca arasındaki ilişkileri düzeltmek gibi çok çeşitli maksatlarla düzenlenmiş hizbler mevcuttur. Hizbü’l-felâh veya hizbü’n-necât mânevî kurtuluş, hizbü’l-işrâk iç aydınlığı, hizbü’t-tefrîc gönül rahatlığı, hizbü’l-fehm zihin açıklığı, hizbü’l-berekât bereket temini, hizbü’l-bahr denizde güvenle yolculuk yapılması, hizbü’s-seyf düşmanın mahvolması, hizbü’n-nasr başarı veya zafer için okunur. Meselâ Şâzelî’nin Allah’tan gelen bir ilhamla yazıldığına ve ism-i a‘zamı ihtiva ettiğine inanılan hizbü’l-bahri özellikle denizde güvenle yolculuk yapmak için okunur. Bu hizbin okunması halinde en tehlikeli fırtınaların bile sakinleştiği kabul edilir. Rivayete göre Şâzelî tertip ettiği hizbin tesirini anlatmak için, “Bu hizb Bağdat’ta okunsaydı Moğollar orasını işgal edemezlerdi” demiştir (, I, 662). Hizbler, her türlü maddî ve mânevî ihtiyacın karşılanması için okunduğu gibi sırf Allah’a ibadet etmek ve O’na yaklaşmak için de okunur. Hizbin insanı olgunlaştıran, ahlâkı güzelleştiren bir niteliği bulunduğuna inanılır. Allah’ın güzel isimlerini tekrar tekrar okumaktan maksat bu ilâhî nitelikleri kazanarak O’nun rızâsını kazanmaktır. Hizb okuyan kimse, Allah’ın kendisini kötü huylardan uzaklaştırıp güzel huylar edinmeyi nasip etmesini de ister, kötülerden ve kötülüklerden O’na sığınır. Hizbler bu tür farklı amaçları gerçekleştirecek sayıda okunur. Hizbin her kelimesinin, harfinin ve okuma adedinin gizli bir tesiri olduğu, hizb okurken bunlar göz önünde tutulmazsa istenen faydanın hâsıl olmayacağı kabul edilir.

Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî Mecmûʿatü’l-aḥzâb adlı hacimli kitabında (I-III, İstanbul 1311) yüzlerce hizbi bir araya getirmiştir. Hizbler ayrıca müstakil risâleler halinde de basılmıştır. Bunların bazıları şunlardır: Abdülkādir-i Geylânî, Sefînetü’l-Ḳādiriyye (Trablusgarp 1340); Seyyid Ahmed et-Ticânî, el-Aḥzâb ve’l-evrâd (Kahire 1353/1935); Ahmed b. İdrîs, Mecmûʿatü’l-aḥzâb ve’l-evrâd (Kahire 1359/1940); Muhammed Guneymî, Mecmûʿatü’l-ʿaliyye li’l-evrâd ve’l-aḥzâbi’ş-Şâẕeliyye (Kahire, ts.); Seyyid İbrâhim er-Râvî, es-Seyr ve’l-mesâʿî fi’l-evrâd ve’l-aḥzâbi’s-seyyid Aḥmed er-Rifâʿî (nşr. Abdülcelîl el-Atâ, Dımaşk 1413/1992).

Hizbleri şerheden, hizb okumanın âdâbından, sağladığı maddî ve mânevî faydalardan, maksat ve sırlarından bahseden risâleler de yazılmış (Gümüşhânevî, I, 457-497; III, 6, 307); hizb okuyanlar büyük saygı gösterdikleri hizbleri ünlü hattatlara yazdırmış ve özenle saklamışlardır. Bu bakımdan hizbler edebî değerleri ve yüksek hikmetler içermelerinin yanında yazı, cilt ve tezhip sanatı bakımından da değer taşırlar.

Hizb okumak selef âlimlerince hoş karşılanmamıştır. İbn Teymiyye hizblere düşkün olanları eleştirir; onlara Kur’an ve hadislerde geçen duaları okumalarını tavsiye eder (Mecmûʿu fetâvâ, XXII, 525). Halkı Kur’an ve hadiste geçen dualara yöneltmek için “hizbü’l-âyât” başlıklı hizbler yazıldığı gibi âyet ve hadislerde geçen duaların okunmasını sağlamak için Ali el-Kārî el-Ḥizbü’l-aʿẓam ve’l-virdü’l-efḫam (İstanbul 1262), Ebû Saîd Muhammed el-Ensârî el-Ḥizbü’l-maḳbûl min eḥâdîs̱i’r-resûl (Beyrut 1995) adıyla hizbler yazmışlardır. Nevevî’nin Ḥilyetü’l-ebrâr adlı eseri de (Dımaşk 1391/1971) bu niteliktedir (ayrıca bk. EVRÂD).


BİBLİYOGRAFYA

, I, 198.

, I, 427.

, IV, 256.

, XXII, 525.

, II, 367, 438.

, I, 660, 662.

Gümüşhânevî, Mecmûʿatü’l-aḥzâb, I-III, İstanbul 1311.

, I, 401.

Zekî Mübârek, et-Taṣavvufü’l-İslâmî fi’l-edeb ve’l-aḫlâḳ, Kahire 1954, II, 79.

Abdülhalîm Mahmûd, Ḳażiyyetü’t-taṣavvuf: el-medresetü’ṣ-ṣûfiyye, Kahire 1983, s. 134-138.

Ebû Saîd Muhammed el-Ensârî, Ḥizbü’l-maḳbûl min eḥâdîs̱i’r-resûl, Beyrut 1995.

D. B. Macdonald, “Hizb”, , V/1, s. 547.

a.mlf., “Ḥizb”, , III, 1513.

, XI, 507.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 18. cildinde, 182-183 numaralı sayfalarda yer almıştır.