EBÜ’l-ÂLİYE er-RİYÂHÎ

Ebü’l-Âliye Rufey‘ b. Mihrân er-Riyâhî el-Basrî (ö. 90/709)

Tefsir, hadis ve kıraat âlimi, tâbiî.

Müellif:

Câhiliye devrinde doğduğu ve Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti yıllarında müslüman olduğu kaynaklarda zikredilmektedir. Riyâhî nisbesini, kendisini satın alıp bir müddet sonra âzat eden Riyâhoğulları’ndan bir kadının kölesi olması sebebiyle aldığı anlaşılmaktadır. Tahsil hayatına, köle olduğu yıllarda Basra’da Kur’an okumayı ve yazı yazmayı öğrenerek başladı. Bu öğrenimini ailesinden (veya efendisinden) habersiz olarak sürdürdüğünü, üzerinde hiçbir mürekkep lekesi görülmediğini söyler; buna göre müslüman olduğunu başlangıçta çevresinden gizlediği ileri sürülebilir. Daha sonra ashaptan nakledilen rivayet ve hadisleri öğrenmeye çalışan Ebü’l-Âliye, onları tanımak ve bu rivayetleri bizzat kendi ağızlarından işitmek için Dımaşk’a ve Medine’ye gitti. Ali b. Ebû Tâlib, Übey b. Kâ‘b, Ebû Zer el-Gıfârî, Abdullah b. Mes‘ûd, Âişe, Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Abbas, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî gibi ashabın ileri gelenlerinden hadis öğrendi; Hz. Ebû Bekir’le de görüştü. Kıraati de arz yoluyla Übey b. Kâ‘b, Zeyd b. Sâbit ve Abdullah b. Abbas’tan öğrenen Ebü’l-Âliye, bir rivayete göre Kur’an’ın tamamını Hz. Ömer’e üç defa okumuştur. Ancak Zehebî bu rivayeti “sahih ve garîb” olarak nitelendirdikten sonra rivayette yer alan “kara’tü alâ Ömer” (Ömer’e okudum) ibaresinin bir başka rivayette “kara’tü alâ ahdi Ömer” (Ömer devrinde okudum) şeklinde yer aldığını belirtir ve Hz. Ömer’in Ebü’l-Âliye’ye bu kadar zaman ayırmasının mümkün olmadığını, esasen onun Kur’an’ın tamamını cemedenler arasında yer almadığını söyler (Maʿrifetü’l-kurrâʾ, vr. 11a).

Dâvûd b. Ebû Hind, İbn Sîrîn, Rebî‘ b. Enes ve Hâlid b. Mihrân el-Hazzâ gibi tanınmış muhaddislerin kendisinden hadis rivayet ettiği Ebü’l-Âliye’den Şuayb b. Habhâb, Rebî‘ b. Enes, A‘meş ve başkaları ilm-i kırâat öğrendi. Kırâat-i seb‘a imamlarından Ebû Amr b. Alâ’nın da ondan faydalandığı rivayet edilir.

İbn Maîn, Ebû Zür‘a ve Ebû Hâtim gibi cerh ve ta‘dîl otoritelerinin sika olarak değerlendirdikleri Ebü’l-Âliye’nin rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer almış, İbn Ebû Dâvûd kendisinden, “Sahâbîlerden sonra Kur’an’ı en iyi bilen kimse” diye söz etmiştir. Zehebî de İbn Ebû Dâvûd’un “Kur’an’ı en iyi bilen” ifadesiyle Kur’an’ın tefsirini kastettiğini ileri sürmüştür (a.g.e., vr. 11a). İbn Hibbân, İmam Şâfiî’nin onun hakkındaki görüşünün menfi olduğunu kaydetmekte, diğer bazı kaynaklarda da Şâfiî’nin, “Ebü’l-Âliye’nin hadisi asılsızdır” dediği zikredilmektedir. Ancak gerek İbn Adî gerekse Zehebî (Mîzânü’l-iʿtidâl, II, 54), mürsel hadisleri delil kabul etmeyen Şâfiî’nin bu sözünün Ebü’l-Âliye tarafından mürsel olarak rivayet edilen, namazda sesli olarak gülmekle ilgili bir hadis hakkında söylenmiş bulunduğunu, dolayısıyla Ebü’l-Âliye’nin rivayet ettiği bütün hadisleri kapsamadığını söylemişlerdir.

İbn Abbas, Basra valisi iken ilmî kişiliğine değer verdiği Ebü’l-Âliye’yi meclisinde yanına oturtur, âzatlı bir köleye yapılan bu muameleyi yadırgayanlara da ilmin insanın şerefine şeref kattığını ve başköşeye oturma hakkı kazandıracağını söylerdi. Ebü’l-Âliye’nin altmış defa haccettiği (İbn Kuteybe, s. 454), Mâverâünnehir’de ilk ezan okuyan kişi olduğu ve bu arada Sıffîn Savaşı’na katıldığı, ancak taraflardan birinin tekbir ve tehlillerine diğer tarafın da aynı şeyleri söyleyerek cevap verdiğini görünce savaş alanını terkedip oradan uzaklaştığı kaynaklarda verilen bilgiler arasındadır.

Ebü’l-Âliye er-Riyâhî 90 yılının Şevval ayında (Ağustos 709) vefat etmiş olup bu tarih 93 (712), 106 (724) ve 111 (729) olarak da zikredilmektedir.

Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hilâfeti yıllarında müslümanlar arasında meydana gelen ihtilâflardan büyük ölçüde etkilendiği anlaşılan Ebü’l-Âliye’nin Hâricîler’e karşı çok sert bir tavır takındığı görülmektedir. Kendisinden nakledilen, “Allah’ın bana verdiği iki nimetten, yani İslâm hidayetiyle beni bir Hâricî (Harûrî) yapmamasından hangisinin daha üstün olduğunu doğrusu bilemiyorum” sözü onun bu konudaki tutumunu açıkça ortaya koymaktadır. Ebü’l-Âliye, başlangıçta her gün bir hatim indirmeye çalışırken Medine’ye gidip ashabın bu konudaki uygulamalarını gördükten sonra haftada bir hatim indirmeye devam etmiş ve hayatta iken bütün mal varlığını vakfetmiştir.

Dâvûdî onun bir tefsir yazdığını zikreder. Ancak bundan maksadın, bazı Kur’an âyetlerinin tefsiriyle ilgili olarak Übey b. Kâ‘b’dan naklettiğine ve daha sonraki tefsir ve hadis kaynaklarında kısmen yer aldığına işaret edilen (M. Hüseyin ez-Zehebî, I, 115) rivayetlerin tamamı olduğu anlaşılmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

, VII, 112-117.

, III, 326-327.

, s. 454.

, IV, 239.

, III, 1022-1030.

, II, 217-224.

, VII, 22, 67.

, IV, 207-213.

a.mlf., Maʿrifetü’l-kurrâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, nr. 2500, vr. 10b-11b.

a.mlf., Mîzânü’l-iʿtidâl, II, 54.

, I, 284-285.

, III, 284-286.

, I, 172-173.

M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1381/1961-62, I, 115.

Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1978, III, 116-118.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 292 numaralı sayfada yer almıştır.