el-METÂLİBÜ’l-ÂLİYE

Fahreddin er-Râzî’nin (ö. 606/1210) kelâma dair en hacimli eseri.

Müellif:

Müellif eserin mukaddimesinde, “Bu ilm-i ilâhîye dair kitabımızdır” demekte (I, 33), beşinci kitapla (V, 7) Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Esad Efendi, nr. 1284) yazma nüshanın sekizinci kitabının başında (fotokopisi için bk. el-Meṭâlibü’l-ʿâliye, I, 28) Kitâbü’l-Meṭâlibi’l-ʿâliye adını zikretmektedir. Eserin tesbit edilebilen tek baskısında ise isim el-Meṭâlibü’l-ʿâliye mine’l-ʿilmi’l-ilâhî şeklinde kaydedilmiştir. Dokuz kitaptan (matbu nüshada cüz) oluşan eserin ilk kitabı bir girişle üç bölümden meydana gelmektedir. Girişte kelâm ilminin önemi, ulûhiyyete ilişkin aklî bilginin değeri, Allah’ın varlığını ve sıfatlarını bilmenin yolları gibi konular ele alınmıştır. Birinci bölümde Allah’ın zorunlu (vâcip) varlık oluşuna ait kesin kanıtların tahliline girişilir. On dört fasıldan ibaret olan bu bölümde filozoflarca geliştirilen imkân deliliyle kelâmcıların kullandığı hudûs delili etrafında ayrıntılı bilgi verilir. Üç fasıldan oluşan ikinci bölümde felekler ve ay altı âleminde bulunan isbât-ı vâcib delilleri zikredilir. Vücûb, vücûd, iradeler, taayyün ve mahiyet gibi kavramların tartışıldığı üçüncü bölümde varlık-mahiyet ilişkisi, ayrıca ilâhî sıfatların yaratıklardan ve onlara ait niteliklerden tamamıyla farklı oluşu, Allah’ın ezelî ve ebedîliği gibi konular yedi meselede incelenir (I, 33-332).

İkinci kitap iki bölümden meydana gelir. On yedi fasıl şeklinde düzenlenen birinci bölümde Allah’ın tenzihî sıfatları üzerinde durulmuş, üç fasıldan oluşan ikinci bölümde Allah’ın birliği, kelâmcıların buna ilişkin kanıtları ve vahdâniyetin ilâhî zâta zâit bir nitelik olması gibi konular ele alınmıştır. Dokuz babdan ibaret olan üçüncü kitapta sübûtî (îcâbî) sıfatların sayısı, insanı fiil yapmaya sevkeden sebepler, insanın kādir ve fâil oluşunun anlamı, Allah’ın âlim olduğuna dair deliller ve cüz’iyyâtı bilmesi; Allah’ın mürîd, semî‘, basîr, mütekellim, kadîm, bakī, hay ve hakîm olması, filozoflarla diğer din mensuplarının kādir anlayışı, Allah’ın isimleri, tekvin-mükevven aynîliği, teklîf-i mâ lâ yutâkın fiilen vuku bulması ve aklın ilâhî fiilleri iyi veya kötü olarak değerlendirmesine ilişkin tartışmalar zikredilir (III, 5-358). Eserin dördüncü kitabı iki bölümden meydana gelir. Birinci bölümde âlemin kıdemini ileri sürenlerin delilleri incelenir, buna mukabil ilâhî sıfatlardan elde edilen kanıtlara ve semavî kitapların âlemin hudûsüne temas eden bahislerine yer verilir. İkinci bölümde âlemin hudûsünü benimseyenlerin görüşleriyle bunlara dair aklî ve naklî deliller, Allah’ın fâil-i muhtâr olduğunu gösteren aklî ve naklî kanıtlar, Dehriyye’nin reddi, filozofların sudûr teorisinin eleştirisi, Seneviyye’nin tenkidi ve tenâsühün reddi gibi konular tartışılır (IV, 9-427).

Beşinci kitabın on bir fasıldan oluşan birinci bölümünde zamanın varlığını kabul edenlerle etmeyenlerin delilleri, zamanın mahiyeti, bitişik kemiyetlerden ibaret olmayışı, an, dehr ve sermed kavramları arasındaki farklar ve zamanın hudûsü gibi problemler incelenmiş, yedi fasıl halinde düzenlenen ikinci bölümde mekân hakkındaki farklı görüşlerle bunların kanıtlarının tahlili, boşluğun (halâ, fezâ) varlığı veya yokluğuna dair delillerin değeri gibi konular ele alınmıştır (V, 7-185). el-Meṭâlibü’l-ʿâliye’nin altıncı kitabı dört bölümden ibarettir. Sekiz fasıldan meydana gelen birinci bölümde filozoflarla kelâmcıların cisim tanımları ve kelâmcıların atomun (cevher-i ferd, cüz’ lâ yetecezzâ) varlığına ilişkin kanıtları sıralanır. On fasıldan oluşan ikinci bölümde atomun varlığını reddeden filozoflara ait deliller anlatılır. Üç fasıl halinde düzenlenen üçüncü bölümde cismin boyutlarının sonluluğu, zat ve mahiyet itibariyle cisimlerin benzerliği gibi konular incelenir. Yine üç fasıldan meydana gelen dördüncü bölümde heyûlânın varlığını kabul edenlerle bunu reddedenlerin delilleri hakkında bilgi verilerek heyûlâ diye temel bir maddenin bulunmadığı ileri sürülür (VI, 5-216).

Sekiz bölümden oluşan yedinci kitabın ilk bölümü dört fasla ayrılmıştır. Burada ruh (nefis) hakkında farklı görüşler, ruhların gruplandırılması, ruhanî varlıkları inkâr edenlerle kabul edenlerin delilleri zikredilir. Yedi fasıldan meydana gelen ikinci bölümde insan ruhuna ait farklı görüşler, ruhu cismanî cevher kabul edenlerin delilleri, İbn Sînâ’nın ruhu soyut cevher olarak nitelemesi, ruhun cisimden soyutlanmış olduğuna ilişkin zayıf deliller, ruhun varlığının kesin delilleri ve ruhun bedenden ayrı bir mevcudiyeti bulunduğuna dair naklî deliller açıklanır. Yirmi iki fasla ayrılan üçüncü bölümde insan ruhunun nitelikleri, ruhların farklılık arzetmesinin sebepleri, ruhun yeri ve kalple bağlantısı, Aristocu ruh görüşü, ruhların hâdis veya kadîm olması, tenâsüh, bedenin ölümünden sonra ruhun bekasına dair deliller, ruhun bekası, idraklerin yanı sıra bedenî faaliyetleri de ruhun sağlaması ve idrakin ölümden sonra devam etmesi, kabir ziyaretinden ölünün yararlanma keyfiyeti, insan ruhunun özellikleri ve hayvanların ruhları gibi konulara temas edilir. Üç fasıldan oluşan dördüncü bölümde cin ve şeytan diye isimlendirilen süflî ruhların mevcudiyeti, bunların varlığına dair kanıtlar, vesvese ve ilhamın hakikati bahislerine yer verilir. Dokuz fasıldan ibaret olan beşinci bölümde feleklerin ve yıldızların ruhlu varlıklar olması, buna dair deliller ve nitelikleri, Kur’an’a göre meleklerin nitelikleri ve meleklerin insanlardan üstün oluşu gibi konular işlenir (VII, 7-429).

Eserin sekizinci kitabı üç bölüm halinde nübüvvet konusuna ayrılmıştır. On beş fasıldan meydana gelen birinci bölümde nübüvveti inkâr edenlerin delilleri, hârikulâdenin imkânsızlığını ileri sürenlerin dayanakları, mûcizenin nübüvveti kanıtladığını savunanların delilleri, mûcizenin tevâtüre dayanması ve tevâtüre yöneltilen eleştiriler, peygamberlerin, nübüvvetlerini zedeleyen davranışlarının olup olmadığı gibi konular ele alınır. Yedi fasla ayrılan ikinci bölümde peygamberlerin inanç ve davranış alanında insan bilgisinin eksikliklerini tamamlaması esasına dayanan ispat yöntemi, Kur’an’da temas edilen bu yöntemin hissî mûcizeyle yapılan ispattan üstün olması, Hz. Muhammed’in diğer peygamberlerden üstünlüğü, filozofların mûcizeye ve peygamberin mûcize gösterme imkânına bakışı gibi konular açıklanır. Altı fasıl olan üçüncü bölümde sihir ve türleri, tılsımlar, yıldız ve burçların etkilerinin bulunup bulunmadığı vb. hususlara temas edilir (VIII, 7-196).

Dokuz bölüm halinde düzenlenen dokuzuncu kitap insanların iradî fiillerine ve kader konusuna ayrılmıştır. Bu kitapta iradî fiillerin yaratılması meselesinde ileri sürülen farklı görüşler, bu fiillerin Allah tarafından yaratıldığına ve insanın bir fiili yapmak veya terketmekte bağımsız olmadığına ilişkin aklî deliller, bir şeyin yokluktan varlık alanına çıkmasında insan gücünün etkisinin bulunmadığına dair delillerin açıklanması ve imanla inkârın Allah’ın yaratmasıyla gerçekleştiğini gösteren kanıtlar hakkında bilgi verilir. İradî fiillerin Allah tarafından yaratıldığına ilişkin Kur’an’da, hadislerde ve sahâbe sözlerinde yer alan deliller, Mu‘tezile’nin bu konuda ileri sürdüğü aklî ve naklî dayanakların tahlili gibi meseleler bu kitapta yer verilen diğer konulardandır (IX, 5-390).

el-Meṭâlibü’l-ʿâliye’de tabiat felsefesinden başka ulûhiyyet, nübüvvet, kader, ayrıca ruh konularında ayrıntılı bilgi verilmiş, VII. (XIII.) yüzyıla kadar geliştirilen naklî, aklî ve felsefî deliller zikredilerek değerlendirilmiş, isbât-ı vâcibde imkân ve itkān delillerine ağırlık verilmiş, nübüvvetin ispatında hissî mûcize yerine peygamberlerin bilgi mûcizeleri öne çıkarılmış, ruhun varlığına dair naklî deliller tahlil edilmiş ve insanın ezelde belirlenen plan çerçevesinde hareket ettiği görüşü savunulmuştur. Müellifin kitabın çeşitli yerlerine o kısmı bitirme tarihini kaydetmesinden anlaşıldığı üzere (meselâ bk. I, 331; II, 151; VII, 429; IX, 390) eserin telifine 603 (1206-1207) yılında başlanmış, vefatından sekiz ay önce (Muharrem 606 sonları / Ağustos 1209 başları) bitirilmiştir. Bu açıdan eserin Fahreddin er-Râzî’nin son bilgi ve kanaatlerini yansıttığını söylemek mümkündür. el-Meṭâlibü’l-ʿâliye, müellifin tefsiri dahil olmak üzere hemen bütün eserlerinde görüldüğü gibi kitap, bab ve fasıl tasnifinde aşırıya kaçan, zaman zaman âhenkli olmayan ve sonuç olarak okuyucunun zihnini dağıtan bir sisteme sahiptir.

Süleymaniye Kütüphanesi’nde yazma nüshaları bulunan el-Meṭâlibü’l-ʿâliye’yi (Fâtih, nr. 3145; Lâleli, nr. 2441) Ahmed Hicâzî es-Sekkā tahkik ederek yayımlamıştır (I-IX, Beyrut 1407/1987). Eser Çelebizâde Abdurrahman Efendi tarafından şerhedilmiş (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1714), Hûnecî tarafından da Muḫṭaṣarü’l-Meṭâlibi’l-ʿâliye adıyla özetlenmiştir. Seyfeddin el-Âmidî de el-Meṭâlibü’l-ʿâliye’yi el-Meʾâḫiẕ ʿale’r-Râzî adıyla özetlemiş ve Râzî’yi yer yer eleştirmiştir.

BİBLİYOGRAFYA
Fahreddin er-Râzî, el-Meṭâlibü’l-ʿâliye (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā), Beyrut 1407/1987, I-IX; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1714; Brockelmann, GAL, I, 507; Suppl., I, 838, 922; M. Sâlih ez-Zerkân, Faḫrüddîn er-Râzî ve ârâʾühü’l-kelâmiyye ve’l-felsefiyye, [baskı yeri ve tarihi yok] (Dârü’l-fikr), s. 94-96; Claude Gilliot, “Textes arabes anciens édités en Égypte au cours des années 1987 à 1990”, , XX (1991), s. 408-409; Mustafa Çağrıcı, “Hûnecî”, DİA, XVIII, 375.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2004 yılında Ankara’da basılan 29. cildinde, 402-403 numaralı sayfalarda yer almıştır.