BENNÂK

Osmanlılar’da evli aile reislerinden alınan şahıs vergisi.

Müellif:

Kelimenin menşei tam olarak bilinmemektedir. Benlek (بنلك), benlâk (بنلاك) ve bennâk (بناك) imlâsıyla yazılan kelimenin aslı hakkında değişik görüşler bulunmakla birlikte son zamanlarda yapılan bir araştırmada bunun Farsça asıllı olduğu, bil ve -nâk’ten türediği, Türkçe’ye önce belnâk şeklinde girdiği, daha sonra ses değişmesine (belnâk > benlâk > bennâk) uğradığı ve “toprağı belleyen, toprakla uğraşan” anlamına geldiği açıklanmaktadır (Bazin, XVI, 129-130). Gerçekten de Osmanlılar’da toprağı sürüp işleyebilecek güçte evli erkeklerden alınan bir vergi olması bu fikri destekler mahiyettedir.

Osmanlılar’da vergiye esas olan üniteye “hâne” denirdi. Hâneyi ise evli olan aile reisi teşkil eder, eğer elinde çok az toprak varsa veya hiç toprağı yoksa bu gibi evli şahıslar bennâk kaydedilir ve belirli bir vergi öderlerdi. Tahrir defterlerinde “mücerred” olarak belirtilen bekârlar evlenince derhal bennâk olarak belirtilir, alınan vergi de bu yeni duruma göre ayarlanırdı. Bennâkler “ekinlü” ve “caba” olarak iki kategoriye ayrılırdı. Ekinlü bennâk, kanunnâmelere göre, elinde “nîm çift” yani yarım çiftlikten daha az toprak bulunanları ifade ederdi. Bir çift veya çiftlik, iyi bir yer için altmış dönüm olduğuna göre bennâklerin elindeki toprak miktarı otuz dönümden daha azdı. Fakat bu ayırım toprakları verimli veya nüfusa göre işlenecek toprağı fazla olan bazı sancaklarda yapılmaktaydı. XV. yüzyıla ait Aydın tahrir defterlerinde bennâk yerine “çiftli kara” ve “caba kara” tabirleri kullanılmıştı (, nr. m. 1/1; , nr. 232). XVI. yüzyıla ait defterlerde “kara”, bekâr nüfusu ifade eden mücerred ile birleştirilmiş, evliler ise bennâk adı altında kaydedilmişti (, nr. 148). İşleyecek toprağı bulunmayan caba bennâkler genellikle başkalarının toprağında toprak işçiliği yaparlar veya sipahiden tapusuz olarak aldıkları küçük toprakları işler ve karşılığında dönüm resmi verirlerdi. XV. yüzyıla ait Ankara defterinde “caba bennâk” yerine “cebelü bennâk” tabiri kullanılmıştır. Muhtemelen bunlar, sipahinin sefere götürmekle yükümlü olduğu timarı toprağındaki cebelü adı verilen askerlerin esasını teşkil etmekte idiler (, nr. 9). Karaman kanununda ise caba, babasının yanında çalışan evlenmemiş reşid şahısları göstermekte ve “kara” karşılığı kullanılmaktaydı.

Bennâk kayıtlı olanlar ister ekinlü olsun ister caba olsun, timar sahibine bağlı raiyyet statüsünde idiler ve vergilerini de ilgili timar sahibine vermekteydiler. Ancak bu, timar sahibine tam bir bağlılık mecburiyetini göstermezdi. Zira bunlar şahsî vergilerini, yani bennâk vergilerini defterde yazıldıkları yerin sipahisine ödedikten sonra bir başka sipahinin toprağında da çalışabilirlerdi. Dolayısıyla bennâk resmi tam mânasıyla bir şahsî vergi, raiyyet vergisi olma özelliği taşımaktaydı. Bazı kanunnâmelerde ise bu vergi “baş hakkı” olarak belirtilmektedir. Hiç toprağı bulunmayan evli şahıslardan vergi alınması bu kaydı doğrular. Defterlerde mücerred kayıtlı olup 6 akçe vergi veren bekârlar evlendikleri takdirde derhal bennâk yazılırlar ve bu yeni durumun gerektirdiği vergiyi öderlerdi. Boşanma durumunda bunlar yeniden mücerred olarak belirtilirdi. İslâmiyet’i kabul eden bir gayri müslim ise eskiden ödediği ispenç yerine bennâk resmi ödemekle yükümlü tutulurdu.

Bennâk kayıtlı raiyyet toprağa sahip olması halinde hem bennâk resmini hem de toprağın ve yetiştirdiği mahsulün öşürünü ödemekle mükellefti. Elindeki toprak miktarı bütün çift veya yarım çift olursa bir sonraki tahrire kadar bennâk resmini toprağa ait vergilerle birlikte vermeye devam ederdi. Tahrir yapılıp toprak kendi üzerine kaydedilirse o vakit bennâk resmi ödemekten kurtulur, çift veya nîm çift resmini, yetiştirdiği mahsulün öşürünü verirdi. Toprağı olmayan konar göçer yörüklerin evli olanları da bennâk kaydı ile belirtilir, bunlardan da takdir edildiği miktarda bennâk resmi alınırdı. Öte yandan herhangi bir âfet sebebiyle çiftini bırakmak zorunda kalan raiyyetin yeri sipahi tarafından bir başkasına verildiğinde ondan sadece bennâk resmi istenirdi.

Fâtih kanununa göre bennâk resmi üç hizmet karşılığı bir vergi sayıldığı için 6 veya 9 akçe idi. Şüphesiz 6 akçe caba, 9 akçe ise ekinlü bennâk için takdir edilmişti. Ancak bu üç hizmetin neler olduğu konusunda bir açıklık yoktur. Bennâk resmi her yerde aynı değildi ve ayrıca asırlara göre de bazı farklılıklar göstermekteydi. Bolu kanununa göre caba bennâk 6 akçe, çiftlü bennâk 12 akçe verirdi. Ordu yöresinde XV. yüzyılın ikinci yarısında, eş anlamda kullanılan ekinlü ile bennâkten 13 akçe, cabadan ise 8 akçe alınırdı. XVI. yüzyılda ekinlü bennâkten alınan vergi 18’e, cabadan alınan vergi 13 akçeye yükselmişti. Paşa livâsında 1455’te bennâk resmi 10 akçeydi. XV ve XVI. yüzyıllarda Batı Anadolu ve Trakya kesiminde genellikle caba bennâkten 9 akçe, ekinlüden 12 akçe alınıyordu. Fakat bazı sancaklarda bu ayırım mevcut olmayıp bennâk resmi 12 akçe idi. Orta ve doğu bölgelerindeki sancaklarda ise caba için 12-15 akçe, ekinlü için 18 akçe takdir edilmişti. XVIII. yüzyılda bu vergi caba için 12, ekinlü için 18 akçe idi.


BİBLİYOGRAFYA

, nr. m. 1/1, 23, 148, 165.

, nr. 9, 14, 232, 241.

Kānûnnâme-i Âl-i Osmân ( ilâvesi), İstanbul 1329, s. 16, 29.

, s. 2, 8, 9, 22, 29, 33-36, 48, 63, 66, 132, 158-159, 174, 176, 181, 188, 193, 196, 198, 216, 238, 253, 326-327, 333, 390.

Hadiye Tuncer, Osmanlı İmparatorluğunda Toprak Hukuku, Ankara 1962, s. 259, 282, 406, 458, 472, 484-485, 507.

Code de lois coutumières de Meḥmed II: Kitāb-ı Qavānīn-i ʿÖrfiyye-i ʿOs̱mānī (nşr. Nicoarǎ Beldiceanu), Wiesbaden 1967, vr. 14a, 25a-b.

N. Beldiceanu – I. Beldiceanu-Steinherr, Recherches sur la province de Qaraman au XVIe siècle, Leiden 1968, s. 46.

M. A. Cook, Population Pressure in Rural Anatolia (1450-1600), Oxford 1972, s. 61, 66, 69-70.

Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi (1455-1613), Ankara 1985, s. 74-75, 150.

“Osmanlı Kanûnnâmeleri”, , I/1 (1331), s. 110-111.

Halil İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsûmu”, , XXIII/92 (1959), s. 585-592.

a.mlf., “Bennâk”, , I, 1169.

Louis Bazin, “Note Sur Bellâk / Benlâk / Bennâk”, Turcica, XVI, Paris 1984, s. 129-130.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 5. cildinde, 458-459 numaralı sayfalarda yer almıştır.