BEDÎİYYÂT

Hz. Peygamber’in methine dair olup her beytinde en az bir bedîî sanat bulunan kasidelere verilen ad.

Müellif:

Bedîî sanatlar Câhiliye devrinden beri kullanılmakla beraber onları ilk defa Abbâsî Halifesi İbnü’l-Mu‘tez (bir günlük hilâfeti 20 Rebîülevvel 296 / 17 Aralık 908) bir ilim halinde tedvine çalıştı. VIII. (XIV.) yüzyıla kadar bedî‘e dair çeşitli isimlerle müstakil eserler yazıldığı gibi bu ilim meânî ve beyân ilimleri içinde de incelendi. Ancak VIII. yüzyılda bedîî sanatların yorumunda bedîiyyât adıyla yeni bir tarz ortaya çıktı. Bedîiyyât türünde ilk defa kimin şiir yazdığı tartışma konusu ise de yapılan araştırmalar bu türde ilk şiirin Safiyyüddin el-Hillî’ye (ö. 750/1349) ait olduğunu göstermektedir.

Bedîiyye türü daha Hz. Peygamber hayatta iken Hassân b. Sâbit ve Kâ‘b b. Züheyr gibi şair sahâbîler tarafından başlatılmış, Emevî ve Abbâsîler devrinde gelişerek günümüze kadar devam etmiştir (bk. Nebhânî, I-IV). Ancak Hz. Peygamber’i methetmek için yazılan her kasideye bedîiyye denmemiş, bu tür kasidelerde beyit sayısının en az elli olması, her beytin bedîî sanatlardan en az birini ihtiva etmesi, kasidenin basît bahriyle nazmedilmiş olması, redif harfinin (revî) kesreli “mim” olması gibi özellikler aranmıştır. Nitekim Bûsîrî’nin (ö. 694/1295) Ḳaṣîdetü’l-bürde’si bedîî sanatlar ihtiva etmediği için bedîiyyâttan sayılmamış, ancak VIII. (XIV.) yüzyıldan sonra Hz. Peygamber için yazılan kasideler bu şartları haiz olduklarından onlara bedîiyye adı verilmiştir.

Safiyyüddin el-Hillî’den XIX. yüzyıl sonlarına kadar İslâm dünyasında 100 kadar bedîiyye nazmedilmiştir. Bedîiyyelerin her bir beytinde bir sanat sadece teknik olarak bulunabileceği gibi hem teknik hem de ifade olarak bulunabilir ve bu tarz beyitler o bedîî sanat için bir örnek teşkil eder. Bu eserlerde edebî sanatların çok olması sebebiyle bedîiyyelerin anlaşılabilmesi için şerhlere ihtiyaç duyulmuş, bu şerhler bazan bizzat bedîiyyeyi nazmedenler tarafından, bazan da başkaları tarafından yazılmıştır. Belli başlı bedîiyyeler ve şerhleri şunlardır: 1. el-Kâfiyetü’l-bedîʿiyye fi’l-medâʾiḥi’n-nebeviyye. Safiyyüddin el-Hillî’nin 145 beyitten ibaret olan bu eserinde 151 bedîî sanat işlenmiştir. Hillî bedîiyyesini Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye fî ʿulûmi’l-belâġa ve meḥâsini’l-bedîʿ adıyla şerhetmiştir. Bu şerh Nesîb Neşâvî tarafından yayımlanmıştır (Dımaşk 1403/1983). 2. el-Ḥulletü’s-siyerâ fî medḥi ḫayri’l-verâ. İbn Câbir el-Endelüsî’nin (ö. 781/1379) Bedîʿiyyetü’l-ʿumyân adıyla da bilinen ve 177 beyitten ibaret olan bu bedîiyyesinde elli bir bedîî sanat işlenmiştir. Eser şairin kendisi tarafından şerhedildiği gibi dostu Şehâbeddin Ebû Ca‘fer Ahmed b. Yûsuf er-Ruaynî el-Endelüsî (ö. 779/1377) tarafından da Ṭırâzü’l-Ḥulle fî şifâʾi’l-ġulle adıyla da şerhedilmiştir. Bedîiyye, Ali Ebû Zeyd tarafından neşredilmiştir (Beyrut 1405/1985). 3. el-ʿİḳdü’l-bedîʿ fî medḥi’ş-şefîʿ. el-Bedîʿiyyetü’l-kübrâ adıyla da bilinen Zeynüddin Şa‘bân b. Muhammed b. Dâvûd el-Âsârî’nin (ö. 828/1424) bu bedîiyyesi 400 beyitten ibaret olup 240 bedîî sanatı ihtiva etmektedir. Bedîiyyelerin en uzunu olan bu eserin herhangi bir şerhine rastlanmamıştır. Üç bedîiyyesi bulunan Âsârî’nin bu çalışmaları Bedîʿiyyâtü’l-Âs̱ârî adıyla Hilâl Nâci tarafından yayımlanmıştır (Bağdad 1397/1977). 4. el-Cevâhirü’l-lâmiʿa fî tecnîsi’l-ferâʾidi’l-câmiʿa li’l-meʿâni’r-râʾiʿa. İbnü’l-Mukrî el-Yemenî’nin (ö. 837/1433) 144 beyitten ibaret olan bu eseri bizzat müellifi tarafından el-Ferîdü’l-Câmiʿa li’l-meʿani’r-râʾiʿa adıyla şerhedilmiştir. Burada 150 bedîî sanata yer verilmiştir. 5. Bedîʿiyyetü İbn Ḥicce el-Ḥamevî. İbn Hicce el-Hamevî’nin (ö. 837/1433) 142 beyitten meydana gelen bu bedîiyyesinde 147 bedîî sanat bulunmaktadır. Eser yine İbn Hicce tarafından Ḫizânetü’l-edeb ve ġāyetü’l-ereb adıyla şerhedilmiştir. Birçok defa yayımlanan bu şerh ayrıca Muhammed Ebü’l-Fazl tarafından tahkik edilerek neşredilmiştir (Kahire, ts. [Mektebetü’l-Hancî]). Daha başka şerhleri de bulunan bedîiyyenin Hûrî Bolus Avvâd tarafından el-ʿİḳdü’l-bedîʿ fî fenni’l-bedîʿ adıyla yayımlanmış bir şerhi daha vardır (Beyrut 1881). 6. Naẓmü’l-bedîʿ fî medḥi ḫayri şefîʿ. Celâleddin es-Süyûtî’nin (ö. 911/1505) 133 beyitten ibaret olup 147 bedîî sanat ihtiva eden bu bedîiyyesi bizzat Süyûtî tarafından yapılan bir şerhle birlikte basılmıştır (Kahire 1298). 7. el-Fetḥu’l-mübîn fî medḥi’l-Emîn. Âişe el-Bâûniyye’nin (ö. 922/1516) bu eserinde beyit sayısı ile ihtiva ettiği bedîî sanat sayısı 144’tür. Müellifi tarafından ayrıca şerhedilen el-Fetḥu’l-mübîn, İbn Hicce el-Hamevî’nin Ḫizânetü’l-edeb adlı eserinin kenarında basılmıştır (Kahire 1304). 8. Nesemâtü’l-esḥâr fî medḥi’n-nebiyyi’l-muḫtâr. Abdülganî en-Nablusî’nin (ö. 1143/1730) 150 beyitten oluşan ve 155 bedîî sanat ihtiva eden bu bedîiyyesi kendisi tarafından Nefeḥâtü’l-ezhâr ʿalâ Nesemâti’l-esḥâr adıyla şerhedilmiştir (Dımaşk 1299). Şiirin bir kısmı Manastırlı İsmâil Hakkı tarafından Türkçe’ye tercüme ve şerhedilerek Mekteb mecmuasında yayımlanmıştır (bk. bibl.). 9. el-ʿİḳdü’l-bedîʿ fî medḥi’ş-şefîʿ. Kāsım b. Muhammed el-Bekrecî el-Halebî’nin (ö. 1169/1755) 154 beyitten ibaret olup 159 bedîî sanat ihtiva eden bu bedîiyyesi de yine kendisi tarafından Ḥilyetü’l-ʿİḳdi’l-bedîʿ fî medḥi’ş-şefîʿ adıyla şerhedilmiştir (Haleb 1293). 10. Bedîʿu’t-telḫîṣ ve telḫîṣü’l-bedîʿ. Tâhir el-Cezâirî’nin (ö. 1338/1919) bu eseri altmış beş beyit olup yetmiş yedi bedîî sanat ihtiva etmektedir. Eser müellifi tarafından aynı adla şerhedilerek bastırılmıştır (Dımaşk 1296).

Belâgat ilimleri ilk dönemlerde daha çok aydınların ilgisini çekmekte iken Hz. Peygamber’in methini konu edinen bedîiyyâtın halkın büyük ölçüde ilgisini kazanmasından sonra bu ilimler geniş kitleler tarafından benimsenmiştir. Öte yandan edebî sanatlar, bedîiyyelere yazılan şerhlerde ayrıntılı olarak işlendiğinden gelişme kaydetmiştir. Bu şerhlerde açıklanan bedîî sanata örnek olarak hem o devrin hem daha önceki devirlerin şairlerinden nakiller yapıldığı için bu kişilerin daha iyi tanınması sağlanmıştır. Müellifleri aynı zamanda birer İslâm âlimi olan bu şerhler, İslâmî ve edebî kültürün yayılmasına ve güçlenmesine de hizmet etmiştir. Hem edebiyatın hem de İslâm kültürünün ve peygamber sevgisinin halk kitleleri arasında yayılıp yerleşmesine vesile olan bedîiyyât çalışmaları sadece müslümanlara münhasır kalmamış, onlarla bir arada yaşayan hıristiyan ediplerin XII. (XVIII.) yüzyıldan itibaren Hz. Îsâ’yı medih sadedinde bedîiyyeler yazmalarına imkân hazırlamıştır. Bunlardan Hûrî Nikolâvus b. Ni‘metullah es-Sâiğ (ö. 1169/1755), Nâsîf b. Abdullah el-Yâzicî (ö. 1287/1870) ile Ersânyûs b. Yûsuf b. İbrâhim el-Fâhûrî’nin (ö. 1300/1883) bedîiyyeleri örnek olarak gösterilebilir.

XIV. yüzyıldan XIX. yüzyıl sonlarına kadar devam eden bedîiyye yazma geleneği XX. yüzyıldan itibaren gerek dinî hayata ve klasik edebî ilimlere olan ilginin azalması, gerekse sanat ve edebiyat anlayışındaki değişiklikler sebebiyle terkedilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Safiyyüddin el-Hillî, Şerḥu’l-Kâfiye el-bedîʿiyye (nşr. Nesîb Neşâvî), Dımaşk 1403/1983.

Âsârî, Bedîʿiyyâtü’l-Âs̱ârî (nşr. Hilâl Nâci), Bağdad 1397/1977, nâşirin mukaddimesi, s. 6-12.

, I, 233-235.

Abdurrahman Fehmi, Medresetü’l-Arab, İstanbul 1304, s. 124-129.

, V, 254.

, V, 71, 302; VI, 182-185, 619-622.

a.mlf., el-Belâġa teṭavvür ve târîḫ, Kahire 1965, s. 358-367.

Abdülazîz Atîk, Fî Târîḫi’l-belâġati’l-ʿArabiyye, Beyrut 1970, s. 317-326.

Nebhânî, el-Mecmûʿatü’n-Nebhâniyye fi’l-medâʾiḥi’n-nebeviyye, Beyrut 1374/1974, I-IV.

, III, 149, 614; VI, 112-113, 530-537.

Ali Ebû Zeyd, el-Bedîʿiyyât fi’l-edebi’l-ʿArabî, Beyrut 1403/1983.

Ahmed Matlûb, Muʿcemü’l-muṣṭalaḥâti’l-belâġiyye ve teṭavvürühâ, Bağdad 1403/1983, I, 383-388.

Bekrî Şeyh Emîn, Müṭâlaʿât fi’ş-şiʿri’l-Memlûkî ve’l-ʿOs̱mânî, Beyrut 1986, s. 261-275.

a.mlf., el-Belâġatü’l-ʿArabiyye fî s̱evbihi’l-cedîd: ʿİlmü’l-bedîʿ, Beyrut 1987, s. 11-25.

İsmâil Hakkı (Manastırlı), “Abdülganî Nablûsî’nin Nesemâtü’l-eshâr fî medḥi’n-nebiyyi’l-muḫtâr Adlı Bedîiyyesinin Tercüme ve Şerhi”, Mekteb, sy. 5, İstanbul 1311, s. 205-208; sy. 6, s. 250-252; sy. 8, s. 345-349; sy. 9, s. 410-412; sy. 10, s. 437-438; sy. 11, s. 487-489; sy. 12, s. 541-543; sy. 13, s. 583-584; sy. 14, s. 4-6; sy. 15, s. 52-54; sy. 17, s. 161-164; sy. 19, s. 251-253; sy. 21, s. 343-346.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 5. cildinde, 323-324 numaralı sayfalarda yer almıştır.