RUÛS

Osmanlı bürokrasisinde tayin işleriyle uğraşan kalemin adı.

Müellif:

Sözlükte “baş; kişi, şahıs” anlamındaki re’s kelimesinin çoğulu olan ruûs Osmanlılar’da bu anlamından hareketle tayinleri ilgilendiren bir terim olmuştur. Osmanlı bürokrasisinde XVI. yüzyıl sonlarına kadar birtakım resmî tayinlerin kaydedildiği defterleri ifade eder. XVII. yüzyıldan itibaren bazı tayinler için verilen tezkireler de bu adla anılmış ve XVII. yüzyılın sonlarına doğru tayinlerin bürokratik işlemlerinin yapıldığı kalemin adına dönüşmüştür.

Osmanlı Devleti’nin hem takip ettiği merkeziyetçilik politikası gereği, hem de alınan resim ve harçların iyi bir gelir kaynağı olması dolayısıyla ülke toprakları içerisindeki bütün görevlerin tayini ya da tasdiki merkez tarafından yapılmaktaydı. Bu görevlendirmelerin timar sistemini ilgilendirenler dışındaki önemli bir kısmının bürokratik işlemlerinde ruûs temel aşamalardan birini oluşturmaktadır. Dîvân-ı Hümâyun’da vezîriâzamın ve seferle görevli serdarların gerçekleştirdiği tayinler ve maaşlarda yapılan artışların (terakkî) kararı ruûs defterine kaydedilirdi. Tayin işlemlerinde temel senet niteliğinde olan bu defterler önemleri dolayısıyla doğrudan reîsülküttâb tarafından tutulurdu. Hatta bu özelliği sebebiyle kâtipler arasında bu defterler “Ruûs-ı Abdurrahman Çelebi” (Mühimme Defteri, TSMK, Koğuşlar, nr. 888, s. 176a), “Mahmud Çelebi Ruûsu” (BA, MD, nr. VII, hk. 190) gibi ifadelerle dönemin reîsülküttâbına izâfetle anılmaktaydı. Görevin nihaî tasarruf belgesi mahiyetindeki berat, bu defterdeki kayıttan çıkarılan ruûs tezkiresi veya kısaca ruûs adı verilen, reîsülküttâbın imzasını taşıyan belgeye dayanılarak görevin bağlı bulunduğu kalemlerden verilirdi. Ruûs ile tayin işlemi gerçekleşen ulûfeliler / maaşlılar, ilk maaşlarını reîsülküttâbın bu kayıtlara göre düzenlediği ibtidâ tezkiresiyle büyük rûznâmçe kaleminden alırlardı. Maaş artışlarında berat gerekmez, ancak yine reîsülküttâb tarafından artışın işlendiği ruûs defterlerindeki kayda göre “izdiyâd tezkiresi” verilir, bu tezkire, maaşı arttırılan kişinin bağlı bulunduğu kalemin defterlerine işlenerek yürürlüğe girerdi. Ulûfelilerin bir başka ulûfeli göreve nakillerinde de aynı şekilde intikal tezkiresi düzenlenirdi.

Ruûs Kalemi’nden vezâret, beylerbeyilik, sancak beylik görevlerinin dışında kalan merkez ve taşradaki yüksek seviyeli memuriyetler, kale müstahfızlığı ve dizdarlıkları, bunların maiyetinde bulunan kişiler, iskele ve esnaf kethüdâlıkları, Dârüssaâde ağasının denetiminde olan Haremeyn vakıfları dışında nezâreti sadrazam, şeyhülislâm, İstanbul, Galata ve Üsküdar kadısı, Bâbüssaâde ağası, Sarây-ı Cedîd ağası, Enderun kilercibaşısı gibi yüksek rütbeli kişilere verilmiş vakıflarla diğer vakıfların nezâret, tevliyet, kitâbet, imâmet gibi cihetlerinin tayinleri bu kalemden verilen ruûs ile yapılmaktaydı. Bunlardan başka maaşını Küçük Rûznâmçe Kalemi’nden alan çavuş, kâtip, müteferrika, hassa mimarları, hassa hekimleri gibi görevlilerle sipah, silâhdar, cebeci, topçu ve top arabacı gibi askerî zümre mensupları da görevlerini ancak kendilerine Ruûs Kalemi’nden verilecek ruûs tezkiresiyle tasarruf edebilirlerdi. Herhangi bir hizmete bağlı olmaksızın “hallerine merhameten” gümrük veya başka bir gelir kaynağından maaş bağlanması uygun görülen fakirlere, geçimini temin edemeyen bazı eski devlet görevlilerinin eşleri ve çocukları gibi kişilere maaş bağlanması işlemleri yine bu kalemden yapılmaktaydı. İlmiye teşkilâtında göreve başlama işlemi için gerekli belgeye de ruûs deniyordu. Medrese tahsilini tamamlayıp mülâzım olanlardan yedi senelik mülâzemet süresinden sonra girdikleri ruûs imtihanını başaranlar ruûs alırlardı. Bunlar ibtidâ-i hâric medreselerine tayin edildikleri için ruûslarına ibtidâ-i hâric ruûsu deniyordu.

XVII. yüzyıl ortalarına kadar ruûs işlemleri Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ndeki kâtipler tarafından yapılıyordu. Bâbıâli’nin teşekkülüyle birlikte daha önce Dîvân-ı Hümâyun’da dar bir mekânda hizmet veren kâtipler Bâbıâli’de büyük odalarda görev yapmaya başladılar. Muhtemelen ruûs işlemleri de bir grup kâtip tarafından ayrı bir odada yapılmaktaydı. Yüzyılın sonuna doğru bu oluşum ruûs kesedarının nezâretinde Ruûs Kalemi adını aldı. Bu kalemin defterleri ve belgeleri XVII. yüzyıl ortalarından itibaren önemli bir uzmanlaşmayı yansıtmaktadır. Daha önceleri ruûs defterlerine karışık olarak yazılan tayinler, bu yüzyılın ortalarından itibaren belirli bir tasnife tâbi tutulup ayrı ayrı defterlere kaydedilmeye başlandı, bu gelişme belgelere de yansıdı. Ruûs emri adı verilen belgeler üzerinde bu kaleme mahsus işaretler zikredilen dönemden itibaren kullanıldı. XVIII. yüzyılda bu kalemin defterleri daha zengin bir muhtevaya sahip oldu. Özellikle merkez teşkilâtındaki tevcîhatın işlendiği defterlerde makama, isme, pâyeye göre bölümler oluşturuluyor, boşta kalan eski mansıp sahipleri için de ayrı bölüm tanzim ediliyordu (ruûs defterleri için bk. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 72-84). Ruûs Kalemi’nin âmirine ruûs kesedarı adı veriliyordu. Belgelerde ismine ancak XVII. yüzyıl sonlarında rastlanan bu görev XVIII. asırda yıllık tevcîhat sistemine tâbi idi. Bu göreve Dîvân-ı Hümâyun Kalemi içerisinde yetişmiş kâtiplerden tayin yapılırdı. Küçük rûznâmçeci sefere gönderildiğinde merkezdeki vekâletine ruûs kesedarları tayin edilirdi (BA, A.RSK, nr. 1571, s. 29).

XVIII. yüzyılda kalemde işlem gören belgelerden imâmet, hitâbet, müezzinlik, kayyımlık gibi cihetlerden 1 kuruş; kitâbet ve cibâyetten 2 kuruş; tevliyetlerden 10 akçenin altı için 4, 10 akçe için 5, 20 akçe için 10 ve 40 akçe için 20 kuruş; zâviyedarlıklardan 4 kuruş; kapıcılık, matbah-ı âmire ve helvacı neferlerinden 1 kuruş; cerrah mülâzımlarından 2,5 kuruş; 4 akçenin üzerindeki cibâyet ve kitâbetlerden 4 akçenin katına göre 2, 3, 4 ve 5 kuruş; nezâretlerden 2 kuruş harç alınırdı. Aylık toplanan harç reîsülküttâb, ruûs kesedarı ve kâtipler arasında eşit olarak paylaştırılırdı.

BİBLİYOGRAFYA
Uzunçarşılı, Merkez-Bahriye, s. 45-51; Gül Akyılmaz, Reis-ül-küttâb ve Osmanlı Hâriciye Nezâretinin Doğuşu (doktora tezi, 1990), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; C. Woodhead, “Research on the Ottoman Scribal Service, c. 1574-1630”, Festgabe an Josef Matuz: Osmanistik-Turkologie-Diplomatik (ed. G. Winkelhane), Berlin 1992, s. 311-327; Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1994, tür.yer.; C. V. Findley, Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform: Bâbıâli 1789-1922 (trc. İzzet Akyol – Latif Boyacı), İstanbul 1994, tür.yer.; Virginia Aksan, Savaşta ve Barışta Bir Osmanlı Devlet Adamı: Ahmed Resmi Efendi 1700-1783 (trc. Özden Arıkan), İstanbul 1997, s. 25; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi (haz. Yusuf İhsan Genç v.dğr.), İstanbul 2000, s. 72-84; Recep Ahıshalı, Osmanlı Devlet Teşkilatında Reisülküttablık (XVIII. Yüzyıl), İstanbul 2001; Ahmet Önal, 18. Yüzyıla Ait Buyuruldu Mecmuası (yüksek lisans tezi, 2006), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, tür.yer.; Nejat Göyünç, “XVI. Yüzyılda Ruûs ve Önemi”, TD, sy. 22 (1967), s. 17-33; Pakalın, III, 71-72; Halil İnalcık, “Reîsülküttâb”, İA, IX, 671-683.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 272-273 numaralı sayfalarda yer almıştır.