BOYNUEĞRİ MEHMED PAŞA

(ö. 1076/1666)

Osmanlı sadrazamı.

Müellif:

Canik’te doğdu. Öldüğü zaman yaşının doksanı geçtiği bilindiğine göre 1576 yılı civarında doğmuş olmalıdır. Hayatının ilk dönemleri hakkında bilgi yoktur. Genç yaşta vezir Demirkazık Halil Paşa’ya intisap etti ve onun kethüdâlığını yaptı. IV. Murad’ın doğu seferlerine katıldı ve birçok yerinden yaralar aldı. Bu seferlerden birinde zehirli bir okla boynundan da yaralandı. “Boynueğri” veya “Boynuyaralı” lakabını alması bu yüzdendir.

Halil Paşa’nın ölümünden sonra Musâhib Silâhdar Mustafa Paşa’nın kethüdâsı oldu. Daha sonra arpa eminliğine ve birkaç defa çavuşbaşılığa getirildi. Ardından sırasıyla Kastamonu sancak beyliği, Halep, Şam ve 1648’de Anadolu beylerbeyiliklerinde bulundu. Bu görevde iken İpşir Paşa, Abaza Hasan Ağa ve Topal Mehmed Paşa’nın isyanlarını bastırdı. Bu arada adı bazı zulüm olaylarına da karıştı. Fakat Köprülü Mehmed Paşa’nın tavsiyesiyle Vâlide Turhan Sultan’a sığınarak affedildi. 1650’de kubbe vezirliğine getirildi. Ertesi yıl Kanije muhafızlığına gönderildi, ardından ikinci defa Şam beylerbeyiliğine tayin edildi. Bu sırada yaşı seksen civarındaydı. 1656’da şeyhülislâm Hocazâde Mesud Efendi’nin tavsiyesi üzerine sadrazam oldu. Bu tarihte Venedik donanması Çanakkale Boğazı’nı kapatmış, Bozcaada, Limni ve Semadirek adalarını da işgal etmişti. Mehmed Paşa’nın ilk işi bazı devlet memuriyetlerine kendi adamlarını getirmek oldu. Yakın adamlarından Saçbağı Mehmed Paşa’yı başdefterdarlığa getirirken kendisinin vezîriâzam olmasını sağlayan Hocazâde Mesud Efendi’ye ve Kadızâdeliler’e sırt çevirdi. Venedik tehlikesine karşı başlıca icraatı, düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmesi ihtimaline karşı İstanbul surlarının deniz tarafındakilerini sağlam ve bakımlı göstermek için badanalatmak oldu. Ayrıca Ahırkapı-Yedikule arasındaki burçlar üzerinde bulunan evleri yıktırdı. Bunun üzerine İstanbul halkının bir kısmı evlerini satıp Anadolu yakasına geçmeye başladı. Çanakkale Boğazı’nın Venedik donanması tarafından kapanmış olması da İstanbul’da eşya ve yiyecek fiyatlarının artmasına yol açtı.

Kadızâdeliler vaazlarında Mehmed Paşa’yı rüşvet yiyici ve zalim biri olarak nitelerken Mesud Efendi de Vâlide Sultan’a başvurarak onun görevden alınmasının uygun olacağını belirtiyordu. Bunun üzerine Mesud Efendi çocuk yaştaki padişah IV. Mehmed’i tahttan indirerek II. Süleyman’ın tahta geçmesi için bir komplo hazırladı. Ancak durum anlaşılınca Bursa’ya sürüldü ve idam edildi. Böylece Boynueğri Mehmed Paşa bir düşmanından kurtulmuş oldu. İstanbul’da bu hadiseler olurken Osmanlı-Venedik savaşı vahim bir hal almıştı. Vezîriâzam ise acz içindeydi, ayrıca adı rüşvet ve yolsuzluk olaylarına da karışmıştı.

Nihayet ordu ve donanmayı zamanında sefere hazırlayamaması yüzünden sadrazamlıktan alındı (14 Eylül 1656), yerine Köprülü Mehmed Paşa getirildi. Bir süre Yedikule Zindanı’nda hapsedilen Mehmed Paşa ardından Malkara’ya sürüldü, fakat daha sonra İstanbul’a dönmesine izin verildi. Eyüp’teki Şah Sultan Zâviyesi civarındaki yalısında on yıl kadar daha yaşadı ve Receb 1076’da (Ocak 1666) öldü. Silâhdar Mehmed Ağa’ya göre mezarı Eyüp’te (Târih, I, 411), Ayvansarâyî’ye göre ise (Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 150) Divanyolu’ndaki Atik Ali Paşa Camii hazîresindedir. Bunlardan ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. Mehmed Paşa’nın Halep’te gayri menkulleri ve vakıfları vardır.

Gençliğinde özellikle savaşlardaki cesareti ve yiğitliğiyle tanınan Boynueğri Mehmed Paşa’nın yaşlılığında getirildiği sadrazamlık makamında başarılı olmadığı kaydedilmektedir. Ölümüne “şeref yâfte” ifadesiyle tarih düşürülmüştür.


BİBLİYOGRAFYA

TSMA, nr. E. 7446.

Vecîhî Hüseyin, Târih, TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1425, vr. 52b, 54a.

, IV, 459-460; VI, 167-169, 193-195, 217-219.

, I, 410-411.

, s. 103-104.

, I, 150.

a.mlf., Vefeyât-ı Selâtîn, s. 19.

, IV, 175-176.

, III, 421-422.

, III/1, s. 294-302; III/2, s. 412-414.

Canan Doruk, Boynuyaralı Mehmed Paşa (lisans tezi, 1968), İÜ Ed.Fak. Tarih Seminer Kitaplığı, nr. 1645.

, XXIII, 414-415.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 6. cildinde, 316-317 numaralı sayfalarda yer almıştır.