AKREB

Bilhassa vakıf, miras ve velâyet gibi akrabalık bağıyla yakından ilgili konularda öncelikle hak ve yetki sahibi kimseyi ifade eden bir fıkıh terimi.

Müellif:

Kelime olarak “en yakın, daha yakın” mânasına gelen akreb, vakıfta, vakıf yapan kimseye nesep ve akrabalık bakımından en yakın kimse için kullanılır. Vakıf konusunda akrebden kastedilen, vakıf yapana mirasçı oluş bakımından değil, nesep bakımından yakın olan kimsedir. Çünkü mirasta nesepten ayrı hususlar da söz konusudur. Buna göre akreble ilgili olarak şu esaslar tesbit edilmiştir: a) Vakıf yapana en yakın kimse, başta onun fer‘i, sonra da aslıdır. Meselâ oğul veya kız, baba ve anadan, onlar da dededen önce gelir. b) Vakıf yapanın aslı, fer‘in fer‘inden yakındır. Buna göre baba, oğlun oğlundan önce gelir. c) Vakıf yapanın fer‘i, aslın fer‘inden yakındır. Nitekim oğul kardeşe tekaddüm eder. d) Vakıf yapana bir derece ile intisap eden, iki derecede intisap edenden yakındır. Meselâ kızın kızı, oğlun oğlunun oğlundan önce gelir.

Buna göre, bir kimse vakfının gelirini akrebine ve ardından fukaraya şart kılsa, yukarıda belirtilen öncelik sırasına göre hayatta bulunan yakını buna hak kazanır. Aynı yakınlık derecesinde bulunanlar birden fazla iseler eşit hakka sahip olurlar. Bu konuda kadın erkek farksızdır. Bunlardan birisi vefat ettiğinde hissesi diğerlerine değil, fakirlere intikal eder. Hepsi öldüğünde tamamı fakirlerin olur. Ancak vakfeden “el-akreb fe’l-akreb” (en yakını, sonra en yakını) şeklinde sırasıyla sonra gelen yakınlarını şart koşmuşsa hak onlara, onlar da kalmayınca fakirlere intikal eder.

Vakıf konusundan ayrı olarak, ilgili kimse üzerinde akrabalık yönünden velâyet hakkının söz konusu olduğu nikâh, hidâne, cenazenin yıkanması, namazının kıldırılması vb. konularda da “el-akreb fe’l-akreb” kaidesi geçerli olup ilgili kimse üzerinde velâyet hakkına sahip olan yakınları arasında bir öncelik sırası söz konusudur. Ancak bu velîlerin kimler olduğu konuya göre farklılık arzettiği gibi mezheplere göre de değişmektedir.

“el-Akreb” kaidesinin geçerli olduğu bir başka husus da hacbdır. Fukaha hacb ile ilgili olarak iki genel kaide koymuştur: a) Bir mirasçı vasıtasıyla ölüye ulaşan kimse, o mirasçının hayatta olması halinde mirastan mahrum kalır. Bu kaide bütün asabe mirasçılara ve ashâbü’l-ferâizin çoğuna şamildir. b) Nevi ve vasıf ortaklığı ile ölüye mirasçı olanlardan derece bakımından yakın olan uzak olanı mirastan mahrum eder. Öncekinden daha kapsamlı olan bu kaide asabe ve ashâbü’l-ferâizin hepsine şamildir.

Akrabaya vasiyet konusunda fukahadan bazıları “el-akreb fe’l-akreb” prensibini esas aldığı gibi, zevi’l-erhâmın mirasçı olması hususunda da bazı hukukçular derece yakınlığını esas almışlardır.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 12-13, 321.

İbn Kudâme, el-Muġnî (nşr. Muhammed Halil Herrâs), Kahire, ts. (Mektebetü İbn Teymiyye), VI, 118-120.

, IV, 473-474.

Ali Himmet Berkî, Vakfa Dair Yazılan Eserlerle Vakfiye ve Benzeri Vesîkalarda Geçen Istılah ve Tabirler, Ankara 1966, s. 3.

“Erḥâm”, , V, 8-26.

“Erḥâm” ve “İrs̱”, , III, 46-47, 54, 86-90.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 288-289 numaralı sayfalarda yer almıştır.