RÂŞİDÜDDİN SİNÂN el-İSMÂİLÎ

Ebü’l-Hasen Râşidüddîn Sinân b. Selmân (Süleymân) b. Muhammed el-İsmâîlî el-Basrî (ö. 589/1193)

VI. (XII.) yüzyılın son yarısında Suriye’nin çeşitli bölgelerindeki kalelerde varlığını sürdüren Nizârî İsmâilî cemaatinin önde gelen dâîsi ve lideri.

Müellif:

520’li (1126) yıllarda Basra yakınlarında Vâsıt yolu üzerindeki Akrüssûdân köyünde İmâmiyye Şîası’na mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Nizârî İsmâilîler’ce genellikle Sinân Râşidüddin diye anılır. Basra’da tahsilini tamamladıktan sonra genç yaşta Nizârî İsmâiliyye’ye intisap etti. Nizâriyye doktrini hakkında sağlıklı bilgi edinmek için Nizârî Devleti’nin merkezi olan Alamut’a gitti. Burada İsmâilî doktrinlerini, İhvân-ı Safâ’nın er-Resâʾil’ini ve diğer bazı eserleri inceledi. Bu arada Hasan Sabbâh’ın İskenderiye’den getirttiği II. Hasan Alâ Zikrihisselâm ile yakın dostluk kurdu. II. Hasan 567 (1172) yılında Nizârî Devleti’nin imamı olunca Râşidüddin’i cemaatin işlerini düzenlemesi için Suriye’de görevlendirdi. Bölgede Musul, Rakka, Halep gibi merkezleri dolaştıktan sonra Suriye’nin merkezindeki Cebelübahrâ mevkiinde Nizârî kalelerinin bulunduğu Kehf’e gelip yerleşti. Mahallî Nizârî grupları arasında İsmâilî âlimi ve devlet adamı olarak büyük şöhret kazandı. Suriye’deki kalelerde varlığını sürdüren Nizârîler’in yönetimini üstlenmiş olan Şeyh Ebû Muhammed’in ölümü üzerine onun yerine geçmek isteyen Nizârî dâîleri arasında bazı anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Nihayet Râşidüddin Sinân, Alamut’taki Nizârî imâmeti tarafından Suriye’deki Nizârîler’in başdâîsi tayin edildi. Onun bu görevi ölümüne kadar devam etti.

Râşidüddin bu dönemden itibaren Kehf, Masyâf ve Kadmûs kalelerinde ikamet etmekle birlikte Nizârî toplumunu yeniden yapılandırmaya ve Cebelübahrâ’da mevcut Nizârî kale ve müstahkem mevkilerini güçlendirmeye yöneldi. Aynı bölgede bulunan Rusâfe ve Havâbî kalelerini tamir ettirerek daha güvenli hale getirdi. Bu arada bölgedeki hıristiyan tarikatlarından Hospitalier mensuplarına ait Merkab yakınlarındaki Ulleyka Kalesi’ni ele geçirdi. Nizârî davetini yaymak amacıyla düşmanların ortadan kaldırılması uğrunda kendilerini her an feda etmeye hazır olan teşkilâtın (fidâîler, fidâvîler) geliştirilmesi için büyük çaba harcadı. Fidâîlerin görülmemiş mücadele metotları ve muhaliflerini ortadan kaldırma teşebbüsleriyle ilgili raporlar dönemin müslüman ve Haçlı tarihçilerinin eserlerine geçmiş, fidâîler Doğu’da Haşşâşîn, Batı’da Assassins (kātiller) olarak anılmış, Sinân da özellikle Batı kaynaklarında “şeyhü’l-cebel” (le vieux de la montagne, “The old man of the mountain”) diye kaydedilmiştir (meselâ bk. James of Vitry, I, 1062-1063; Arnold of Lübeck, XXI, 178-179; William of Tyre, II, 953-954).

İmam II. Hasan Alâ Zikrihisselâm tarafından Alamut’ta 559’da (1164) ilân edilen “kıyâmetü’l-kıyâmât” doktriniyle yeni bir devre başlamıştı. Bu doktrinin gereği olarak kıblenin değiştirilmesi, namaz ve orucun ilga edilmesi, içkinin helâl kılınması gibi hususların Suriye Nizârîleri arasında ilân edilmesi Râşidüddin Sinân’a düşmüştü. Fakat öyle görünüyor ki Râşidüddin imamın doktrinine itibar etmeyip İsmâiliyye’nin mezhebî kıyamet anlayışını mensuplarına telkin etmiş ve imamın doktrini Suriye Nizârî İsmâilî toplumunda yaygınlık kazanmamıştır. Ayrıca bu husus Suriye’de kaleme alınan Nizârî metinlerinde yer almamış, sadece Suriyeli Sünnî tarihçiler tarafından konuya kısaca değinilmiştir (İbn Nazîf, s. 176; İbn Fazlullah el-Ömerî, s. 77-78; Guyard, s. 17-19, 66-69).

Râşidüddin Sinân, Suriye ve Mısır’ı ilgilendiren politikalarda diplomatça rol oynadı. Gerek Frenkler’e gerekse çevresindeki müslüman devletlerin idarecilerine karşı kendi toplumunu ve bağımsızlığını güvence altına aldı ve daima karşılıklı bir siyaset izleme yolunu takip etti. Belirlediği sonuçlara ulaşabilmek için daha üst konumda bulunan güçlerle, özellikle Haçlılar, Zengîler ve Selâhaddîn-i Eyyûbî ile karmaşık ve değişken anlaşmalara girdi. Râşidüddin Sinân’ın Suriye Nizârî toplumunun liderliğini üstlendiğinde büyük bir güce sahip bulunan Nûreddin Zengî kendisi için Haçlılar’dan daha büyük bir tehlike arzediyordu. Bunun yanında Nizârî toplumu hıristiyan Hospitalier ve Templier tarikatlarının baskı ve tehdidi altında bulunuyordu. Cemaatini muhtemel tehlikelerden korumak amacıyla güçlü hasımları tarafından istenen yıllık vergileri aksatmadan ödeyen Sinân baştan beri Haçlılar ile barış anlaşmaları yapma teşebbüslerinde bulunmuş, 569 (1173-74) yılında Kudüs Latin Devleti’yle uzlaşma sağlamak için Kral I. Amalric’e bir elçi göndermişti. Nûreddin Zengî’nin 569’da (1174) ölümü üzerine Râşidüddin Sinân, Haçlılar’la yapılan cihadı üstlenmiş bulunan ve hâkimiyetini bütün Suriye’ye yaymak isteyen Selâhaddîn-i Eyyûbî ile karşı karşıya geldi. Bu durumda kendisi gibi Selâhaddin tarafından tehdide mâruz kalan Halep Zengîleri ile yakın ilişki kurmaya mecbur oldu. 570-571 (1174-1175) yıllarında Selâhaddin’i öldürtmek için fidâîler gönderdiyse de bir sonuç alamadı (Lewis, XV [1953], s. 239-245). Hayatının sonuna doğru Selâhaddîn-i Eyyûbî ile saldırmazlık antlaşması yaptı. Buna karşılık Nizârî İsmâilîler ile Haçlılar arasındaki ilişkiler bozuldu. İbnü’l-Esîr’in 588 yılı olayları arasında kaydettiğine göre Kudüs’ün Frenk kralı Montferratlı Conrad’ın 588 (1192) yılında fidâîler tarafından öldürülmesi, Selâhaddîn-i Eyyûbî ile Sinân arasındaki anlaşma ve Selâhaddin’in teşvikleri sonunda gerçekleşmiştir (el-Kâmil, XII, 78-79).

Uzun süren idarecilik döneminde Râşidüddin Sinân, Suriye Nizârî İsmâilî cemaati arasında benzersiz bir kabul gördü ve takdir edildi. Bu durum onu, Suriye’deki diğer Nizârî İsmâilî liderlerinden farklı olarak Alamut’tan bağımsız bir siyaset uygulamaya yöneltti. Bu sebeple Alamut’ta II. Hasan’ın halefi olan Nizârî imamı II. Nûreddin Muhammed ile Sinân arasında ciddi anlaşmazlıkları ortaya çıktı. Büyük bir organizatör ve başarılı bir idareci olan, devrinde Suriye Nizârîleri’nin gücünü zirveye ulaştıran, cemaatinin devamını sağlayacak güçlü müesseseler kuran Râşidüddin Sinân Kehf’te vefat etti.

BİBLİYOGRAFYA
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân (nşr. F. Wüstenfeld), Leipzig 1866, III, 275; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 419, 436; XII, 78-79; İbn Nazîf, et-Târîḫu’l-Manṣûrî (nşr. P. A. Gryaznevitch), Moskva 1960, s. 176; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik (Eymen), s. 77-78; [Ebû Firâs Şehâbeddin el-Meynakī], Faṣl mine’l-lafẓı’ş-şerîf, Menâḳıbü Mevlânâ Râşididdîn: Un grand maître des Assassins au temps de Saladin (nşr. ve trc. S. Guyard, JA, série 7, IX [1877] içinde), s. 387-489; James of Vitry, Historia Orientalis (Gesta Dei per Francos içinde, ed. J. Bongars), Hannover 1611, I, 1062-1063; Arnold of Lübeck, Chronica Slavorum (Monumenta Germaniae Historica içinde, ed. G. H. Pertz), Hannover 1826-1913, XXI, 178-179; William of Tyre, Willelmi Tyrensis Archiepiscopi Chronicon (ed. R. B. C. Huygens), Turnholt 1986, II, 953-954; S. Guyard, Fragments relatifs a la doctrine des Ismaelīs, Paris 1874, s. 17-19, 66-69; M. G. S. Hodgson, The Order of Assassins, The Hague 1955, s. 185-209; Mustafa Gālib, Sinân Râşidüddîn, Beyrut 1967, s. 163-214; N. A. Mirza, Rāshid al-Din Sinān (The Great Ismāīlī Heroes içinde), Karachi 1973, s. 72-80; I. K. Poonawala, Biobibliography of Ismāʿīlī Literature, Malibu 1977, s. 288-289; Farhad Daftary, The Ismā‘īlīs: Their History and Doctrines, Cambridge 1990, s. 332, 396-403, 689-691; a.mlf., The Assassin Legends, London 1994; a.mlf., “Rāshid al-Dīn Sinān”, EI2 (İng.), VIII, 442-443; B. Lewis, “Saladin and the Assassins”, BSOAS, XV (1953), s. 239-245; a.mlf., “Kamāl al-Dīn’s Biography of Rāshid al-Dīn Sinān”, Arabica, XIII, Leiden 1966, s. 225-267, V. Ivanov, “Râşid-üd-Din Sinan”, İA, IX, 635-636.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 34. cildinde, 467-468 numaralı sayfalarda yer almıştır.