ÂSÂRÎ

Zeynüddin Şa‘bân b. Muhammed b. Dâvûd el-Âsârî (ö. 828/1425)

Bedîiyyeleriyle tanınan şair, hattat, Arap dili ve edebiyatı âlimi.

Müellif:

765 (1364) yılında Musul’da doğdu. Bir süre Kahire’de, Hz. Peygamber’le ilgili kutsal emanetlerin bulunduğu Âsâr-ı Nebeviyye civarında ikamet edip buraya hizmet ettiği için Âsârî nisbesiyle tanınmış ve bu hususu “Bedîiyye-i Kübrâ”sındaki bir beytinde şöyle dile getirmiştir: “Çünkü ben hâdim-i Âsâr’ım, bir nesebim var artık / Umarım ben onunla mahdûmun hâdimlere rahmetini.” Âsârî ilk eğitimini Musul’da aldıktan sonra Kahire’ye gitti. Kahire’de önce hattat Ebû Ali Şemseddin Muhammed b. Muhammed ez-Ziftâvî’nin derslerine devam etti, mensûb hattında uzmanlaştı, bu alanda icâzet alarak çeşitli hat örnekleri yazdı (Sehâvî, III, 301). Kahire’deki medrese ve camilerde zamanın önemli bilginlerinin düzenlediği ders halkalarına katılarak Arap dili ve edebiyatı, hadis ve fıkıh tahsil etti.

Kahire’de birçok resmî görevde bulundu, idare (hüküm) nakibliğine getirildi. 799’da (1397) vaad ettiği bir meblağ karşılığında hisbe mütevelliliği görevini üstlendi. Bir süre sonra bu görevinden azledildiyse de ardından görevine iade edildi; ancak bu görevi sebebiyle ağır borç yükü altına girdiğinden tekrar azledildi. İki yıl sonra Mısır’dan kaçıp Yemen’e gitti ve orada dört yıl kaldı. Bu esnada Yemen Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref İsmâil b. Abbas’a methiye sundu, hükümdar da kendisini ödüllendirdi ve onu Havd adlı bir câriyesiyle evlendirdi. Âsârî, Yemen’in ileri gelen devlet adamları için de methiyeler kaleme alarak onlarla yakın ilişki kurma imkânı buldu. Daha sonra çağdaşı İbn Hacer el-Askalânî’nin ifadesiyle (İnbâʾü’l-ġumr, VIII, 83) “âdeti olduğu üzere” övdüğü kimselere yergiler yazdı; Resûlîler Devleti Hükümdarı el-Melikü’n-Nâsır Ahmed b. Eşref İsmâil onu Hindistan’a sürgün edince Hint beldelerinden Tâne’de (Tehâne) iki yıl (muhtemelen 805-806 [1402-1403] yılları) ikamet etti, burada hürmet ve ikram gördü. 806 (1403-1404) yılında Tâne Emîri Sultan Alikrânâ b. Hümeyrânâ adına nahve dair el-Ḥalâvetü’s-sükkeriyye adlı urcûzesini nazmetti; bunun şerhi olan el-Ḳılâdetü’l-cevheriyye’sini 821’de (1418) Dımaşk Sâlihiye’de tamamladı. Hindistan’dan Yemen’e dönen Âsârî burada fazla kalmadı ve 807’de (1404-1405) Mekke’ye gitti. On yıla yakın bir süre Kâbe civarında kaldığından kendisine Cârullah lakabı verildi. 820’de (1417) Dımaşk’a geçti. Ertesi yıl uzun süre ayrı kaldığı Kahire’ye döndü. Burada eski hisbe mütevellisi Bahâeddin İbnü’l-Burcî’ye bir yergi yazdı. Memlük Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed el-Mahmûdî’nin azlettiği Mısır Başkadısı Abdurrahman b. Ömer el-Bulkīnî için methiye, onun yerine getirilen Muhammed b. Atâullah el-Herevî için de hicviye nazmetti. Ayrıca burada sır kâtibi ile İbn Hacer el-Askalânî gibi ileri gelenlere methiyeler yazdı. Hazine ve ordu nâzırlığı yapan Zeynî Abdülbâsıt (Zeynüddin Abdülbâsıt b. Halîl ed-Dımaşkī) gibi bazı devlet adamlarının ikramına mazhar oldu, kitaplarını ve eserlerini onun medresesine (el-Bâsıtıyye) vakfetti. Bir süre Dımaşk’ta ikamet ettikten sonra Kahire’ye döndüğü 17 Cemâziyelâhir 828 (6 Mayıs 1425) tarihinde vefat etti. Mirasçısı bulunmadığından 5000 dinarlık servetini kardeşi olduğunu iddia eden bir kişiyle ona yardım eden bir devlet adamı paylaşmıştır.

Bazı kaynaklarda, Âsârî’nin hayatı boyunca ülke ülke dolaşması ya da sürgüne gönderilmesi, gerçekleri söylemekten çekinmeyen bir karaktere sahip oluşuna bağlanmayıp bir kısım ileri gelenlere övgüler yazmasından sonra onlar için yergiler yazmasına dayandırılır. İbn Hacer, herhangi bir dayanak göstermeden onun hakkında yakışıksız anekdot ve isnatlar zikretmiş, Makrîzî ile Sehâvî de bu konuda ona uymuştur. Buna karşılık diğer bir çağdaşı olan Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ’sında (III, 14) Âsârî’nin ilminden övgüyle söz etmektedir. Ayrıca aruz ilmine dair el-Vechü’l-cemîl adlı eserinin sonuna zeyil gibi eklenen, çağının büyük âlimlerinin eşine nâdir rastlanır şekilde Âsârî’yi ve eserini öven takrizleri onun yüksek ilmî düzeyini kanıtlamaktadır (a.g.e., III, 13-29). Bu âlimler hocası Şemseddin el-Gumârî, Veliyyüddin İbn Haldûn, Mecdüddin İsmâil el-Hanefî, yine hocası Sadreddin el-İbşîtî, Kalkaşendî, Bedreddin el-Biştekî, İbnü’l-Hâim, Muhammed b. Ahmed el-Garrâkī, Necmeddin el-Mercânî, Ebû Abdullah el-Vânûgī, Celâleddin Hatîbü Dâriyyâ, Burhâneddin el-Bâûnî, Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne gibi şahsiyetlerdir.

Âsârî vasat düzeyde bir şair olmakla birlikte bedîiyyât tarihinde her beyitte en az bir söz sanatını (bedî‘) icra ederek Hz. Peygamber için en çok ve en uzun bedîiyyeleri nazmetmiş olmakla tanınmıştır. Aslında şiirlerinin çoğu Resûlullah hakkında yazdığı bedîiyye veya methiyelerden oluşur. Onun Kübrâ, Vüsṭâ ve Ṣuġrâ olarak adlandırılan üç bedîiyyesi meşhurdur. Ancak Âsârî’nin bedîiyyelerinin şerhedilmemiş olması birçok edebî sanatın ayırt edilmesini güçleştirmektedir. Bununla birlikte Kübrâ’da bir türün bölümleri ve alt birimleri dahil en az 400 bedî‘ türü icra etmeyi hedeflemiştir. Bu eserde bir türün cüz ve kısımları hariç 240 temel bedîî tür yer almaktadır. Safiyyüddin el-Hillî, Bedîʿiyye’sinde sadece on iki cinas türünden söz etmişken Âsârî yetmiş kadar cinas türü için örnek beyitler yazmıştır. Bedîʿiyye vüsṭâ’sında altmış sekiz cinas türüyle birlikte toplam 300 bedîî sanata, Ṣuġrâ’da ise 169 beyitte 200 bedîî türe yer verilmiştir. Âsârî bedîiyyelerinde yetmiş dokuz müstakil bedîî tür, kırk yedi adet de bedîî türün kısımları şeklinde toplam 126 yeni bedî‘ türü ortaya koymuştur. Onun ayrıca döneminin önemli hattatlarından olduğunu hat sanatına, onun kurallarına ve hat çeşitlerine ilişkin yazdığı Elfiyye’si (el-ʿİnâyetü’r-rabbâniyye) kanıtlamaktadır. Bunun yanında çeşitli konularla ilgili çok sayıda didaktik manzume kaleme almıştır.

Eserleri. Nahiv. 1. Kifâyetü’l-ġulâm fî iʿrâbi’l-kelâm. 1000 beyitlik urcûze olup yazma nüshaları bulunan esere müellifin hayatında hocası Ömer b. Reslân el-Bulkīnî bir takriz yazmıştır (nşr. Hilâl Nâcî – Züheyr Gāzî Zâhid, Beyrut 1407/1987). 2. el-Hidâye fî şerḥi’l-Kifâye. Önceki eserin şerhidir (Brockelmann, GAL Suppl., II, 10). 3. el-Ḥalâvetü’s-sükkeriyye fî ʿilmi’l-ʿArabiyye. Hindistan’da Tâne Emîri Alikrânâ b. Hümeyrânâ için kaleme alınan 100 beyitlik urcûzedir (a.g.e., a.y.). 4. el-Ḳılâdetü’l-cevheriyye fî şerḥi’l-Ḥalâveti’s-sükkeriyye. 821’de (1418) Dımaşk Sâlihiye’de tamamlamıştır (Brockelmann, GAL, II, 17; Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, nr. 226 [müellifin mukabele ve tashihleriyle]). 5. ʿİnânü’l-ʿArabiyye. Arap diline dair bir urcûzedir (Sehâvî, III, 303). 6. Şerḥu Elfiyyeti İbn Mâlik. Müellifin üç cildini yazabildiği bu son eserini tamamlamaya ömrü yetmemiştir (a.g.e., a.y.). 7. Lâmiyye fi’n-naḥv. 500 beyitlik bir manzumedir (nşr. Hilâl Nâcî, Beyrut 1420/1999).

Peygamber Methi. Âsârî başta Kübrâ, Vuṣtâ ve Ṣuġrâ bedîiyyeleri olmak üzere Hz. Peygamber’i öven çok sayıda bedîiyye ve methiye yazmıştır. 1. el-Menhelü’l-ʿaẕbü’l-bedîʿ fî medîḥi’l-melîḥi’ş-şefîʿ. Müellifin bir mukaddime, on bölüm ve bir hâtimeden oluşan divanıdır. Mukaddimede cennetin sekiz kapısı sayısınca sekiz babda Hz. Peygamber’e salât ve selâm okumanın mahiyeti, önemi, farziyeti, keyfiyeti, fazileti ve sevabı gibi konular ele alınmış, her babda beş hadisten toplam kırk hadise yer verilmiş, her bölümün nesir halindeki mukaddimesinde Resûlullah’ın methinden örnekler zikredilmiştir. Birinci bölüm “Neylü’l-murâd fî taḫmîsi Bânet Suâd”, Kâ‘b b. Züheyr’in kasidesinin elli sekiz muhammeslik tahmîsidir (Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., nr. 159; nşr. Hilâl Nâcî, Erbaʿa nuṣûṣ İslâmiyye nâdire, Bağdat 1427/2006, s. 73-88). İkinci bölüm “Ḥallü’l-ʿuḳde fî taḫmîsi’l-Bürde”, Bûsîrî’ye ait kasidenin tahmîsi olup aslının beyit sayısı (161) kadar muhammes içerir (Nuruosmaniye Ktp., nr. 3710; bazı nüshalarda adı “Âs̱ârü’l-maʿşûḳ” olarak geçmektedir: Süleymaniye Ktp., Yenicami, nr. 1185/3). Üçüncü bölüm “el-ʿİḳdü’l-bedîʿ fî medîḥi(medḥi)’ş-şefîʿ”, “Bedîiyye-i kübrâ” diye anılan en uzun bedîiyyesidir. 400 (409) beyit olup her beyitte icra edilmek istenen bedî‘ türünün ya da bir türün alt bölümlerinin adları ilgili beyitler içinde geçmektedir (Brockelmann, GAL, II, 17; Suppl., II, 10). Dördüncü bölüm “Refîʿu’l-bedîʿ fî medîḥi’ş-şefîʿ” 161 beyitten oluşmaktadır. Beşinci bölüm “Bedîʿu’l-bedîʿ fî medîḥi’ş-şefîʿ”dir; el-Bedîʿiyyetü’ṣ-ṣuġrâ olarak da tanınan kaside Bûsîrî’nin Ḳaṣîde-i Bürde’sine nazîredir. Burada Bedîʿiyye-i Kübrâ’da olduğu gibi ilgili beyitlerde bedî‘ türlerini belirten terimlere yer verilmemiştir. Bedîiyyât geleneğinde bedîî türler ilk defa lafzî, mânevî, lafzî ve mânevî şeklinde üç bölümde ele alınmıştır. Lafza yönelik bedî‘ türlerinde kırk beyitte altmış tür, anlama yönelik olanlarda kırk beyitte kırk tür, lafız ve anlama ilişkin olanlarda seksenden fazla beyitte 100 bedî‘ türü icra edilmiştir. Altıncı bölüm “Ġarîbü’l-bedîʿ fî medîḥi’ş-şefîʿ” 140 beyitlik recez veznindeki bedîiyyesidir. Bu da üç bölüm olup otuz sekiz beyti lafza, otuz sekiz beyti anlama, altmış bir beyti lafız ve anlama yönelik bedî‘ türlerine ayrılmıştır. Yedinci bölüm “Vesîletü’l-melhûf ilâ ehli’l-maʿrûf”, Kâ‘b b. Züheyr’in kasidesine nazîredir. Âsârî 110 beyitlik kasideyi, kendisine diliyle eziyet eden bir kişiye (Fakih Ebû Bekir b. Müste’zin) beddua için ve Allah’tan yardım dilemek üzere yazdığını ve o kişinin felç olup makamından uzaklaştırıldığını belirtmektedir. Bu etkisiyle tanınan şiiri Âsârî’nin bazı arkadaşlarının zalimlere beddua için okuduğu belirtilir (Vesîletü’l-melhûf, nşr. Hilâl Nâcî, Mevrid, III/1 [Bağdat 1974], s. 177-182). Sekizinci bölüm “Müntehe’s-süʾûl fî muʿcizâti’r-Resûl”, 103 beyitlik Ḳaṣîde-i Bürde’ye nazîre olup Hz. Peygamber’in 100 mûcizesini içerir ve 120 beyitten oluşur. Kaside el-Ferecü’l-ḳarîb fî muʿcizâti’l-ḥabîb adıyla da geçer (a.g.e., s. 15-20). Dokuzuncu bölüm “Nüzhetü’l-kirâm fî medḥi Ṭaybete ve’l-Beyti’l-ḥarâm” Hz. Peygamber’in, ayrıca Kâbe ve Medine’nin methine dair doksan beyitlik bir kasidedir (Ḫamsetü nuṣûṣ, s. 21-26). Onuncu bölüm “ʿArfü’l-müdâm fî nevâdiri’ṣ-ṣalâti ve’s-selâm” yine Hz. Peygamber’in faziletine, ona salât ve selâm okumanın tesirine ve şifalı oluşuna ilişkin kendisine ve başkalarına ait otuzu salât, beşi selâmla ilgili otuz beş anekdotu kapsayan mensur bir risâledir. Âsârî, bir anekdotunda 811 (1408-1409) yılında Mekke’de yakalandığı ağır hastalıktan bu risâle sayesinde şifa bulduğunu anlatır. Eserin “Miskü’l-ḫitâm fî eşʿâri’ṣ-ṣalâti ve’s-selâm” adlı hâtimesinde, Hz. Peygamber’e salât ve selâm içeren on altı kıta ile on dokuz beyitlik “Mîmiyye”ye yer verilmiştir (a.g.e., s. 27-32). Son olarak divanın nazmedilmesini isteyen, divanın kendisine takdim edildiği hayrat sahibi tanınmış tâcirlerden Muhammed Bedreddin İbnü’l-Müzallık’ı öven yirmi iki beyit yer alır. Ancak bu zat veya bir yakını, divanın sonuna Ebû Hâmid Cemâleddin Muhammed b. Zahîre’den Buhârî, Müslim ve Tirmizî hadislerinin semâ meclislerine dair on üç varaklık bir kısım eklemiştir. Divan Mekke’de 813 (1410) yılında düzenlenmiştir. 2. Bedîʿiyyâtü’l-Âs̱ârî. Ṣuġrâ, Vüsṭâ ve Kübrâ bedîiyyelerini kapsar (nşr. Hilâl Nâcî, Bağdat 1397/1977). Bu üç bedîiyye 807-810 (1404-1407) yılları arasında yazılmıştır. 3. Miftâḥu bâbi’l-ferec. Çoğu Ḳaṣîde-i Bürde ile Safiyyüddin el-Hillî’nin el-Kâfiyetü’l-bedîʿiyye’sine yapılmış nazîrelerden oluşan Hz. Peygamber övgülerini içerir (Brockelmann, GAL, II, 17). 4. Şifâʾü’s-siḳām fî nevâdîri’ṣ-ṣalâti ve’s-selâm. Otuz beşi salât, beşi selâmla ilgili kırk anekdotu içeren mensur bir risâledir (Ḫamsetü nuṣûṣ içinde, s. 33-44). 5. el-Ḫayrü’l-kes̱îr fi’ṣ-ṣalâti ve’t-teslîm ʿale’l-beşîri’n-neẕîr. Kırk hadisi kapsayan mensur bir risâledir (a.g.e., s. 47-60; nşr. Âtıf Vefdî, Mansûre 2006, Şifâʾü’s-siḳām ile birlikte). 6. el-Bedîʿiyye (Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 3838). 7. el-ʿUmde fi’l-muḫtâr min taḫ(â)mîsi’l-Bürde (li’l-Bûṣîrî) (Brockelmann, GAL Suppl., I, 469). 8. Menâʾiḥu’l-ḳarâʾiḥ fî muḫtâri’l-merâs̱î ve’l-medâʾiḥ (Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 416). Hilâl Nâcî, Âsârî’nin beş eserini (el-Ferecü’l-ḳarîb, Nüzhetü’l-kirâm, Miskü’l-ḫıtâm, Şifâʾü’s-siḳām, el-Ḫayrü’l-kes̱îr [mensur]) Ḫamsetü nuṣûṣ İslâmiyye nâdire adıyla yayımlamıştır (Beyrut 1990).

Diğer Eserleri. 1. Lisânü’l-ʿArab fî ʿulûmi’l-edeb. Arap dili ilimlerine dair 1000 beyitlik bir manzume olup sarf, nahiv, hat, mehâric-i hurûf, aruz, kafiye, zarûret-i şiir ve belâgat konularından bahseder; 809 (1406-1407) yılında Mekke’de kaleme alınmıştır. Kaynaklarda geçen Mecmaʿu’l-ereb fî ʿulûmi’l-edeb de aynı eser olmalıdır (Mektebetü’l-Evkāf, Musul, nr. 20/4; Sâlim Abdürrezzâk, VII, 84). 2. Fî edebi’l-kâtib ve resmi’l-ḫaṭ (Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 416). 3. Urcûze fî ʿilmi’l(ṣınâʿati’l)-kitâbe (Brockelmann, GAL, II, 17; Suppl., II, 10). 4. el-ʿİnâyetü’r-rabbâniyye fi’ṭ-ṭarîḳati’ş-Şaʿbâniyye. 790 (1388) yılında yazılan hat sanatına dair 1000 beyitlik manzumedir (nşr. Hilâl Nâcî, Mevrid, VIII/2, Bağdat 1979, s. 221-284). 5. el-Vâfî fî ʿilmeyi’l-ʿarûż ve’l-ḳavâfî (Brockelmann, GAL, II, 17). 6. el-Vechü’l-cemîl fî ʿilmi’l-Ḫalîl. Aruz ve kafiyeye dair 1000 beyit içerir (nşr. Hilâl Nâcî, Beyrut 1998). 7. er-Red ʿalâ men tecâveze’l-ḥad (Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 416). 8. el-Menhecü’l-meşhûr fî telḳībi’l-eyyâmi ve’ş-şühûr. Gün ve ay isimlerinin etimolojisine dair kırk bir beyitlik urcûzedir (nşr. Muhammed Ali el-Advânî, “el-Menhecü’l-meşhûr”, Mevrid, IX/4, Bağdat 1980, s. 599-608).

BİBLİYOGRAFYA :

Âsârî, Lâmiyye fi’n-naḥv (nşr. Hilâl Nâcî), Beyrut 1420/1999, neşredenin girişi, s. 5-19; a.mlf., el-Vechü’l-cemîl fî ʿilmi’l-Ḫalîl (nşr. Hilâl Nâcî), Beyrut 1998, neşredenin girişi, s. 13-29; a.mlf., Bedîʿiyyâtü’l-Âs̱ârî (nşr. Hilâl Nâcî), Bağdad 1397/1977, tür.yer., ayrıca bk. s. 85; a.mlf., Ḫamsetü nuṣûṣ İslâmiyye nâdire fî muʿcizâti’r-resûl ve feżâʾilih (nşr. Hilâl Nâcî), Beyrut 1990, tür.yer., ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 5-12, 21-26; a.mlf., Vesîletü’l-melhûf (nşr. Hilâl Nâcî, Mevrid, III/1, Bağdad 1974 içinde), s. 177-182; a.mlf., el-ʿİnâyetü’r-rabbâniyye (nşr. Hilâl Nâcî, a.e., VIII/2 [1979] içinde), s. 221-284; a.mlf., el-Menhecü’l-meşhûr fî telḳībi’l-eyyâm ve’ş-şühûr (nşr. M. Ali el-Advânî, a.e., IX/4 [1980] içinde), s. 599-608; Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, III, 13-29; İbn Hacer, İnbâʾü’l-ġumr, VIII, 82-84; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, Kahire, ts. (Matbaatü’d-Dâr), I, 12; Sehâvî, eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, III, 301-304; İbnü’l-İmâd, Şeẕerât (Arnaût), IX, 267; İbnü’l-Gazzî, Dîvânü’l-İslâm (nşr. Seyyid Kesrevî Hasan), Beyrut 1411/1990, I, 75-76; Şevkânî, el-Bedrü’ṭ-ṭâliʿ, I, 315; Ahlwardt, Verzeichnis, VI, 158-160, 449-450; C. Zeydân, Târîḫu’l-âdâbi’l-luġati’l-ʿArabiyye, Kahire 1931, III, 130; Brockelmann, GAL, II, 17; Suppl., I, 469; II, 10; a.mlf., a.e.: Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî (trc. Hasan Mahmûd İsmâil), Kahire 1995, VI, 46-47; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 416; Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, IV, 300-301; Mahmûd Rızk Selîm, ʿAṣru selâṭîni’l-Memâlîk ve nitâcühü’l-ʿilmî ve’l-edebî, Kahire 1963, VIII, 380; Sâlim Abdürrezzâk Ahmed, Fihrisü maḫṭûṭâti’l-Mektebeti’l-Evḳāfi’l-ʿâmme bi-Mevṣıl, Musul 1975, VII, 84; Ali Ebû Zeyd, el-Bedîʿiyyât fi’l-edebi’l-ʿArabî, Beyrut 1403/1983, s. 84-114; Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), III, 164; Ahmed Hân, “el-Âs̱ârî ve dîvânühû”, ʿÂlemü’l-maḫṭûṭât ve’n-nevâdir, IV/1, Riyad 1420/1999, s. 125-143; Hulusi Kılıç, “Bedîiyyât”, DİA, V, 323.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 122-124 numaralı sayfalarda yer almıştır.