BAHADIR ŞAH GUCERÂTÎ

el-Melikü’l-Müeyyed Gıyâsüddîn Bahâdır Şâh b. Muzaffer Şâh Gucerâtî (ö. 943/1537)

Gucerât sultanı (1526-1537).

Müellif:

Mahmud Begrâ’nın torunu, II. Muzaffer Şah’ın oğludur. II. Muzaffer Şah karısının baskısı ile büyük oğlu İskender’i veliaht ilân edince Bahadır Şah gizlice Gucerât’tan kaçarak önce Dungarpur’da Udai Singh’e, sonra da Çitor’da Mevâr hâkimine sığındı. Onlardan yardım göremeyince daha güçlü olduğunu duyduğu Delhi Sultanı İbrâhim Lûdî’nin yanına gitti. Ancak bu sırada Lûdî ülkesi de Bâbür tehlikesine mâruz kalmıştı. Pânîpet sahrasında iken bu defa gizlice Bâbür’e müracaat etti. Bâbür savaş sonrası uygun bir zamanda kendisiyle görüşebileceğini bildirdi. Bahadır, Pânîpet Savaşı’ndan önce bilinmeyen bazı sebeplerle Lûdî karargâhından ayrıldı ve Gucerât taraflarına gitti (1526). Bu sırada II. Muzaffer Şah öldü ve yerine İskender sultan ilân edildi. Saltanatının başlangıcında halk üzerinde baskı kuran ve vezirleri de her zaman hor gören İskender bir saray darbesiyle ortadan kaldırıldı. İskender’in küçük yaştaki kardeşi Mahmud vezir İmâdülmülk Hoşkadem’in yardımı ile hükümdar ilân edildi. Kısa zamanda sarayın bütün kontrolü İmâdülmülk’ün eline geçti. Bu durumdan memnun olmayan diğer emîrler Bahadır ile temasa geçerek onu Gucerât’a davet ettiler. Bahadır İmâdülmülk’ü yenerek ortadan kaldırdı ve 1526’da Gıyâseddin unvanı ile hükümdar oldu. Ahmedâbâd’da devlet işlerini yoluna koyduktan sonra siyasî meselelerle ilgilendi. Portekiz, Bâbürlü, Halaç, Nizamşah, Handeş ve hatta çok uzaklardaki Bengal ile Osmanlılar nezdinde elçilik yoluyla temaslarda bulundu.

Daha sonra merkezi Mandu olan Halaç Sultanlığı ile mücadeleye girişti. Mâlvâ’nın önemli bir bölümünü kolaylıkla Gucerât topraklarına kattı. Ayrıca Halaç Sultanı II. Mahmud Şah da oğullarıyla birlikte esir alındı ve hepsi yolda öldürüldü (17 Mart 1531). Bahadır Şah Mâlvâ’nın zaptından sonra Hindu şehirlerine karşı harekete geçti. Hindistan’da büyük bir güç olan Racpûtlar’a karşı savaştı. Reisleri Silhâdî 25 Ocak 1532’de İmâdülmülk Melikci b. Tevekkül adlı kumandan tarafından esir alındı. Gucerât-Delhi yolu üzerindeki Çitor da Bahadır’ın saldırısına uğradı. Racaları 1534’te Loicha’da mağlûp edildi. Ancak bu sırada Bahadır, Bâbürlü ve Portekizliler’le de ilgilenmek zorunda kaldığından Ahmedâbâd’a döndü.

Vindhya sıradağlarının güneyinde, Tuğluklular’ın zayıflaması üzerine bağımsızlıklarını ilân etmiş bazı müslüman devletler de Mâlvâ hadisesinden sonra Gucerât’a cephe almışlardı. Bahadır, Handeş Fârûkī ve Burhan Nizamşâhîleri’ne karşı yeni bir sefere çıktı. Nizamşâhîler’in elindeki Ahmednagar ile Hindistan’ın en önemli şehirlerinden ve kalelerinden olan Devletâbâd’ı kolayca zaptetti. Bu savaş sırasında yardımını gördüğü Berar Sultanı Alâeddin İmâdşah iâşe işlerini gerektiği gibi düzenleyemediğinden orduda açlık baş gösterdi. Bahadır Şah bu tehlikeli durum üzerine Burhan Nizamşah ile barış yapmak zorunda kaldı ve bunu sağlamak için de elindeki ganimet malı filleri ona iade etti.

Mâlvâ ve Çitor taraflarında iken Hümâyun Şah, Bahadır’ın hareketlerini yakından takip ediyordu. Fakat beklenmeyen bir zamanda Muhammed Zaman Mirza adlı bir beyin Gucerât’a sığınması Bâbürlüler’i harekete geçirdi. Hümâyun, Bahadır’dan Hüseyin Baykara ailesine mensup Ma‘sûme Sultan Begüm’ün kocası Muhammed Zaman’ı teslim etmesini istedi. Bu teklif kabul edilmeyince de Bâbürlü ordusu Çitor tarafına yürüdü. Bu sırada Bahadır Çitor Kalesi önlerinde kuşatma ile meşguldü. Hümâyun Çitor muhasarasının bitmesini bekledi. Çitor’u ele geçiren Bahadır Bâbürlü kuvvetlerinin üstünlüğü karşısında süratle iç kısımlara çekilmek zorunda kaldı (1534). Hümâyun da Çampanir, Mandasor ve Mandu’yu ele geçirdi, başşehir Ahmedâbâd’ı muhasara etti. Bahadır durumun ciddiliğini görerek hızla sahile doğru kaçtı ve Portekizliler’den yardım istedi. Daha sonra da Hümâyun’un çıkan karışıklıkları bastırmak üzere Gucerât’tan ayrılmasından faydalanarak topraklarını geri almayı başardı.

Portekiz-Gucerât münasebetleri 1534’te çok gelişti. Hümâyun’un önünden kaçan Bahadır Portekiz genel valisinden yardım istemek zorunda kaldı ve bunun karşılığında Diu civarında bir kale yapmalarına izin verdi (1535). Diu, Basra ve Kızıldeniz’i Hindistan’a bağlayan önemli bir ticaret limanı idi. Ancak Bahadır, Hümâyun tehlikesi geçtikten sonra Portekizliler’e karşı daha sert bir siyaset takip etmeye başladı. 1536’da Diu’nun geleceğini görüşmek üzere buraya geldi. 15 Kasım’da Portekizliler’i şüpheye düşürmeden kendilerini ziyaret edeceğini bildirdi. Portekiz Valisi Nuno da Cunha’yı Diu’ya davet etti. Diu’ya gelen Portekiz valisi hastalığını bahane ederek görüşmeye gitmek istemedi. Bahadır ise durumu anlamadı ve onu ziyarete gitti. Vali ile görüştüğü sırada aleyhine bir komplo hazırlandığını sezerek hemen ayrıldı. Karaya çıkmaya hazırlanırken Manuel adlı bir Portekizli’nin saldırısına uğrayarak yaralandı ve denizde boğuldu (3 Ramazan 943 / 13 Şubat 1537).

Bahadır Şah Portekizliler’e karşı güçlü bir müslüman devletin desteğine ihtiyaç duyuyordu. Bu maksatla Osmanlı sarayına değerli hediyelerle bir elçilik heyeti yollayarak (1536) yardım talep etmiş, ayrıca 300 sandık dolusu hazinesini de emniyet altına almak gayesiyle Mekke’ye göndermek istemişti. Bu heyet o sırada Edirne’de bulunan Kanûnî Sultan Süleyman ile görüştü. Kanûnî’nin emriyle Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa 22 Haziran 1538’de yetmiş altı parça gemiden oluşan bir donanmayla Süveyş’ten yola çıktı ve 4 Eylül 1538’de Diu’ya vardı; ancak yeni Gucerât sultanı III. Mahmud’dan yeterli destek görmediği için Diu’yu kısa bir süre kuşattıktan sonra geri dönmek zorunda kaldı.

Cesur, cömert ve çok gayretli bir hükümdar olan Bahadır Şah zamanında ülke en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Ölümünden sonra iktidar mücadelesi başlamış ve Gucerât tahtı ciddi sarsıntılara uğramıştır. Hüsam Han onun hayatı hakkında Târîḫ-i Bahâdurhi adlı bir eser kaleme almıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Hacı ed-Debîr, Ẓaferü’l-velîh bi-muẓaffer ve âlih (nşr. E. D. Ross), London 1910-28, III, bk. İndeks.

, I, 340-341.

Firişte, Târîḫ, Lucknow 1933, II, 203-211, 410, 420-443.

Lutfi Paşa, Târih (nşr. Âli Bey), İstanbul 1341, s. 357-358.

Ali b. Azîzullah et-Tabâtabâî, Burhân-ı Meʾâs̱îr, Haydarâbâd 1936, s. 270-281.

Ebû Turâb Velî, Târîḫ-i Gucerât (nşr. E. D. Ross), Calcutta 1821, I, 126-146.

Gülbeden Begüm, Hümâyunnâme (trc. Abdürrab Yelgar – Eymen Manyas), Ankara 1944, s. 153, 154, 156.

, s. 219-224.

İskender b. Muhammed Mancû, Mirʾât-ı İskenderî, Bombay 1890, s. 188-259.

M. S. Commissariat, History of Gujarat, Bombay 1938, s. 376-380.

, I, 401-406.

W. Haig, “Turks and Afghans”, The Cambridge History of India, Delhi 1965, III, 321-335.

M. Yakub Mughul, Kanunî Devri: Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri (1517-1538), İstanbul 1974, s. 102-160.

Salih Özbaran, “Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu”, , sy. 31 (1978), s. 98-100.

H. Beveridge, “Bahadır Şah Gucerâtî”, , II, 221.

P. Hardy, “Bahādur S̲h̲āh Gud̲j̲arātī”, , I, 914-915.

J. Burton-Page, “Gud̲j̲arāt”, , II, 1128.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde, 456-457 numaralı sayfalarda yer almıştır.