FEVCDÂR

Bâbürlüler’de idarî ve askerî yetkilere sahip görevli.

Müellif:

Arapça fevc (bölük) kelimesiyle Farsça dârdan (sahip, mâlik) oluşan fevcdâr terimi “tabur veya bölük kumandanı” demektir. Meşhur âlim ve devlet adamı Ebü’l-Fazl el-Allâmî fevcdârı, serkârın (bölge, il, kaza) hem askerî hem de idarî görevleri bir arada yürüten en yüksek âmiri olarak tarif eder (Âyîn-i Ekberî, s. 41-42). Fevcdâr unvanı Delhi Sultanlığı döneminde de kullanılmıştır. Bu dönemde yolları kontrol etmek için stratejik noktalarda kurulmuş kalelerde görev yapan “kûtvâl”ler daha sonraları fevcdâr olarak adlandırılmıştır. Fakat kûtvâl de şehirlerde güvenliği sağlayan bir memur olarak varlığını sürdürmüştür. Sivil işler ve genel yönetimin sorumluluğu “şıkdâr” adı verilen görevliye bırakılmışken fevcdârlar hukukun uygulanması ve düzenin sağlanması ile uğraşıyorlardı. Delhi sultanlarından III. Fîrûz Şah Tuğluk’un saltanatı devrinde (1351-1388) şıkdâr ve fevcdârlardan bahseden Berenî bunların Düâb’da eşkıyalık hareketlerini bastırmakla meşgul olduklarını belirtir (Târîḫ-i Fîrûz Şâhî, s. 479). Fevcdârlar Bâbürlü öncesi dönemlerde, fevkalâde hallerde sivil yetkililerle iş birliği yapan bugünkü olağan üstü bölge kumandanlarına benzer şekilde görev yaparlardı. Sûrîler’den Şîrşah Sûr’un hâkimiyeti zamanında ise (1538-1545) hem serkârın âmiri, hem de âcil dönemlerde veya askerî maksatlarla ileri karakollarda ve sınır kalelerinde kale kumandanı olarak iki önemli görevi üstlenmişlerdi. Fevcdârlara merkezî idarede her türlü görevi icra edebilme yetkisi tanınmıştı. Normal olarak her serkâra bir fevcdâr tayin edilir, fakat gerekli durumlarda bu sayı ikiye çıkarılabilirdi.

Delhi Sultanlığı’ndaki şıkdârların yerini Bâbürlüler döneminde fevcdârlar aldı. Bunlar teşkilâtta eyalet valilerinin (sûbedar) bir alt kademesi durumundaydı. Asıl icraatları, güvenliğin sağlanması yanında vergi tahsiline memur olan “emîn” veya “amelgüzâr”lara yardımcı olmak ve bölgelerindeki toprak sahiplerinin vergilerini düzenli şekilde ödemelerini temin etmekti. Yolların muhafazası ile de görevli olan fevcdâr, bölgesinde herhangi bir seyyah veya tüccarın gündüz soyulması halinde bunun zararını tazmin etmek zorunda kalırdı. Onun görevleri arasında Hint çiftçilerinin korunması, “câgîrdar” denilen iktâ sahiplerinin ticarî temsilcilerine silâhlı asker sağlanması, mîrî arazilerdeki vergilerin toplanması da vardı. Ayrıca izinsiz silâh imalini önlemek, ormanların kesilmesine engel olmak, soyguncuları yakalamak, kendi bölgelerini ilgilendiren büyük suçlar hakkında bilgi elde etmek de onların başta gelen diğer görevleriydi.

Eyalet valilerine bağlı olmakla beraber fevcdârlar doğrudan doğruya sultanın emriyle tayin edilirdi. Sınır (nahiye) fevcdârı veya ileri karakollardaki kumandanlar merkezle irtibat kurabilirler ve âcil durumlarda eyalet yöneticilerinden yardım isteyebilirlerdi. Nahiye fevcdârlarının görevleri kendi denetimlerindeki bölgenin sınırlarını kontrol etmek, âsileri yakalamak, isyanları bastırmak, mahallî racalardan vergi toplamak, mümkün olduğu takdirde düşman topraklarına saldırıp buraları ele geçirmekti. Sınır fevcdârlarının bir zümresi ise kûtvâl adıyla anılırdı. Bunların görevleri yan askerî bir karakter taşımaktaydı ve XVIII. yüzyılda İngilizler tarafından yeni polis teşkilâtı kuruluncaya kadar varlıklarını sürdürmüşlerdi. Serkâr fevcdârları merkezden tayin edilmekle birlikte şehir civarını korumakla yükümlü “fevcdâr-ı gird” eyalet valileri tarafından görevlendirilirdi. Bugün hâlâ Pakistan’ın eski Sind eyaletindeki şehir polis merkezi “fevcdârî” adıyla anılmaktadır. Fevcdârlar bazan geçici tedbirler için kazanın bir alt birimi olan nahiyelere de (pergene) tayin edilmiş ve bunlar serkâr fevcdârları ile aynı yetkiye sahip kılınmıştır. Bazı serkârlarda müstakil fevcdârlar bulunmaz, fevcdârın görevleriyle vergi toplayan emînin görevleri aynı şahsın üzerinde toplanabilirdi. Fevcdârın görevlerini mahallî şıkdâr veya kûtvâlin üstlendiği olurdu.

Fevcdârların bu görevleri yanında Delhi Sultanlığı döneminde hukukî yetkilere de sahip oldukları bilinmektedir. Bunlar âdi suçluları yargılamak, sanıkları ve suç işlemeye eğilimli kişileri malî kefalet altında tutmak ve güvenlik tedbirleri almak gibi adlî görevler yapıyorlardı. Bâbürlüler’in ilk dönemlerinde fevcdârlar, bugünkü fevkalâde idarî yetkililer gibi bazan yalnızca askerî operasyonlar için bir yerden başka bir yere nakledilmekteydiler. Bunların ceza davalarındaki yetkileri son dönem Bâbürlü sultanları tarafından daha da arttırıldı ve kendilerine ölüm cezası ile sonuçlanabilecek davaların dışındaki davalar için yetki verildi. Hint ve Pakistan ceza mahkemeleri günümüzde “adâlethâ-yi fevcdârî”, ceza davaları ise “fevcdârî mukaddimât” olarak bilinir.


BİBLİYOGRAFYA

Berenî, Târîḫ-i Fîrûz Şâhî, Kalküta 1862, s. 479-480.

Ebü’l-Fazl el-Allâmî, Âyîn-i Ekberî (trc. Jarret), Calcutta 1949, s. 41-42.

W. W. Hunter, Annals of Rural Bangal, New York 1868, I, 123 vd.

N. Manucci, Storia do Mogor (trc. W. Irvine), London 1907, II, 450-451.

Ali M. Han, Mirʾât-ı Aḥmedî, Baroda 1930, s. 174.

J. N. Sarkar, Mughal Administration, Calcutta 1935, s. 63-66.

Ibn Hasan, The Central Stucture of the Mughal Empire, Oxford 1936, bk. İndeks.

R. P. Tripathi, Some Aspects of Muslim Administration, Allahabad 1936, bk. İndeks.

P. Saran, Provincial Government of the Mughals, Allahabad 1941, s. 189 vd.

M. B. Ahmad, The Administration of Justice in Medieval India, Aligarh 1941, s. 121, 123, 164-165, 167, 171, 174, 179, 183, 194, 200, 209, 214, 245.

S. M. Jafar, Some Cultural Aspects of the Muslim Rule in India, Peshawar 1950, s. 28.

S. R. Sharma, Mughal Government and Administration, Bombay 1951, s. 105, 217.

S. A. Q. Husaini, Administration under the Mughals, Dacca 1952, s. 203, 214-215, 224.

I. H. Qureshi, The Administration of the Sultanate of Delhi, Karachi 1958, s. 201, 214.

T. W. Haig, “Fevcdâr”, , IV, 584.

A. S. Bazmee Ansari, “Fawd̲j̲dār”, , II, 868-869.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 504 numaralı sayfada yer almıştır.