ALİ KEMAL

(1867-1922)

Gazeteci, yazar, edebiyat ve siyaset adamı.

Müellif:

İstanbul’da Süleymaniye’de doğdu. Asıl adı Ali Rızâ’dır. Babası çalışkan, dindar bir kimse olan ve aile hayatına, saltanata bağlılığıyla tanınan Mumcular kâhyası Çankırılı Balmumcu Ahmed Efendi’dir.

Ali Kemal mahalle mektebinden sonra Kaptanpaşa Rüşdiyesi’ne devam etti (1876). Buranın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi yüzünden kapatılması üzerine ertesi yıl Gülhane Askerî Rüşdiyesi’ne girdiyse de haşarılığı yüzünden bir süre sonra kovuldu (1881). Daha sonra Süleymaniye Camii’nde cami derslerine başladı. Burada Tuhfe-i Vehbî ile Gülistân’ı ezberledi. Komşularından mâbeyinci İzzet Bey’in tavsiyesi ve annesinin ısrarıyla Mekteb-i Mülkiyye’ye girdi (1882). Ahmed Midhat ve bilhassa Muallim Nâci’nin tesiri altında ilk şiirlerini bu yıllarda kaleme aldı. Yine bu sırada Muallim Nâci’nin çevresinde teşekkül eden gruba yakınlık duyan Ali Kemal, mektepteki arkadaşlarıyla Gülşen adlı bir dergi çıkararak (1886) ilk şiir ve yazılarını burada yayımlamaya başladı. Bu dergide biraz gençlik hevesi, biraz da şöhret kazanmak arzusuyla Menemenlizâde Tâhir ve Hoca Hayret gibi devrin önde gelen şair ve âlimleriyle münakaşalara girdi. Bu ilk yazılarında Ali Kemal adını kullandığından daha sonra bu adla tanındı. Mülkiye tahsili ve buradaki hocaların tesiriyle Muallim Nâci tarzındaki şiir ve edebiyat anlayışı zamanla değişikliğe uğrayarak daha çok siyasî ve sosyal meselelerle ilgilenmeye başladı. Mülkiye’deki hocaları arasında özellikle Mizancı Murad’ın kendisini derinden ve esaslı bir şekilde etkilediği anlaşılmaktadır. Daha iyi Fransızca öğrenmek için çareler arayarak bazı teşebbüslerden sonra Uşşâkīzâde Süleyman Bey’le Fransa’ya gitti (1887). Bir taraftan Fransızca’sını ilerletirken diğer taraftan da Paris’te bulunan değişik gruplara bağlı Türkler’le temas kurdu. Bir müddet Paris ile Cenevre arasında gidip geldi, ancak sonunda Cenevre’de karar kıldı. Burada Gros’un derslerine devam etti. Tanışıp dostluk kurduğu Rozenşild adlı bir Rus kızının Cenevre’den ayrılması üzerine 1888’in ilkbaharında İstanbul’a döndü. Dokuz ay kadar kaldığı Avrupa’da gördüklerini uygulamak düşüncesiyle Mülkiye’deki arkadaşlarıyla İstanbul’da bir öğrenci derneği kurdu. Fakat derneğin dördüncü toplantısında yakalanarak tevkif edildiyse de ceza almadan kurtuldu. Bu sırada yeniden açılan Mülkiye Mektebi’nin imtihanlarına girerek beşinci sınıfa devama başladı. Abdülhalim Memduh ve Fahreddin Reşad’la beraber yalnız tercüme hikâyeler neşretmek üzere, ancak tek sayı yayımlanabilen Mütâlaa adlı bir dergi çıkardı (1888). Aynı günlerde arkadaşı Abdülhalim Memduh ile gizli bir cemiyet kurmaya kalkıştıkları için bir ihbar sonucu tevkif edildi. Dokuz ay süren tutukluluktan sonra affedilerek birer münasip memuriyetle sürgüne gönderildiler. Ali Kemal, yanına annesiyle kız kardeşini alarak memur edildiği Halep’e gitti (1889). Burada bulunduğu sırada vilâyetteki yenilik taraftarı bazı memurlarla vali Ârif Paşa’ya karşı bir grup oluşturdu. Aynı zamanda idâdîde tarih ve edebiyat hocalığı yaptı, görevinde başarı gösterek maarif müdürü Tosun Paşazâde Tevfik Bey’in takdir ve dostluğunu kazandı. Bu arada eski Halep mebusu Şeyh Beşir Gaza’dan Arapça, hadis ve tefsir okudu. Maarif Nezâreti’nin okul kitapları için açtığı yarışmada İlm-i Ahlâk adlı eseri birincilik kazandı, fakat kendisinin bir sürgün olduğu öğrenilince mükâfat yerine idâdîdeki görevinden azledildi (1893). Çeşitli memuriyetlerle Halep ve civarını gezdikten sonra izin almadan İstanbul’a döndü. Sürülmesi için tekrar karar çıktığını öğrenince bu sefer Paris’e kaçtı (1895). Burada bir taraftan İkdam gazetesinin muhabirliğini yaparken diğer taraftan da yarım kalan tahsilini tamamladı ve Siyasal Bilgiler Okulu’ndan (École Libre des Sciénces Politiques) diploma aldı (1899). “İkdam’ın Paris Muhabiri” adıyla “Paris Musâhabeleri” başlığı altında her hafta İkdam’a gönderdiği yazıları ile Türk okuyucusuna Batı dünyasını, buradaki sanat ve edebiyat anlayışı ile faaliyetlerini tanıtmaya çalıştı. Yazılarında Edebiyât-ı Cedîde’ye çeşitli ta‘rizlerde bulunması üzerine Hüseyin Cahit tarafından Servet-i Fünûn’da tenkit edildi ve mektuplarında ele aldığı bazı konuların Figaro’dan aktarma olduğu ortaya çıkarıldı. Böylece ikisi arasında daha sonra da devam edecek şiddetli bir çatışma başlamış oldu. Çok rağbet gören ve dört yıl kadar devam eden bu yazı serisi hükümetin yasaklaması sonucunda kesintiye uğradı. Bu arada Paris’teki Jön Türkler’le tanıştı ve Mizancı Murad’ın gelmesiyle yeni bir şekil kazanan Jön Türk hareketinin içinde yer aldı. Jön Türk hareketini bir bütün olarak yürütüp kontrol etmek maksadıyla kurulan “Hey’et-i Teftiş ve İcrâ”nın neşriyat komitesi üyesi oldu. Ancak Murad Bey’in, Ahmed Rızâ ve etrafındakilerle ihtilâfa düşmesi üzerine Sultan Abdülhamid ile anlaşarak İstanbul’a gelmesinden sonra Jön Türkler’den ayrıldı ve bütünüyle onların aleyhine döndü. Nitekim bu anlaşmazlık daha sonraki yıllarda gittikçe artarak sonunda düşmanlığa dönüşmüş, hatta İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ni Jön Türkler’in, Kuvâ-yi Milliye’yi de İttihat ve Terakkî’nin devamı saydığından hepsine karşı şiddetle menfi bir tutum takip etmiştir.

Ali Kemal bu devrede İsviçre’nin Zürih şehrinde Türkler’e mahsus bir Mekteb-i Sultânî açmak ve mezunlarını Avrupa’nın önde gelen üniversitelerine göndermek gibi önemli bir projeyi gerçekleştirmek için çalıştıysa da talebe bulamadığından bundan vazgeçti. Paris’teki Türk öğrencilerin işlerini takip etmek üzere talebe nâzırı oldu, fakat işinden ve talebelerin çalışmalarından memnun kalmayınca kısa zamanda istifa etti. Yine bu yıllarda Brüksel Sefâreti ikinci kâtipliğiyle görevlendirilmişti (1897). Bir taraftan sefir Münir Paşa ile araları açık olduğu, diğer taraftan Jön Türkler’in faaliyetlerini takip etmek ve neşriyatta bulunmalarını önlemek maksadıyla Ahmed Celâleddin Paşa ile anlaştığı için Cenevre’de kalarak Brüksel’e gitmemişti. Fakat daha sonra sarayın Jön Türkler’le anlaşması ve genel bir af çıkarılması üzerine sefir tarafından Brüksel’e davet edilince istifa etti (1898). Avrupa’da yapacak bir işi kalmaması ve malî durumunun da bozulması sebebiyle bir Mısırlı prense ait çiftliği idare etmek için Kahire’ye davet edilince İspanya ve Tunus üzerinden Kahire’ye gitti (1900). Burada oldukça rahat günler geçiren Ali Kemal bilhassa yazı hayatı ve gazetecilik yönünden verimli bir döneme girdi. Yol hâtıralarını Tunus isimli kitabında anlattı. Mes’ele-i Şarkiyye adlı kitabını bastırdı. Sadece tek sayı yayımlayabildiği Mecmûa-i Kemâl adıyla bir dergi çıkardı (1901). Seyahat intibalarının yer aldığı ve yazılarının çoğu kendi kaleminden çıkan bu dergiden sonra Türk (1903-1907) gazetesini yayımlamaya başladı. Burada Yusuf Akçura’nın meşhur “Üç Tarz-ı Siyâset” adlı yazı serisini “Cevabımız” başlıklı bir yazıyla tenkit etti. Yaz tatili için gittiği İsviçre’de tanıştığı bir kızla ertesi yıl Londra’da evlendi (1903). Bir süre daha Kahire’de kaldı, ancak bu yıllarda Mısır’da ortaya çıkan iktisadî buhran sebebiyle o da sıkıntıya düştü. Hükümetin izniyle Meşrutiyet’in ilânından kısa bir süre önce Paris üzerinden İstanbul’a döndü ve böylece yirmi yıllık sürgün hayatı sona erdi (1908). İstanbul’da bir taraftan İkdam gazetesinin başmuharrirliğini yaparken diğer taraftan da Mekteb-i Mülkiyye’de siyasî tarih, Dârülfünun’da Osmanlı tarihi okutmaya başladı. Yeni kurulan Ahrar Partisi üyesi olarak İkdam’daki yazılarıyla İttihat ve Terakkî Cemiyeti ile hükümetlerinin aleyhinde bulunan ve hatalarını cesaretle tenkit eden Ali Kemal, bu sebeple gazetesi Tanin’i ve kalemini ittihatçıların emrine veren Hüseyin Cahit’le tekrar çatıştı. Yine bu sırada İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından yayımlanan ve sahipliğini Dr. Bahaddin Şâkir’in yaptığı Şûrâ-yı Ümmet gazetesi ile çatıştı. Gazetede çıkan “İsminden Utanmayanlar Silsilesinden Ali Kemal Bey’in Hakikati” adlı bir yazı üzerine Ali Kemal Dr. Bahaddin Şâkir aleyhine hakaret davası açtı. Türk basın tarihinde “Şûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası” adıyla bilinen bu meşhur dava, bir ay kadar süren muhakeme sonunda Dr. Bahaddin Şâkir’in beraati ile sonuçlanmıştır (1909 Mayıs sonu). Ali Kemal’in Jön Türkler’le münasebet ve mücadelesi hakkında mühim bilgiler taşıyan bu davanın safahatı, daha sonra neşredilmiştir (Şûrâ-yı Ümmet-Ali Kemal Davası, İstanbul 1325, 168 sayfa). 31 Mart Vak‘ası’nı takip eden günlerde yeniden iktidara geçen İttihatçılar tarafından idam edilmek korkusuyla İstanbul’dan Paris’e kaçtı. Daha sonra Londra civarında Bournemouth’a yerleşti. Sık sık gidip geldiği Paris’te Yeni Yol adlı bir dergi çıkardı (1909). Ancak çıkışından bir süre sonra derginin Türkiye’ye girişi yasaklanınca kapatmak zorunda kaldı. Bu arada eşi de öldü. Ali Kemal bu dönemde Fetret adlı romanını kaleme aldı (1911).

1912 yılı Temmuzunda İttihat ve Terakkî iktidarı değişip genel af ilân edilince ağustos ayında İstanbul’a döndü ve yeniden İkdam’da başmuharrir olarak yazmaya başladı. Ancak altı ay sonra Bâbıâli Baskını’yla hükümet devrilip İttihatçılar tekrar iktidara geçince Ali Kemal Viyana’ya sürüldü. Üç ay sonra İstanbul’a döndü. Büyükada’ya yerleşerek Bir Safha-yı Târîh ve Ricâl-i İhtilâl adlı eserlerini yayımladı (1913). Aynı yılın ekim ayından itibaren Peyâm’ı çıkarmaya başladı. Bu arada Tophane müşiri Zeki Paşa’nın kızı ile evlendi (Ocak 1914). Yaptığı muhalefet okuyucular tarafından tutulmakla birlikte hükümet Ali Kemal’in tenkitlerine dayanamadı, temmuz başında gazetesini kapattı ve yazı yazmasını yasakladı. Bir ay sonra I. Dünya Savaşı çıkınca maddî durumu iyice bozulan Ali Kemal bu yıllarda öğretmenlik yaptı ve ticaretle uğraştı. Harbin sonuna doğru kontrol gevşeyince tekrar yayın ve yazı faaliyetlerine döndü. Bu dönemdeki yazılarının ilki Ruşen Eşref’in edebiyat hakkındaki anketine verdiği cevaptır (Diyorlar ki, İstanbul 1334, s. 291-340). Râşid Müverrih mi Şair mi? adlı kitabını da bu sırada yayımladı (1918). Mütarekeden sonra politikaya atılan Ali Kemal önce Osmanlı Sulh ve Selâmet Cemiyeti’nin kurucusu ve idare meclisi üyesi (1918), ardından da Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın genel sekreteri oldu. Birinci Damad Ferit Paşa kabinesinde Maarif nâzırı (3 Mart 1919), ikincisinde ise Dahiliye nâzırı (19 Mayıs 1919) oldu. Bu sırada Anadolu’daki valilere, Paris’te başlayan barış görüşmelerinden aleyhte bir karar çıkması endişesiyle, görüşmeler sonuçlanıncaya kadar herhangi bir çatışma ve karışıklığa sebep olacak ve düşmanın yeniden müdahalesini gerektirecek faaliyetlerden kaçınılmasını isteyen (bk. Bayar, VIII, 2493), Kuvâ-yi Milliye aleyhine ve Mustafa Kemal’in azline dair iki tamim gönderdi (bk. Ali Kemal, s. 182-184). İngiliz mandası taraftarı olarak İngiliz Muhipleri Cemiyeti Merkez Kurulu üyesi oldu. Yunanlılar’ın İzmir’e çıkması ve Anadolu içlerine doğru ilerlemesinin devam ettiği bu günlerde Paris’te Osmanlı tezi reddedildi ve kabine üyelerinden Nâfia vekili Ferid Bey’le Eşil Lâyihası meselesinde aralarında çıkan anlaşmazlık sebebiyle Ali Kemal de nâzırlıktan istifa etti (26 Haziran 1919) (bk. Tunaya, II, 295-296). Tekrar gazeteciliğe başlayarak Peyâm’ı yeniden çıkardı (14 Ağustos 1919) ve Kuvâ-yi Milliye aleyhindeki yazıları sebebiyle talebeler tarafından istifaya zorlanıncaya kadar Dârülfünun’daki derslerine devam etti. Peyâm bir müddet sonra Mihran Efendi’nin Sabah gazetesi ile birleşerek Peyâm[-ı]-Sabah adı altında ve Ali Kemal’in idaresinde Millî Mücadele aleyhinde yayınını sürdürdü (Ocak 1920). Ali Kemal’in Artin Kemal adıyla anılmasının sebeplerinden biri de budur. Bu sırada millî kuvvetler Anadolu’da Yunanlılar’la savaşa devam ediyor, yer yer kazanılan zaferler çekilen sıkıntıları ve mâruz kalınan eziyetleri unutturuyordu; fakat Anadolu’nun zafer ihtimali henüz kesin olarak belirmediğinden Ali Kemal hâlâ Ankara’ya muhalefetini sürdürüyor ve Ankara hükümetini İttihatçılar olarak görüyordu. Nihayet Yunan kuvvetlerinin bozguna uğraması üzerine düştüğü hatayı kabul ederek, 10 Eylül 1922 tarihli “Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir” adlı son başmakalesinde yanılmış olduğunu açıkladı. Lozan Antlaşması’ndan kısa bir süre önce Ankara hükümeti Ali Kemal’in Ankara’ya sevkini istemişti. Bunun üzerine Ali Kemal İstanbul’dan kaçırıldı ve trenle Ankara’ya gönderileceği sırada İzmit’te Nûreddin Paşa’nın emriyle (bk. Apak, s. 264) linç edilerek öldürüldü (6 Kasım 1922).

Nevi şahsına münhasır ve muhafazakâr bir insan olan Ali Kemal Türkçe’yi üstün bir kabiliyet ve ustalıkla konuşmak, kendine has bir üslûpla kolay, çabuk ve tashihsiz yazmakla tanınmıştır. Mülkiye’den hocası olan Mizancı Murad’ın büyük ölçüde tesirinde kaldığından, hayatı tıpkı onunki gibi yurt içinde ve dışında çeşitli mücadelelerle geçmiş, mizacının da tesiriyle daima muhalifler safında yer almış, bir mücadele ve münakaşa adamı olarak yaşamıştır. Ancak kanaatlerinde inatla ısrar etmesi ve daima ön safta olmak arzusu hayatına mal olmuştur. Kendisi, yıllarca memleketine hizmet için çalıştığı halde beklediği ve hak ettiği ilgi ve yardımı görmediğinden şikâyet etmiştir. Yine mizacının tesiriyle giriştiği işlerin hemen hiçbirinde uzun süreli başarı sağlayamamış ve mücadeleden yorgun düştüğü zamanlarda kırgın bir hayat sürmüştür.

Eserleri. Daha çok siyasî yazıları ve gazeteciliğiyle tanınan Ali Kemal’in en önemli yazıları edebiyat, dil ve tarih konularındadır. Büyük bir kısmı gazete ve dergilerde kalan yazılarının ancak bir bölümü sonradan kitap haline getirilmiştir.

Romanları. Yayımlanmış eserleri arasında ilk sırada roman denemeleri gelir. Romandan çok uzun hikâye denebilecek bu eserlerinde Ali Kemal karşılaştığı veya başından geçen bazı olayları anlatmıştır.

1. İki Hemşire (İstanbul 1315). Halep’teki sürgün yıllarında bir kısmı kendi başından geçen olayların hikâye edildiği bir romandır.

2. Çölde Bir Sergüzeşt (İstanbul 1316). Yazarın yine Halep günlerinin çeşitli akislerini taşıyan bir romandır. Bu iki eser, ilk yayımlarından bir müddet sonra yazar tarafından bir araya getirilerek Bir Safha-i Şebâb adıyla ikinci defa yayımlanmıştır (İstanbul 1329).

3. Fetret (İstanbul 1329). Ali Kemal’in siyasî, edebî ve sosyal görüşlerinin yer aldığı ve kahramanının şahsında kendini ve ailesini anlattığı, bu yüzden bir nevi otobiyografisi olma özelliğini de taşıyan bir romandır.

Edebî ve Tenkidî Eserleri. 1. Sorbon Dârülfünûnu’nda Edebiyyât-ı Hakîkiyye Dersleri (İstanbul 1314). Modern Fransız edebiyatını bütün yönleriyle tanıtan ve Türk edebiyatı tarihinde modern tenkit anlayışına örnek olabilecek yazılardan meydana gelen bir eserdir. Daha sonra bazı tashih ve ilâvelerle yeniden basılmıştır (İstanbul 1330).

2. Paris Musâhabeleri (I-III, İstanbul 1315). Ali Kemal’in Paris’ten İkdam’a gönderdiği yazılarının bir kısmını topladığı eseridir. Gördüğü ilgi üzerine daha sonra iki cilt halinde yeniden yayımlanmıştır (İstanbul 1329-1331).

3. Râşid Müverrih mi Şair mi? (İstanbul 1334). Ahmed Refik’in Vak‘anüvis Râşid hakkında Yeni Mecmua’da yayımladığı bir yazı ile mecmuayı çıkaran Refik Halit’in bir münasebetle Peyâm’ı tenkit etmesi üzerine kaleme alınmıştır. Yazar burada Râşid’in bir tarihçiden ziyade sadece vak‘anüvis, fakat iyi bir şair olduğunu ileri sürer. Görüşlerini ispat etmek için bir taraftan çok iyi bildiği divan edebiyatının bir değerlendirmesini yaparken diğer taraftan da Sultan III. Ahmed devri olaylarını siyasî tarih gözüyle ele alarak Râşid’in yapamadığı tarihçiliğin nasıl olması gerektiğini göstermek ister. Ali Kemal’in edebiyatımızda tenkit türünde örneği az görülen bu eseri, onun tenkitçi yanını ve kültürünün genişliğini göstermektedir.

Bunlardan başka Ruşen Eşref’in anketine yazılı olarak verdiği ve Türk edebiyatının geçmişi, o günkü durumu ve geleceği üzerinde dikkate değer görüşlerinin yer aldığı orta boy bir risâle hacmindeki cevabı ile (Diyorlar ki, İstanbul 1334, s. 291-340; yeni harflerle sadeleştirilmiş yayımı, Şemsettin Kutlu, Ankara 1985, s. 267-314) Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyâset’ini tenkit için yazdığı ve bu eserin müstakil olarak yapılan baskılarında yer alan “Cevabımız” başlıklı makalesi de zikredilmelidir (İstanbul 1327; Enver Ziya Karal’ın giriş ve değerlendirme mahiyetindeki önsözü ile Ankara 1976, 1987, s. 37-44). Ayrıca onun Mizancı Murad Bey’e yazdığı mektuplardan on sekiz tanesi Birol Emil tarafından yayımlanmıştır (Jön Türklere Dair Vesikalar, s. 35-60). Ali Kemal’in bir kısım mektupları da Ahmet Bedevi Kuran tarafından konularına göre parça parça neşredilmiştir (İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, s. 108-109, 119, 133, 137, 161). Bu kitabın 138-146. sayfaları arasında neşredilen mektupların çoğu, aynı yazarın Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele adlı eserinde tekrar basılmıştır (s. 300-309). Bazı şifahî bilgilere göre, üzerinde adı bulunmamakla beraber Edebiyat ve Siyâsiyat (İstanbul 1326) adlı eserin de Ali Kemal’e ait olduğu kabul edilmektedir. Tunus (Paris 1900) adlı eser ise yol hâtıralarını anlattığı küçük bir risâledir.

Tarihe Dair Eserleri. 1. Mes’ele-i Şarkiyye-Medhal (Kahire 1900). “Şark meselesi”nin mahiyeti, ortaya çıkışı, safhaları, bunun aslında bir hilâl-salip mücadelesi olduğu yerli ve yabancı birçok ilim adamının eser ve fikirlerinden hareketle açıklanmış, gerekli tenkitler yapılarak Şark ve Garp dünyasının yanlışlıkları açıkça belirtilmiştir.

2. Bir Safha-i Târîh (İstanbul 1329). Yazarın siyasî tarih şuurunun gelişmesine hizmet maksadıyla bir araya getirdiğini belirttiği, memleket içinde ve dışında cereyan eden günlük olayların ilhamıyla İkdam’da yayımladığı yazılardan meydana gelen bir eserdir.

3. Ricâl-i İhtilâl: Condorcet, Saint Just, Danton, Robespierre (İstanbul 1329). Fransız İhtilâli’nin önde gelen isimlerinden dördünün hayat hikâyelerinin anlatıldığı ve her yönüyle tanıtıldığı bir eserdir.

4. Ömrüm (İstanbul 1958, nşr. Zeki Kuneralp). İlk defa 1913’te Peyâm ve Peyâm-ı Edebî’de yirmi iki tefrika halinde yayımlanmıştır. Gazetenin kapatılması üzerine yarım kaldığı için beş yıl sonra yeniden çıkmaya başlayan Peyâm’da baştan itibaren bazı tashihler görerek otuz iki tefrika halinde tekrar neşredilmiş, fakat yine tamamlanamamıştır. Eser Ali Kemal’in çocukluğundan Halep’teki son günlerine kadar olan yirmi altı yıllık bir devreyi içine almaktadır. Eseri kitap şeklinde yeni harflerle yayıma hazırlayan oğlu Zeki Kuneralp, “Ömrüm Sonrası” başlığı altında hayatının daha sonraki yıllarını özet halinde kitaba ilâve etmiştir. Bu neşir birçok okuma hatasına rağmen, Ali Kemal’in hayatının bilhassa ilk devresi için en iyi kaynaklardan biridir.

Diğer Eserleri. 1. Kadın Mektupları (İstanbul 1313). Ali Kemal’in Marcel Prevost’tan çevirerek İkdam’da yayımladığı bir eserdir. İçinde İbrahim Hikmet imzasıyla Ali Kemal tarafından yazılmış birkaç mektup da vardır.

2. İlm-i Ahlâk (İstanbul 1330). Halep’te Mekteb-i İdâdî muallimi bulunduğu sırada Maarif Nezâreti tarafından açılan yarışmaya katılmak için idâdîlerin yedinci yılı ders programına uygun olarak hazırladığı bir eserdir. Ahlâk-ı amelî ve ahlâk-ı nazarî olmak üzere iki ana bölümden meydana gelen ve yazarının daha çok “ferdî ve içtimaî ahlâk” üzerinde durduğunu belirttiği bu eser dinî kaynaklara, bilhassa konu ile ilgili âyet ve hadislere dayanılarak hazırlanmıştır. “Hâtime” kısmında belirttiğine göre yazar eserini sade bir dille kaleme almakla beraber gerektiğinde edebî bir üslûp kullanmış, bu arada konu ile ilgili Arapça ve Farsça beyitlerle kelâm-ı kibarlara da yer vermiştir. Hadisler konusunda Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ile Süyûtî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’inden istifade ettiğini ve mevzû hadisler için de Süyûtî’nin el-Leʾâli’l-maṣnûʿa fi’l-eḥâdîs̱i’l-mevżûʿa’sına başvurduğunu belirtmiştir. Eser Ali Kemal’in dinî bilgi ve görüşlerini aksettirdiği kadar dinî kaynaklara hâkimiyetini de göstermekte ve şimdiye kadar sözü edilmeyen önemli bir yönünü ortaya koymaktadır. İlk Osmanlı ateistlerinden Bahâ Tevfik, Felsefe Mecmuası’nda (nr. 4, s. 49-55, İstanbul 1329) Ali Kemal’in bu kitabını tenkit ederken, eserin Şark ve Garp kaynaklarından derlenmiş bir “parça bohçası” gibi olduğunu ileri sürerek faydalandığı bazı Fransız yazarlarını cahil ve değersiz kişiler diye vasıflandırmış, Ali Kemal’i de bilgisizlik ve haddini bilmezlikle itham etmiştir. Fakat daha sonra Ahmed Nebil ile birlikte çıkardığı Psikoloji kitabında, Ali Kemal’i tenkit ederken cahil ve değersiz bulduğu Etienne de Laoutière’i överek sözlerinde ciddi olmadığını göstermiştir.

Gazete ve Dergiler. 1. Gülşen. Ali Kemal’in Mülkiye’de talebe iken okul arkadaşı İbrâhim Fehim ile birlikte 27 sayı çıkardığı haftalık bir edebiyat mecmuasıdır (31 Kânunusâni 1301 – 6 Teşrînisâni 1302). 2. Mecmûa-i Kemâl. Kahire’de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başladığı üç aylık bir dergidir. 1 Haziran 1901’de çıkan 224 sayfalık ilk sayısından sonra devam etmemiştir. 3. Türk. Kahire’de haftalık olarak yayımlanmıştır. İlk sayısı 1309 Teşrînievvelinde çıkmış ve kütüphanelerdeki nüshalarına göre 187. sayıya kadar devam ederek Teşrînisâni 1323’te Ali Kemal İstanbul’a dönmeden önce yayımına son verilmiştir. 4. Yeni Yol. 31 Mart Vak‘ası’nın ardından Paris’e kaçtığı sırada orada tek başına çıkardığı bir dergidir (5 Teşrînievvel 1325 – 31 Teşrînievvel 1325 arasında 5 sayı). 5. Peyâm. Ali Kemal’in kendi adına çıkarmaya başladığı gazetenin ilk nüshası 15 Zilkade 1331’de (16 Ekim 1913) yayımlanmıştır. 1914 yılı Temmuz ayı başlarında 149. sayısında İttihatçılar tarafından kapatılmış, 1919 yılında (14 Ağustos) yeniden neşredilmiş, Ocak 1920’de ise Mihran Efendi’nin Sabah gazetesiyle birleşerek Peyâm[-ı]-Sabah adı ile yayımını sürdürmüştür. Ali Kemal’in öldürülmesi üzerine bu defa gazete sadece Sabah olarak çıkmaya devam etmiştir. Peyâm önceleri Peyâm-ı Edebî adlı haftalık bir ek çıkarmış, Sabah ile birleştikten sonra da bu ilâvenin yayımına Peyâm[-ı]-Sabah Edebî Nüsha adıyla devam edilmiştir (Peyâm ve ilâvelerinin koleksiyonları ve bulundukları kütüphaneler için bk. Duman, s. 317-319).


BİBLİYOGRAFYA

, Sicill-i Ahvâl Defterleri, nr. 72, s. 431.

Ali Kemal, Ömrüm (nşr. Zeki Kuneralp), İstanbul 1985.

Mehmed Murad, Mücâhede-i Milliye, İstanbul 1324, s. 193.

Hüseyin Câhid, Kavgalarım, İstanbul 1326, s. 35-92.

, V, 836-841, 844-848.

Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, İstanbul 1945, s. 116, 118, 131, 138-146, 168, 169, 271, 292, 704, 718.

a.mlf., Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Millî Mücadele, İstanbul 1959, s. 177, 189, 195, 207, 289, 296, 300-309.

Celâl Bayar, Ben de Yazdım, İstanbul 1965, I, 192-194; II, 378; III, 747-749; IV, 1120, 1347; VI, 1967; VII, 2134-2137, 2205-2208; VIII, 2492, 2493, 2524.

Asım Us’un Hatıra Notları, İstanbul 1966, s. 47-54.

Yahya Kemal [Beyatlı], Siyâsî ve Edebî Portreler, İstanbul 1968, s. 70-99.

Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara 1972, s. 202-206, 338.

, I, 325; IV, 1669, 1750, 1884.

Birol Emil, Mizancı Murad Bey, Hayatı-Eserleri, İstanbul 1979, s. 155, 636.

a.mlf., Jön Türklere Dair Vesikalar, İstanbul 1982, s. 15-60.

Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul 1979, s. 231-232, 334-335, 382-383.

, s. 134, 137, 140-141, ayrıca bk. İndeks.

Ö. Faruk Huyugüzel, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Hayatı ve Edebi Eserleri Üzerinde Bir Araştırma, İzmir 1984, s. 16, 25.

Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul 1984, I; II (1986); III (1989), bk. İndeks.

M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük: 1889-1902, İstanbul 1985, I, 176-177, 184-185, 213, 528.

, s. 1, 24, 241, 317-319, 420.

Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subay’ın Hatıraları, Ankara 1988, s. 262-265.

“Ali Kemal’in İzmit’te Anadolu Ajansı Muhabirine Son Beyanatı” ve “Ali Kemal İzmit’te Halk Tarafından Linç Edilmiştir”, Vakit (İstanbul 8 Teşrînisâni 1338).

Rıza Tevfik, “Ali Kemal Nasıl Kaçırıldı: Rıza Tevfik’in Hatıratı I-XXX”, Yeni Sabah, nr. 3457-3491 (İstanbul 10 Kasım – 14 Aralık 1948).

B. Olker, “Ali Kemal Bey”, , II, 673-674.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 405-408 numaralı sayfalarda yer almıştır.