CİHANDAR ŞAH

Ebü’l-Feth Muizzüddîn Muhammed b. Bahâdır Şâh (ö. 1125/1713)

Bâbürlü hükümdarı (1712-1713).

Müellif:

Evrengzîb’in torunu ve I. Bahadır Şah’ın büyük oğlu olup 1661’de doğdu. Şehzadeliği sırasında ülkenin kuzeybatısındaki Mültan eyaleti valisiydi. Babasının 28 Şubat 1712’de ölümünden sonra çıkan taht kavgasında, Evrengzîb devrinin meşhur simalarından biri olan vekîl-i mutlak Esed Han’ın oğlu Zülfikar Han, önce tahtın en güçlü adayı Azîmüşşân’ın hükümdar olmasını önlemek için Cihandar Şah, Cihan Şah ve Refîuşşân arasında ittifak kurdu ve ülkeyi üç kardeş arasında taksim etti. Kendisi de hepsinin vezirliğini üstlendi. Ardından da Azîmüşşân’ı ve diğer iki kardeşi bertaraf edip Cihandar Şah’ın Bâbürlü tahtına çıkmasını sağladı. Cihandar Şah’ın tahta cülûsu 30 Mart 1712’de Lahor’da törenlerle kutlandı. Yeni hükümdar destek ve yardımlarını gördüğü Zülfikar Han’ı vezirlik makamına getirdi.

Kaynakların bildirdiğine göre zevk ve eğlenceye düşkün bir hükümdar olan Cihandar Şah, kısa süre sonra Lâl Künver adlı bir rakkasenin etkisi altına girdi. Güçlükle toplanabilen devlet hazinesi savurgan bir şekilde harcanmaya başlandı. Vezir Zülfikar’ın hükümdar nezdindeki çabaları da bir sonuç vermeyince asker maaşını alamaz hale geldi.

Bunun üzerine Azîmüşşân’ın oğlu Ferruhsiyer amcası Cihandar Şah’a karşı harekete geçti. Daha önce Bengal valiliği yapan Ferruhsiyer tahtta hak iddia ederek az sayıdaki taraftarı ile Bengal’den Patna’ya geldi. Cihandar Şah’tan korkan kumandan ve valiler Ferruhsiyer’e katılmadılar. 22 Haziran 1712’de Lahor’dan Delhi’ye gelen Cihandar Şah yolda iken Ferruhsiyer’in hareketini ve Patna’ya ulaştığını öğrendi. Büyük oğlu İzzeddin’i Hâce Hüseyin Han ve Lutfullah Han Sâdık ile birlikte Agra’ya gönderip gelişmeleri takip etmesini istedi. Fakat Cihandar Şah’ın ülkeyi idare edebilecek kabiliyete sahip olmadığını gören Ahmed Han (Gāziddin Han Gālib Ceng), Raca Sidhist, Hâce Âsım (Eşref Han), Mîr Müşrif ve Zeynüddin Han gibi bazı nüfuzlu şahıslarla Bâre Seyyidleri Ferruhsiyer’e yardımcı olacaklarını söylediler. Ayrıca Allahâbâd ve Bihâr süvarilerinin de desteğini sağlayan Ferruhsiyer, Patna’da Bâbürlü tahtının meşrû hükümdarı olduğunu ilân etti (29 Safer 1124 / 7 Nisan 1712), adına hutbe okutup para kestirdi.

Patna’daki olaylardan Delhi’de haberdar olan Cihandar Şah, Ferruhsiyer’in derhal bertaraf edilmesini emretti ve Delhi kuvvetlerinin başına oğlu İzzeddin’i getirdi. Ancak İzzeddin Ferruhsiyer karşısında mağlûp oldu ve 28 Kasım 1712’de Agra’ya kaçtı. İzzeddin’in kaçışı Delhi’de büyük bir panik yarattı. Ancak kısa sürede yeni bir ordu hazırlandı ve Cihandar Şah 9 Aralık 1712’de veziri Zülfikar Han’la birlikte Delhi’den Agra’ya hareket etti. 11 Ocak 1713’te meydana gelen Sâmûgarh Savaşı’nda mağlûp olan Cihandar Şah Delhi’ye kaçarak Esed Han’a sığındı. 15 Ocak 1713’te Esed Han ile oğlu Zülfikar Han Ferruhsiyer’e yaranmak için onu hapsettiler. Cihandar Şah Ferruhsiyer tarafından babası ve kumandanlarının ölümünden sorumlu tutularak maiyetiyle birlikte idam edildi (16 Muharrem 1125 / 12 Şubat 1713). İki gün sonra ona ihanet eden Zülfikar Han da öldürüldü. Kurtulabilen tek kişi olan Cihandar Şah’ın oğlu Azîzüddin, 1745’te Ahmed Şah Bahadır’dan sonra II. Âlemgîr unvanıyla Bâbürlü tahtına çıktı.

Ülkede kısa sürede sükûneti sağlayan Ferruhsiyer, kendisine saltanat mücadelesinde yardımcı olanları yüksek memuriyetlere getirdi. Bâre Seyyidleri de sarayda büyük bir nüfuz ve itibara sahip oldular.


BİBLİYOGRAFYA

Hâfî Han, Münteḫabü’l-Lübâb, Bibliotheca Indica, II, 697.

, II, 344-352.

Ahmed Mahmûd es-Sâdâtî, Târîḫu’l-müslimîn fî şibhi’l-ḳārreti’l-Hindiyye ve ḥaḍâretihim, Kahire 1957, II, 205-206.

, I, 645.

J. Allan v.dğr., The Cambridge Shorter History of India, New Delhi 1969, s. 453-455, 473.

S. M. Ikram, Muslim Civilization in India, New York 1969, s. 255-256.

, IX, 1-11.

, s. 260.

Abdülmün‘im en-Nemr, Târîḫu’l-İslâm fi’l-Hind, Beyrut 1401/1981, s. 377-379.

T. G. P. Spear, “Bahādur S̲h̲āh I”, , I, 913-914.

P. Hardy, “D̲j̲ahāndar S̲h̲āh”, a.e., II, 379.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 537-538 numaralı sayfalarda yer almıştır.