EDEBÜ’l-KĀDÎ

İslâm muhakeme hukukunun ve bu alanda yazılan eserlerin genel adı.

Müellif:

Kelime olarak edeb, dinin ve aklın güzel görüp tavsiye ettiği bütün söz ve davranışları ifade eder. Bu sebeple mendup, müstehap ve nâfilelerle bazı sünnet ve vâcipler de kelimenin kapsamı içindedir. Edeb ve çoğulu olan âdâb bir iş ve sanata, hal ve davranışa nisbet ve izâfe edildiği zaman o alana ait özel kuralları, incelikleri, o konuda uyulması gerekli dinî, ahlâkî ve meslekî esasları ifade eder (bk. ÂDÂB). Edebü’l-kādî tamlaması dar anlamda hâkimin uyması gereken kuralları, hâkimden beklenen güzel davranışları ifade etmekle birlikte İslâm hukuk literatüründe giderek kadı, yargılama usulü ve adliye teşkilâtıyla ilgili konuların ele alındığı özel bir ilim dalının adı olmuştur. Ancak bu ilim dalının oluşumu fıkhın genel teşekkül seyrinden farklı değildir.

Kur’an’da yargılama hukukuna genel ilkeler çerçevesinde, sünnette ise daha ayrıntılı biçimde birçok emir ve tavsiye ile temas edilmiştir. Hz. Peygamber’in, ilk dönem halife ve kadılarının hukukî ihtilâfları sonuca bağlamada ortaya koydukları zengin uygulama örnekleri, Hz. Ömer’in Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’ye yazdığı ve İmam Muhammed’in “kitâbü’s-siyâse” adını verdiği konuyla ilgili mektup, yargılama hukuku alanındaki mevcut hukuk nazariyesinin önemli kaynaklarını teşkil ederler (mektubun kaynakları ve değerlendirilmesi için bk. Muhammed Hamîdullah, s. 425-436). Hukuk ekollerinin oluşumu ve fıkıh kitaplarının tedviniyle birlikte hâkimlerin tayini, görev ve sorumlulukları, hak ve yetkileri, yargılama usul ve esasları (bk. KAZÂ), hâkimi ve tarafları ilgilendiren genel ve özel tavsiyeler çok defa “edebü’l-kādî, edebü’l-kazâ” gibi başlıklar altında incelenmiş, yargılama hukukunun şahitlik, yemin, ikrar gibi bazı alt konularına ayrı bölümler açıldığı da olmuştur. Fıkıh ilminin, hayatı her yönüyle bir bütün olarak ele alması sebebiyle onun alt bölümünü teşkil eden edebü’l-kādîde hâkimin kişiliği, insanlarla ilişkileri, söz ve davranışları, giyim ve kuşamı da dahil olmak üzere özel hayatı, beşerî münasebetleri ve resmî göreviyle ilgili hususlar yol gösterici ve düzenleyici bir şekilde ele alınmış (bk. KADI), bu konuda belli bir gelenek oluşturulmaya çalışılmıştır. Çünkü hâkimin kişiliğinin ve özel hayatının, yargılamanın başarısı ve verilen hükmün saygınlığı ile yakın ilişkisi vardır. Bu açıdan bakıldığında, konunun fıkıh kitaplarında hukukî statüsünün yanında dinî ve ahlâkî yönleriyle bir bütün halinde ele alınmasının isabetli olduğu görülür. Konu başlığının “ahkâm” değil de “edep-âdâb” kelimesiyle ifade edilmesi de bu amaca yöneliktir.

Yargılama hukukunun toplum hayatı ve kamu düzeniyle olan yakın ilgisi ve pratik hayatta duyulan ihtiyaçlar sebebiyle konunun fıkıh kitaplarında ayrı bir bölüm halinde ele alınmış olmasıyla yetinilmemiş, çoğu “edebü’l-kādî” veya “edebü’l-kazâ’” başlığını taşıyan müstakil eserler kaleme alınmaya başlanmış, giderek İslâm yargılama hukuku ve adliye teşkilâtıyla ilgili zengin bir hukuk nazariyesi ve literatürü oluşmuştur. İslâm hukuk ekollerinin bölgesel planda da olsa yargı birliğini ve yargı önünde eşitliği sağlama gibi önemli bir fonksiyon icra etmekte oluşu, kadıların bu amaçla belli mezhep disiplini içinde yetişmiş hukukçulardan tayin edilmesi, edebü’l-kādî türündeki eserlerin mevcut hukuk ekollerine göre yazılmasını gerektirmiştir. Bu eserler, fıkıh kitaplarındaki ilgili bölümlere nisbetle daha hacimli olmalarının yanı sıra, yargılama usulü ve adliye teşkilâtıyla ilgili bütün aslî ve tâli konulara bütünlük içinde yer vermeleriyle ve uygulamaya yönelik pratik bilgi ve örneklendirmelerle de dikkati çekerler.

Hâkim, dava, mahkeme, taraflar, deliller ve prosedür gibi yargılama hukukunun temel konularını ayrıntılı ve sistematik bir tarzda ele alan edebü’l-kādî türünün ilk örneğini Ebû Yûsuf’un (ö. 182/798) yazdığı kaydedilir (, I, 46; Sezgin, I/3, s. 54). İmam Muhammed, Hasan b. Ziyâd, Muhammed b. Semâa, Kādî Ebû Hâzim Abdülhamîd b. Abdülazîz, Ebû Ca‘fer Ahmed b. İshak el-Enbârî ve Ebû Muhammed Abdullah b. Hüseyin en-Nâsıhî’nin Edebü’l-ḳāḍî, Tahâvî’nin Edebü’l-ḥükkâm adlı eserlerinden de söz edilmekle birlikte Hanefî ekolünde Hassâf’ın (ö. 261/875) Edebü’l-ḳāḍî adlı eseri ve bu eserin Sadrüşşehîd Ömer b. Abdülazîz tarafından yapılan şerhi ilk ve önemli kaynaklardan sayılmıştır (nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân, I-IV, Bağdad 1977-1978). Hanefî ekolünde bu konuda telif edilen Ebü’l-Mühelleb Heysem b. Süleyman’a (ö. 275/888) ait Edebü’l-ḳāḍî (nşr. Ferhân ed-Deşrâvî, Tunus 1970), Ebü’l-Kāsım Ali b. Muhammed es-Simnânî’ye (ö. 499/1106) ait Ravżatü’l-ḳuḍât ve ṭarîḳu’n-necât (nşr. Selâhaddin en-Nâhî, I-IV, Beyrut 1970, 1984), Alâeddin Ebü’l-Hasan Ali b. Halîl et-Trablusî’ye (ö. 844/1440) ait Muʿînü’l-ḥükkâm (Bulak 1300; Kahire 1310), Lisânüddin İbnü’ş-Şıhne’ye (ö. 882/1477) ait Lisânü’l-ḥükkâm (İskenderiyye 1299; Kahire 1310) adlı eserler bu türde yazılan matbu kitaplardandır. Mâlikî hukuk ekolünde Ebû Abdullah Asbağ b. Ferec (ö. 225/840), Kādî İyâz (ö. 544/1149) gibi âlimlerin konuyla ilgili eserlerinin yanı sıra İbnü’l-Münâsıf el-Ezdî’nin (ö. 620/1223) Tenbîhü’l-ḥükkâm ʿalâ meʾâḫiẕi’l-aḥkâm (nşr. Abdülhafîz Mansûr, Tunus 1988), İbn Selmûn el-Kinânî’nin (ö. 767/1365) el-ʿİḳdü’l-munaẓẓam li’l-ḥükkâm (Kahire 1301) ve Burhâneddin İbn Ferhûn’un (ö. 799/1397) Tebṣıratü’l-ḥükkâm (Kahire 1301, 1958) adlı eserleri zikredilebilir. Şâfiî hukuk ekolünde bu dalda ilk eseri İmam Şâfiî’nin yazdığı yönündeki ifadeleri (Brockelmann, III, 297) şüphe ile karşılamak ve bunu, el-Üm’de “Edebü’l-ḳāḍî” başlığını taşıyan ayrı bir bölümün bulunmasından kaynaklanan bir yanılgı olarak düşünmek mümkündür. Şâfiî hukuk ekolünde Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm (ö. 224/838), Ebû Saîd Hasan b. Ahmed el-İstahrî, Muhammed b. Abdullah es-Sayrafî, İbnü’l-Haddâd el-Mısrî, Muhammed b. Ali el-Kaffâl, Ebû Muhammed Hasan b. Ahmed el-Basrî, Ebû Âsım el-Abbâdî (ö. 458/1066) gibi birçok âlimin bu dalda telif ettiği eserlerin yanı sıra, Ahmed b. Ebû Ahmed’in (İbnü’l-Kās, ö. 335/946-47) Edebü’l-ḳāḍî (nşr. Hüseyin Halef el-Cübûrî, Tâif 1989), Mâverdî’nin (ö. 450/1058) Edebü’l-ḳāḍî (nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân, I-II, Bağdad 1971-1972), Ebû İshak İbn Ebü’d-Dem’in (ö. 642/1244-45) Edebü’l-ḳażâʾ (nşr. Muhammed Mustafa ez-Zühaylî, Dımaşk 1982; nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân, I-II, Bağdad 1984; nşr. Muhammed Abdülkādir Atâ, Beyrut 1987), Şemseddin Muhammed b. Ahmed el-Minhâcî’nin (ö. 880/1475) Cevâhirü’l-ʿuḳūd ve muʿînü’l-ḳuḍât ve’l-muvaḳḳıʿîn ve’ş-şühûd (I-II, Kahire 1955) ve Zekeriyyâ el-Ensârî’nin (ö. 926/1520) ʿİmâdü’r-rıżâʾ bi-beyâni âdâbi’l-ḳażâʾ adlı eseri ile Abdürraûf el-Münâvî’nin (ö. 1031/1622) buna Fetḥu’r-raʾûfi’l-ḳādir li-ʿabdihî hâẕa’l-ʿacizi’l-ḳāṣir (nşr. Abdurrahman Abdullah Avaz Bekîr, I-II, Cidde 1406/1986) adıyla yaptığı şerh sayılabilir. Hanbelî hukuk ekolünde ise İbn Kayyim el-Cevziyye’nin (ö. 751/1350) eṭ-Ṭuruḳu’l-ḥükmiyye fi’s-siyâseti’ş-şerʿiyye (nşr. M. Hâmid el-Fıkī, Kahire 1372/1953) adlı eseri zikredilebilir (edebü’l-kādî türünde yazılmış eserler hakkında geniş bilgi için bk. İbn Ebü’d-Dem, Edebü’l-ḳāḍî [nşr. Muhammed Mustafa ez-Zühaylî], s. 718-724; a.e. [nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân], nâşirin önsözü, I, 51-62). İslâm yargılama hukukunun genelini veya belli konularını farklı açılardan ele alan yeni ilmî çalışma ve yayınlar da klasik döneme ait edebü’l-kādî türündeki eserlerin çağımızdaki devamı ve örnekleri olarak görülebilir.


BİBLİYOGRAFYA

, XVI, 59.

Sadrüşşehîd, Şerḥu Edebi’l-ḳāḍî li’l-Ḫaṣṣâf (nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân), Bağdad 1977-79, I-IV.

, VII, 3.

, IX, 42 vd.

İbn Ebü’d-Dem, Edebü’l-ḳażâʾ (nşr. Muhammed Mustafa ez-Zühaylî), Dımaşk 1982; a.e. (nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân), Bağdad 1984, I-II.

, XX, 125.

, VII, 251 vd.

, I, 46-47.

, III, 306.

, I, 53.

, VIII, 219-220.

, III, 297.

, I/3, s. 54-203.

Muhammed Hamîdullah, el-Ves̱âʾiḳu’s-siyâsiyye, Beyrut 1983, s. 424 vd.

Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990, s. 26-30, 46, 73, 94, 102.

Tanzil -ur- Rahman, “Adab al-Qādī”, , V (1966), s. 199-208.

Muhammed Mustafa ez-Zühaylî, “Melâmiḥu’t-tanẓîmi’l-ḳaḍâʾî fi’l-İslâm”, Mecelletü Külliyeti’ş-şerîʿa, II, Mekke 1977, s. 111-112.

, IV, 157-161.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 408-410 numaralı sayfalarda yer almıştır.