EBÜ’d-DERDÂ

Ebü’d-Derdâ’ Uveymir b. Kays b. Zeyd el-Hazrecî (ö. 32/652 [?])

Dımaşk kadılığı ve Kur’an muallimliği yapan sahâbî.

Müellif:

Künyesiyle meşhur olup adının Âmir, lakabının Uveymir, babasının adının Zeyd veya Âmir, dedesinin adının ise Kays olduğu da söylenmiştir. Bedir Gazvesi sırasında ve ensardan en son kişi olarak müslüman olduğu rivayet edilmektedir. İslâmiyet’i kabul etmesine vesile olan arkadaşı Abdullah b. Revâha İslâmî şahsiyetinin meydana gelmesine de yardımcı olmuştur. Hz. Peygamber onunla Selmân-ı Fârisî, başka bir rivayete göre de Avf b. Mâlik arasında kardeşlik bağı (muâhât) kurmuştur.

Ebü’d-Derdâ önceleri ticaretle meşgul olduğunu, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra ticaretle ibadeti bir arada yürütemeyeceğini anlayınca ibadeti seçtiğini anlatır. Uhud Gazvesi’nde yiğitlik gösterdiği nakledilmekle beraber onun bu gazveye katılmadığını söyleyenler de vardır. Daha sonraki birçok gazvede bulunmuş, Hz. Peygamber hayatta iken Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek tamamını ona okumuştur.

Hz. Ebû Bekir’in hilâfetinin son zamanlarında başlayan Yermük Savaşı’nda ordu kadısı (kādılcünd) olarak bulundu ve bu görev İslâm tarihinde ilk defa onunla başlamış oldu. Hz. Ömer ve Hz. Osman devirlerinde de bu görevi zaman zaman üstlendiği anlaşılmaktadır. Bedir Gazvesi’ne katılmadığı halde Hz. Ömer onu Bedrî kabul ederek kendisine maaş bağladı. Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde Medine’de diğer bazı sahâbîlerle birlikte kadılık yaptı. Suriye’ye gitmek için izin isteyince Hz. Ömer orada âmillik yapmasını teklif ettiyse de bu görevi kabul etmedi ve Hz. Peygamber’in sünnetini yaymak, halka namaz kıldırmak istediğini söyledi. Halifenin iznini alarak Dımaşk’a gitti. Başka bir rivayete göre ise Suriye Valisi Yezîd b. Ebû Süfyân’ın halifeden Kur’an ve fıkıh muallimi istemesi üzerine Hz. Ömer onu iki kişiyle birlikte Suriye’ye gönderdi. Valinin bu talebiyle onun Suriye’ye gitme arzusunun aynı tarihe tesadüf etmiş olması da mümkündür. Ebü’d-Derdâ’nın aralarında bulunduğu üç kişilik muallimler heyeti önce Humus’a gidip orada bir süre görev yaptı. Daha sonra Dımaşk’a geçen Ebü’d-Derdâ, Muâviye’nin Suriye valiliği sırasında Hz. Ömer’in emriyle Dımaşk kadılığına tayin edildi ve Dımaşk’ın ilk kadısı oldu. Hz. Ömer Dımaşk’a gittiğinde onu evinde ziyaret etti ve zâhidâne bir hayat sürdüğünü gördü. Ebü’d-Derdâ, hem Hz. Ömer hem Hz. Osman devirlerinde Kur’an öğretimiyle de meşgul oldu. Pek çok kişi ondan kıraat dersi aldı. Muâviye’nin Suriye valiliği sırasında diğer bazı sahâbîlerle birlikte Kıbrıs’ın fethine katıldığı da bilinmektedir.

Ebü’d-Derdâ 32 (652) yılında, bazı rivayetlere göre ise 31’de (651) Dımaşk’ta vefat etti ve Bâbüssagīr Kabristanı’na defnedildi. 1938 yılında Muâviye b. Ebû Süfyân’ın kabrinin 20 m. güneybatısında biri kendisine, diğeri karısı Ümmü’d-Derdâ’ya ait iki mezar taşı bulunmuştur. Kûfî hatla yazılı olan ve günümüzde el-Methafü’l-vatanî’de korunan bu taşların IV (X) veya V. (XI.) yüzyılda dikildiği sanılmaktadır. Ebü’d-Derdâ’nın diğer bazı sahâbîler gibi İstanbul’da Eyüp’te ve Üsküdar’da iki makam-kabri bulunmaktadır (, IX, 4854).

Ebü’d-Derdâ’nın biri sahâbî olan büyük Ümmü’d-Derdâ, diğeri tâbiî olan küçük Ümmü’d-Derdâ adlı iki hanımı vardı. Ebü’d-Derdâ ölünce Muâviye küçük Ümmü’d-Derdâ ile evlenmek istedi; Kur’an kıraatindeki üstünlüğü ile tanınan bu hanım valinin teklifini kabul etmedi. Ebü’d-Derdâ’nın Bilâl ve Yezîd adlı iki oğlu ile Derdâ ve Nesîbe adlı iki kızı olmuş, bunlardan Bilâl Emevîler döneminde Dımaşk kadılığı yapmıştır.

Daima âhiret hesabını ve Allah rızâsını gözeten Ebü’d-Derdâ çevresinde olup bitenlere ibret gözüyle bakardı. Müslüman olduğu sıralarda karısını ihmal edecek kadar ibadete düşkündü. Selmân-ı Fârisî, İslâmiyet’in bu kadarına izin vermediğini söyleyerek onun bu konudaki aşırılığına engel oldu. Ebü’d-Derdâ’nın ibadeti daha çok tefekkür ve ibret alma tarzındaydı. Hz. Peygamber’in onun hakkında “ümmetimin en âbidi ve en müttakisi” (İbn Manzûr, XX, 13), “bu ümmetin hakîmi” (Müttakī el-Hindî, XI, 718) gibi takdirkâr ifadeler kullandığı rivayet edilmektedir. Dünya malına değer vermeyen Ebü’d-Derdâ, kızı Derdâ’yı onunla evlenmek isteyen Yezîd b. Muâviye’ye vermemiş, fakir bir müslümanla evlendirmişti. Bildiklerini söylemekten çekinmezdi. Halkı iyilik etmeye, âhireti düşünmeye, yetimleri gözetmeye, köle âzat etmeye, Allah’ı zikretmeye, mütevazi ve dünyaya karşı tok gözlü olmaya, zulümden kaçınmaya teşvik ederdi. İnsanın bildiklerini uygulaması gerektiğini söyler, ilme ve dini yaşamaya çok önem verirdi.

Ebü’d-Derdâ tefsir, fıkıh, hadis ve kıraat sahalarında ashabın ileri gelenlerindendi. Yıllarca titizlikle yürüttüğü kadılık görevi sırasında bir hüküm verdikten sonra davalıları geri çağırtıp onları tekrar dinlediği olurdu. Onun bu titizliği hadis rivayetinde de görülür. Ebü’d-Derdâ’dan hadis öğrenmek üzere çeşitli ülkelerden gelen hadis talebelerine rivayette bulunduktan sonra herhangi bir yanlışlık yapmış olabileceğini düşünerek, “Hadis bunun gibidir veya buna benzer şekildedir” der, böylece meydana gelebilecek muhtemel hataların sorumluluğundan kaçınmak isterdi. Hz. Ömer’in, aralarında Ebü’d-Derdâ’nın da bulunduğu birkaç sahâbîyi fazla hadis rivayet etmekten veya Medine dışına çıkmaktan menettiği söylenmektedir (İbn Sa‘d, II, 336). Onun rivayet ettiği hadislerin sayısı 179 olup Enes b. Mâlik, Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Abbas gibi sahâbîlerle karısı Ümmü’d-Derdâ, oğlu Bilâl, Cübeyr b. Nüfeyr, Ebû İdrîs el-Havlânî, Saîd b. Müseyyeb, Atâ b. Yesâr gibi tâbiîler kendisinden hadis rivayet edenler arasında yer almaktadır.

Önemli bir yönü de Kur’an muallimliği olan Ebü’d-Derdâ “Dımaşk mukrîi” diye anılırdı. Sabah namazından sonra talebelerini okutmaya başlardı. Anlatıldığına göre talebeleri onar kişilik gruplara ayırır, her grubun başına bir öğretici tayin ederdi. Öğreticiler talebeleri çalıştırırken kendisi de mihrapta oturur veya halkalar arasında dolaşarak çalışmaları takip eder, belli bir seviyeye ulaşan öğrenciler kıraatlerini ona arzederlerdi. Bu usulü ilk defa onun başlattığı söylenmektedir. Ebü’d-Derdâ’nın kıraat halkaları bazan 1600 kişiye kadar ulaşırdı. Ondan arz yoluyla Kur’an öğrenenler arasında hanımı küçük Ümmü’d-Derdâ, Atıyye b. Kays el-Kilâbî, Hâlid b. Ma‘dân ve Ba‘lebek Kadısı Süveyd b. Abdülazîz bulunmaktadır. Meşhur yedi kıraat imamından İbn Âmir de ondan Kur’an dersi almıştır.

Ebü’d-Derdâ’nın güzel sözlerinden bazıları şunlardır: “Kul Allah’a ibadetle meşgul olunca Allah onu sever, mahlûkatına da sevdirir”; “İmanın zirvesi başa gelene sabır, kadere rıza, samimi bir tevekkül ve Allah’a boyun eğmektir”; “Bir saat tefekkür, bütün bir gece nâfile ibadet etmekten hayırlıdır”; “Bilmeyene bir kere, bilip de yapmayana yedi kere yazıklar olsun.”


BİBLİYOGRAFYA

, V, 194-199; VI, 440-452.

, II, 336; VII, 391-393.

, VII, 76-77.

, s. 116.

, VII, 26-28.

, I, 208-227.

, III, 336.

, III, 15-18; IV, 59-61.

İbnü’l-Cevzî, Telḳīḥu fühûmi ehli’l-es̱er (nşr. Ali Hasan), Kahire 1975, s. 143, 238, 364.

, IV, 318-320; VI, 97-98.

a.mlf., el-Kâmil, II, 411; III, 129.

, XX, 10-43.

, VIII, 175-177.

, I, 24-25.

a.mlf., Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 335-353.

a.mlf., Târîḫu’l-İslâm: sene 11-40, s. 398-404.

, I, 606-607.

, III, 45-46; IV, 59.

, XI, 718; XIII, 550-553.

, IX, 367.

, s. 453-454, 677.

A. Süheyl Ünver, İstanbul’da Sahâbe Kabirleri, İstanbul 1953, s. 25.

Fahreddin Atar, İslâm Adliye Teşkilâtı, Ankara 1979, s. 18-19, 60, 123, 160, 180.

Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1987, III, 290-292.

Ahmed Fâiz el-Hımsî, “el-ʿUẓamâʾü’l-lezîne düfinû fî Dımaşḳ ev mâtû fîhâ”, el-Ḥavliyyâtü’l-es̱eriyyetü’l-ʿArabiyyetü’s-Sûriyye, XXXV, Dımaşk 1985, s. 292.

M. Th. Houtsma, “Ebülderdâ”, , IV, 75.

Süheyl Ünver, “Ebu el-Derdâ”, , IX, 4854.

A. Jeffery, “Abu’l-Dardā”, , I, 113-114.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 310-311 numaralı sayfalarda yer almıştır.