ÇELEBİ

Asil, zarif, okumuş, bilgili kimseler için kullanılan bir unvan.

Müellif:

Kelimenin menşei hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüşse de bugüne kadar kesin bir sonuca varılamamıştır. Yapılan tekliflerin en eski olanı ve halen de en çok tasvip göreni, İbn Kemal ile Hasan Kâfî Akhisârî’nin bu kelimenin menşei ile ilgili risâlelerinde ortaya koydukları, çelebinin Türkmen dilinde Allah’ın isimlerinden biri olan çalaptan geldiği görüşüdür. Bunlara göre sondaki nisbet “yâ”sı ile kelimeye (çalabî) “Allah’a mensup, Allah’a bağlı” anlamı verilmiş ve telaffuzu zamanla incelerek çelebi şekline dönüşmüştür. Kelimenin Grekçe’den veya başka bir Hint-Avrupa dilinden geldiği konusundaki teklifler ise inandırıcı olmaktan uzaktır. Nitekim İbn Battûta, çelebinin Anadolu’da “efendi” anlamında kullanıldığını belirttiği gibi bazı Bizans kaynaklarında da bu kelimenin Türkçe olduğu ve “beyzade” anlamına geldiği kayıtlıdır (geniş bilgi için bk. Doerfer, III, 89-91; Erdal, s. 407-416).

Osmanlılar’da özellikle XIV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar kültürlü yüksek tabakaya mensup olanlar, ilmiye ricâli, divan şairleri, kalem erbabı, Dîvân-ı Hümâyun kâtipleri gibi genel olarak okumuş, bilgili kimselere, hatta bazı gayri müslimlere verilen bu unvan, ilk dönemlerde Osmanlı şehzadeleri için de kullanılmıştır. Nitekim Yıldırım Bayezid’in dört oğlu çelebi unvanıyla anılmış, I. Mehmed padişah olduktan sonra da bu unvanla tanınmıştır. Kelime XVIII. yüzyıldan itibaren daha farklı anlamlarda kullanılmıştır. J. W. Redhouse’ın, kelimeye “hıristiyan din adamı (rahip, keşiş), şehzade, edip, âlim, kâtip, gayri müslim beyefendi” gibi birbirinden farklı anlamlar vermesi XIX. yüzyıl sonları için doğru olmalıdır. Bu dönemde modernliğe özenen bazı aydınlara ve kibarlık meraklısı zengin aile çocuklarına “alafranga çelebiler” denmiştir. “Çelebi efendi” tabiri ise bir kısım ilmiye ricâli ile Konya Mevlevî Âsitânesi postnişinleri için kullanılmıştır. Atâî, meslek hayatının henüz başlangıcında olan ilmiye ricâline verilen “çelebi ulûfesi”nden bahsetmektedir. Çelebi, bazı gayri müslim zümreler tarafından da kullanılan bir unvan olmuştur. Eremya Çelebi, Thevennot Çelebi gibi kültürlü kimseler yanında Fenerli Rum beylerinin erkek torunları da bu unvanla anılmıştır. Ayrıca hıristiyan ve yahudi kadınlar kocalarına çelebi demekteydiler. Gayri müslimlerin kullandığı çelebinin, salîbînin (hıristiyan, Haçlı) bozulmuş şekli olduğu da ileri sürülmüştür (, II, 565-566).

Çelebi unvanının Osmanlı döneminde şehirli halk arasında yaygın olarak kullanıldığı şer‘iyye sicillerindeki belgelerden anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyıl başları için yapılan bir tesbite göre, Edirne’de şehirliler arasında 5329 aile reisi içerisinde 676 kişinin çelebi unvanını taşıdığı, bunun Edirne’de bey, ağa, efendi, hacı, molla, seyyid vb. diğer unvanlara nisbetinin % 12,7 olduğu belirlenmiştir. Çelebi kelimesi yer adı olarak da yaygın şekilde kullanılmıştır. İstanbul’da on civarında mahalle ve sokağın bu ismi taşıdığı (, VII, 3812-3813), Bosna eyaletine bağlı Çelebipazarı adıyla bir kazanın bulunduğu bilinmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

J. W. Redhouse, A Turkish and English Lexicon, İstanbul 1890, s. 728.

, III, 89-91.

Kemalpaşazâde, Risâle fî taḥḳīḳi lafẓı Çelebî, Süleymaniye Ktp., Amcazâde Hüseyin, nr. 241, vr. 91-92.

Hasan Kâfî Akhisârî, Risâle fî lafẓı çalâb, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3814.

, s. 184, 584.

, II, 565-566.

C. V. Findley, Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire, Princeton 1980, s. 210, 211, 214.

E. Rossi, “Çelebi Kelimesi Hakkında Ebu’s-Suud’a Atfedilen Bir Fetva”, (1954), s. 11-14.

M. Mansuroğlu, “On Some Titles and Names in Old Anatolian Turkish”, , sy. 27 (1955), s. 94-102.

M. Erdal, “Early Turkish Names for the Muslim God, and the Title Çelebi”, , XVI/3 (1982), s. 407-416.

Özer Ergenç, “XVIII. Yüzyılın Başlarında Edirne’nin Demografik Durumu Hakkında Bazı Bilgiler”, IX. Türk Tarih Kongresi (Bildiriler), Ankara 1989, s. 1422 ve tablo.

W. Barthold, “Çelebi”, , III, 369-370.

a.mlf. – [B. Spuler], “Čelebī”, , II, 19.

, IX, 439.

, I, 342-345.

, VII, 3809-3813.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 8. cildinde, 259 numaralı sayfada yer almıştır.